Çapariz
  1. Anasayfa
  2. Öykü

Çapariz

Yazan: Çapahan Enderin

0

Çapariz

Açıkları okyanusun, cana tebelleş bir fırtına, üstünde bir gemi parçasının..

“Zaman geldi” diye haykırıp duruyordum. “Abartma” diyordun. Olacakları sana -salgınına varana kadar- çok öncesinden, birer birer anlatmıştım. Telefon zıngırdarken, neden aradığını bilişim, bundandı. Bu kadar kırılgan bir pişmanlıktan, zerre fayda gelmez şimdi. Ananı-babanı türlü zorluklarla büyüten dedeni-nineni, ölüme mahkum ediyorlar.. bak..

“Sana inanmadığım için çok pişmanım” dedin. Açar açmaz telefonu.

Keşke demeseydin. Bu geç gelmiş bilinç, seni diğerlerinden ayırmaz. İnanmadan ziyan ettiğin bütün zamanlarımız için, masamın üstünde duran Hamlet sövdü sana. Leman Korkut sövdü sana masamın üstünde duran. Ben düşünmek istemedim. İnsanlar hastanelerde, soluksuz kalarak ölüyorlar şimdi. Zehirlenmiş böcekler gibi ölüyorlar. “Ben sana demiştim” lise sıralarında bıraktığım bir cümledir benim. İyelik eklerini her seferinde cümlelerin kıçlarına takışımın sebebi, hep ikimizle ilgilidir bir de. Bil istedim. Sez istedim. Sana sezgiyi kavratabilirdim. Potansiyelini çırılçıplak görüyordum.

“Bilince mutsuz oluyorum” dedin. Hep bu kendi kendini gerçekleyemeyen kesif yargıların.. Benim celladım bu yargıların işte. Beraberinde suya gömülmekte olduğum bu gemi değil celladım. Sanki bilmekten imtina ettin de mutluluk kollarını açıp sıkıca sardı seni.. Bundan beş ay önce hesapsızca gidebilirdik. Bankalara, borçlarına kocaman birer orta parmak göstererek sırra kadem basabilirdik. 30 – 40 bin lira için ruhumuzu mu kesebileceklerdi bedenimizden? Peşimize mi düşebileceklerdi sanki?

Tek borçlular bizmişiz gibi?

“Haklıydın” demekten vazgeç bana. Ben haklı çıktıkça acı çekiyorum çok uzun süredir. Sanki hesap soranınmışım gibi, en büyük günahlarını saklaya saklaya, sorumsuzca tüketmeye çalıştın hayatı. Yokluk içinde tüketmeye çalıştın. Gizlediğin şeyleri sezmiyormuşum gibi düşünüp durdun. Ben değildim zaten seni merak eden. Karanlık merak ediyordu seni. Sen de mahrem yerlerine varana kadar, açıp açıp gösteriyordun karanlığa. Bu teşhircilik, beni senin yanına getiremeyecekti. Ve ne kadar güzel olursan ol, çıplaklığın asla bir “değer” göremeyecekti. Son soluğu alabileceğin o son yerin, benim yanım olduğunu nereden çıkartmıştın acaba ..? Oradan baktığında görünen yanlarım mı vardı? Sanmıyorum.. Ben aynada cansız varlıklar dışında hiçbir şey görmüyorum.

Açıklarında okyanusun, hatırı sayılır ölçüde yol kat ettirdiğim gemimin bir bölümüyle, batıyorum. Pişman değilim yola çıktığım için.

“Ölmeye geleyim seninle” diyorsun. Sen yaşa. Oy ver. Giyin, takın, süslen, boyan. Senin de sınavın, gerçekten idrak edebileceğin o güne kadar tüketmektir belki. Tükettikçe tükenmek.. Bu ihtimalin üzerinde durmuştuk seninle bir gece. Sonra sen dayanamayıp inmiştin ihtimalin üzerinden. Bak yine yakanda elleri. İhtimalin elleri.. Kaderine kara boya sürüp sürüp kaçmaya çalışıyor. Kaderini önemseyen üç – dört kişiden biriydim. Şimdi ben de batıyorum. Kimse umursamaz seni böyle zamanlarda. Patronlar, kiranı nasıl ödeyebileceğini bile düşünmeden, kapıyı gösterirler şimdi. Siyaset; ölümünü dört gözle, iştahla bekler nüfusun ağaçlarla yarışmaya başladığı o noktada. İşte bu kaostan kaçabilirdik küçük bir vurgunla. Böyle kırılgan pişmanlıklardan, zerre kadar fayda göremeyeceğimiz zamana getirdik ikimizi şimdi.

Yorgun yüzüne, sakince kapattım telefonu. Sen okkalı bir şamar hissettin, biliyorum. Birazdan öfkeyle yapacağın vicdani mastürbasyonu da tam iki yıl öncesinden görmüştüm. Gözlerim; makul bir uzaklıktan, irisinden öpüyordu gözlerini. Bir ‘’kişilik’’ ifade edemiyordu irisin. Ben çocuk büyütmeye çok hevesliydim. “Virabismillah” deseydin, sabırla okutup büyütecektim seni. -varsa- Allah biliyor.. Senin gözlerin, zor durumda kaldığında kullanabileceğin bir bilet bulmuş gibi, hin bakıyordu. Vicdanını sorgulamıyordun. Kötü tercihlerinin başarısız sonuçlarını, bir şekilde yediriyordun vicdanına. Şimdi fırtına terso geliyor.. Vaziyet çapariz.. Bu batışta aklımda olan tek şey, büyük bir ulusun emin adımlarla çöküşüdür. Yani seninle hiçbir ilgisi kalmadı. Genelde -zaten- aşındırılmış, özelde -tarafınca- kopartılmış, cılız bir umuttan halliceyim. Yazdıklarım hiçbir zaman için para etmedi. Tam dişime göre bir iş tutturamadım. Motivasyonsuz çalışmayı, zerre kadar sevemedim. Ona hiç alışamadım. Sen de bunlardan şikâyetçiydin. Hatan oydu ki; büyük riski almayı seçmek yerine, küçük risklerin getirdiği büyük kayıpları anlamak istemedin. Vicdanıyla cebelleşen hiçbir yaratık yapamaz zaten bu “anlamak istemek” hadisesini. Oysa büyük riski alsaydın, olası bir olumsuz sonuçta, boklayabileceğin biri olacaktı. Seve seve boka banabilirdin beni o zaman. Ben de seve seve batabilirdim boka.. Şimdi benden arta kalan taraflarına sordurmalısın. Şimdi bu bokluğa topyekûn düştük. Ve derdin, benim derdimden daha mı büyük?

O insanlardan farkın olsun diye çok uğraştım. Pişman değilim. Verdiğin vergilerle zor günler için fon oluşturmayı ihmal etmiş siyasetçilere, “süreci çok iyi yönetiyor” diye alkış tutan o zerzevatlardan ayırabilmek için seni, çok uğraştım. Pişman değilim. Sana ayırdığım bütün sevgiyi, ekmek arası yapıp yedirdin bana. Kuru kuru yedirdin. Doydum. Pişman değilim.

Sen de olma. Doyumsuz sandığın vicdanın; güzelliğini kaybettiğin bir zamanda aniden doyduğunda, ona artık hiçbir şeyi yediremez hale geldiğin o noktaya vardığında, sen de pişman olma. Yürüyebileceğin yolların bol olacak. Ben bu batış ihtimalini gömleğimin iç cebimde taşımayı her zaman çok sevmiştim. Şimdi kucaklaşıyoruz. Telefonu okyanusa bırakıyorum usulca.. Sonra da kendimi, hesapsızca…

Sitemizdeki diğer öykülere de göz atabilirsiniz. 

Bizleri instagram üzerinden de takip edebilirsiniz. (Çapariz)

Çapariz

İlginizi Çekebilir

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir