Veda Mektubu
  1. Anasayfa
  2. Mektup
Trendlerdeki Yazı

Veda Mektubu

0

Veda Mektubu

Sana her şeyi anlatıp çekip gitmekti niyetim. Diğerlerine hiçbir şey söylemeden… Sinsice ya da aptalca göreceklerdi bu tavrımı ama ben umursamazdım, bilirsin… En kötü ne olabilir derdim kötünün yeni bir şekliyle karşılaştıkça… Kötü eksilmedi yaşamımızdan. Bense daha sessizleştim olanların aksine… En son rakı içişimiz geldi aklıma. Hiçbir manası yokken… Aklıma gelen anıları kederli bir izmaritle söndürüyorum. Böyle kaçıyorum belki de! Sahilde, ateş başında ettiğimiz büyük lafların gölgesinde ezilen bizler, türlü şekillere girip ezikliğimizi saklama telaşıyla ahmak gülüşler takındığımızdan beridir inanamıyorum hiçbir şeye.

Dedim ya sana her şeyi anlatıp çekip gitmekti niyetim. Yüzsüzlüğümü anlatacaktım. İnancı yiten her insan gibi başımı öne eğip hepimizin yüzsüzlüğüne atıfta bulunacaktım. Boş verişlerimizin bedelini kimlerin ödediğini bildiğimi söyleyecektim. Kaybolan o eski kitabı size inat çaldığımı, en baştan okuyup sobanın ateşiyle küle döndürdüğümü itiraf edecektim. Bana kızacaktın, kızacaktınız. Belki de sen, bu sırrı saklayacaktın herkesten. O zaman omuzlarına bir yük bırakmış olacaktım. Neden diye soracaktın elbet. Yanına hiçbir soruyu yanıtlamamak üzere geldiğimden haberin olmayacaktı. Susacaktım. O zaman bana bir hainmişim gibi bakacaktın. Oysa ben en ufak bir savruluş, bir acaba bile yaşamayacaktım o güne kadar. Ama güvenini yitirecektim. Hakkımda vereceğin sessiz yargı içimi acıtacaktı. Savunulacak bir değerde görmediğimden kendimi, savunmayacaktım. Belki korktuğumu düşünecektin. Beni bir anne, bir baba şefkatiyle sarmak, kolunu omzuma atmak isteyecektin. Uzak duracaktım, o an anlayacaktın korkmadığımı… Eski günlerin küle dönmüş cesaretiyle tiksinecektin benden. Yoldan dönenlere baktığımız günlerdeki gibi bakacaktın suratıma! Ben fark etmeyecektim. Çünkü o an başımı öne düşürecektim. Yüzündeki duygu değişimlerini görmeye gücüm yetmeyecekti. Evet, hiçbir şey olmamış gibi davranabilirdim. Ölene dek sürdürebilirdim bu yalanı. Yaşlandığımda gençlere büyük laflar ederek bir sahil kasabasında büyük adımlarla gezinebilirdim. Bir araya geldiğimiz anlarda geçmişin heyecan duyduğumuz anlarını, ateş çağımızı haykırarak tekrar tekrar anlatabilirdim. Ama ölmek; içimde bir yolun, bir evin, bir sevginin ölmesi… Tahammülü zor bir şey bu… Belki çoğunuzun anlaması güç, yerli yerine oturtup yeni bir düzen kurması imkânsız bir şey… Muhtemelen sen anlardın. Bu yüzden sana her şeyi anlatıp çekip gitmekti niyetim. Diğerlerine hiçbir şey söylemeden, öylece, bir kaçak gibi…

İlk nerede kırıldı içimdeki o heves hiç hatırlamıyorum. Çokça düşündüm bunu, ama bir sonuca erişemedim. Belki yalnız başıma çıktığım o uzun yolculuk bir şeylere sebep olmuştur. O yolculukta gördüğüm insanlar, köyler, şehirler, yollar… Bizden ötede yeşeren, sararan, yaşayan, solan, kozasından çıkan her şeyi içselleştirmiş, ölçüp tartmış olabilirim bilmeden. Anlattığımız ve bize anlatılan her şeyin içindeki yalan, gerçek, abartı ve varsayımların başka bir gerçekle yüzleşmesi, benim -bizim- gerçeğimi(zi) sorgulamama sebep olmuş da olabilir. Bunların sizin açınızdan en ufak bir önemi yok. Çünkü değişen, yabancılaşan, kaçan benim. Siz aynı yerde, aynı cümlelerle kurduğunuz dünyanın içinden beni olsa olsa bir hain ilan edeceksiniz. Oysa ben bu yaşımda, yaşadığım ve yaşayamadığım gerçeklerle bir başıma kalmanın ağırlığını taşıyacağım ölene kadar… En büyük cezam belki de budur. Sizlerden ayrılmak ise başlı başına yıkılışımın göstergesidir. Hiçbiriniz fark etmeden sahip olduğum her şeye usul usul veda edişim ve son olarak sizlere de böyle ani ve belki de acımasız niteleyebileceğiniz bir veda etmemdeki temel amaç yine yıllardır tanıdığınız benim en karakteristik özelliğimden ileri gelmektedir. Sizi her zaman şaşırtan kişi olarak yine, belki de bu zamana kadarki en büyük şaşkınlığınızı yaşatıyorum. Hiç beklemediğiniz bir anda, yine heyecanla gerçekleşecek büyük buluşmamıza bu sefer benim için hüzünlü, sizin içinse çokça duygu seli yaşayacağınız bu mektubu postalıyorum. İzimi bulmak, adıma bir yerde rastlamak gibi bir merakınız olmayacağını biliyorum. Çünkü eskiden de birileri gittiğinde onunla ilgili tüm anıları hiç yaşanmamış gibi gömerdik içimizde bir yerlere. Adını anmazdık gidenlerin. Hiç olmamış, hiç yaşamamış gibi davranırdık onlarla birlikte… Şimdi beni de öldüreceksiniz içinizde bir yerlerde. Belki de en acımasız cinayetiniz olacak bu. Çünkü yaşanmış her şeyin bir köşesinde ben vardım. Benden ayrı kalamazdınız. Ben de sizden ayrı kalmaya katlanamazdım. Hayat, şimdi vedalaşıyoruz. Ben sizlere ve tüm geçmişime veda ediyorum.

Sana her şeyi anlatıp çekip gitmekti niyetim. Diğerlerine hiçbir şey söylemeden… Belki böylesi daha doğru olurdu. Ama doğrularımla yanlışlarımın, yaşanmışlıklarımla yaşanmamışlıklarımın dengesini yitirmiş bir zavallının iki kelimeyi bir araya getirip anlatmasının imkânsızlığını fark etmiş, dahası bir şeyleri itiraf etmenin ve kendimi oluşturan her şeye alelade bir sohbetle veda etmenin mümkün olmadığını idrak edip başta sana, sonra da tüm eski dostlara bu mektubu yazmış bulundum. Belki cümlelerim, sessiz yutkunuşlarımdan daha iyi açıklar diye bu gerçeği… Benim gerçeğimi…

“Daha yakınımıza saplandıkça ölümün bıçağı, ülke karardıkça, kuşatıldıkça yaşam, insanlar iğrenç bir boyun eğişle razı oldukça olup bitenlere, daha pırıl pırıl görüyoruz her şeyi. Artıyor içimizdeki özlem…” *

Veda Mektubu

* Vişne Ağacı – Onat KUTLAR

Yazarın (KorsanKalem) diğer yazılarına da göz atabilirsiniz.

Korsan Edebiyat’ı instagram üzerinden de takip edebilirsiniz.

Haftalık bültenimize ücretsiz abone olup gelişmelerden haberdar olabilirsiniz.

– Veda Mektubu

İlginizi Çekebilir
Tembellik Hakkı

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir