0

Makas

Makas öyküsü

Yağmur damlası çarparken bir geceye uyumak zordur, dönerken dünya ayaklarının üzerinde durmakta… Yatağında dönüp durduğun düşüncelerle sığamazsın bir bedene, yaşadıklarının seni zımparaladığı doğrudur. Eylül’dür üstüne sağanak yağar karanlıklar…

Bir ses böler geceyi, düşüncelerini ortadan ikiye ayırır bir makas ve o makas sesi kalır geride, kendi sesin düşer önüne… Seni senden alan dönmesini durduramadığın dünya değil, geçen zamandır.

“Bir yazı, bir satır, bir kelime kurtarır beni…” diyor.

Gördüklerinle devam edemediğin yolunda, yaşamak istemediklerine sarılırken bulursun kendini… Ayaklarının üstünde durduğunda kendini gördüğün aynada yabancınla konuşursun, çünkü öyle bir zamanı gösterir ki hayat kendin gibi olmaya korkarsın, sığınamadın kadar ‘sığ’ kalırsın, kaçarsın.

“Etime yapışmış bu eskimişliği sıyır.”

Bir metrekareye sığamıyor adımlar, yasaklardan bir duvara tosluyor, sıvasında insan normallikleri ve her yaşantıda anormal kalıyorsun onlara. Ruhunun odalarını basmışlar ellerini kaldır istiyorlar, teslimiyet tam zamanlı çalışıyor, 8-16 mesailerini hatırlıyorsun kelepçelendiğin sadece başka bir sen oluyor, seni seninle vuruyorlar…

Kazınmış zihninin asfaltına bunlardan binlercesi, üstünden geçen tanımadığın ayak izleri, dokunmak istiyorsan önce kendi huzursuzluğunu al karşına, arkanı döneceğine kim olduğuna… Tut kelimelerin elinden böylelikle dokunabilirsin kendine…

Tenime değen her bir yağmur damlası ruhuma ektiğin bir tohumla buluştu, toprağımda filizlenen sorular yatağı bir akarsu kenarından aktı, kayboldu…

Parmaklarının arasında dolaşır durur dokunmak, hayal gücünü beslese kelimelerin belki ıslanmak değildir yaşamak, zımpara yemiş yüreğimle sevişen bir tahta parçasıdır. Her cevabınla cilaladığın arkanı döndüğünde sorgular, hep uçurum…

“Neden boşluk, kelimeler?”

“Gecenin suçu değil, içindeki karanlığa alışmaktan.”

“Kendinden vazgeç o zaman, beni de anlamlandırmaktan…”

Kolaydı kapılara dokunmak, bir adımla diğer tarafına düşmek hayatın, kendini geride bırakmak. Ayağındaki zincirler diğer benleri de sürüklemeseydi seninle beraber. Bir fırsat gibi tekrar yüzüne çarpılan kapılardan dönmek, kendine dönmek, kendindeki kalabalığa karışmak…

Bir yağmur darbesiydi seni senden uyandıran artık dönemezsin aynı yere, yol aldın, yollarda kayboldun ve elindeki makasla kaldın öylesine oturduğun yerde… Gazete köşelerinden topladığın kuponlar gibiydi önündeki parçalar, toplasan kendini var edecek kadar çok ama görmeseydin o kan damlasını, makastan damlayan bir kan damlası… Kan bozar rüyayı, derler.

“Uyan, uyaaaan…”

“Ne oldu?”

“Geldik, iniyoruz.”

“Nereye?”

“Hastaneye”

“Şemsiyeni çıkar, yağmur yağıyor…”

Bizleri instagram üzerinden de takip edebilirsiniz.

Konuklarımızın diğer yazılarına da göz atabilirsiniz.

İlginizi Çekebilir
gösteri

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir