1. Anasayfa
  2. Öykü

Ruhsal Ölümler, Kişiyi Kimliksiz Yapar

Yazan: K,M,L,K,S,Z


0

Ruhsal Ölümler, Kişiyi Kimliksiz Yapar – Bu bir kadın!! -Ölmüş mü? -Çantasına bakın kimliği vardır!! Sis kaplı her yer… Sesler duyuyorum.

Ruhsal ölümler hakkında

-Bu bir kadın!!

-Ölmüş mü?

-Çantasına bakın kimliği vardır!!

Sis kaplı her yer… Sesler duyuyorum.

Kalkmaya çalışıyorum, imkânsız. Ayaklarım, elim, kolum hiç biri yok. Kullanılmış atılmış gibi. Yerle bir olmak buydu demek ki. Zaman çok mu geçmişti? Ne kadar zamandır buradayım? Bilmiyorum. Hala her yer karanlık, ışık sızıyor belli belirsiz.

En son hatırladığım; Konuşmak için gittiğimiz restoranın önünde kavga etmeye başlamıştık. Aslında kavga eden bendim, hayatımdaki bütün kavgaları ben çıkarttığım için bunda da kural değişmemişti. Birbirimizi yeniden anlamaya çalışmak için görüşme kararı almıştık. Konuşmaya çalışmak aslında vicdanlarımız için gerekliydi. On yılın sonunda, çözümsüzlük denizinde boğulmaya başlamadığımızdan buyana bir kaç aydır ayrı yaşıyorduk. Nasıl bu hale geliyordu insan? Ondaki bu değişimi bir türlü çözemiyordum.

Duyguların ters dönmesi denilen, öfke denizi kitabının satırlarını okuyup uygulayan iki, oyuncu gibiydik. Sevgi – nefret, aşk – iğrençlik, huzur – boğucu mutsuzluk paylaşım- lanet olası bir birlikteliğe dönüşmüştü.

Hiç yaşanmamış ilişkinin bittiğine inanamayan bedenimi, sürüklemeye devam ederken; çeşitli kandırmacalar ile işte yine bir araya gelmiştik. Bu ilişkiyi zorlaştıran bendim. Bitmek bilmeyen korkularım, gizli mutsuzluğum, bitmesini istemiyordu. Sessizlik hâkimdi ilk dakikalarımıza, evet fırtına öncesi sessizlik. Yaşadığımız keyifli, mutlu günleri geri getirebilmek için uğraşacaktık.

Müzik sesi duyuyorum sadece belli belirsiz. Belki sevdiğim bir şarkı diye ilgilenmeye çalışıyorum. Oysa beynim kendi şarkısını çoktan söylemeye başlamıştı. Tek kelime etmeden, gözlerimizle anlaştık. Ne çok şey vardı söylenecek. Ölünceye kadar sevgiler yaşayacağımız, mutluluktan şımaracağımız, huzurun derinliklerinde gezeceğimiz çok şey yapılmış gibi görünen aslında hiç bir şey yapılmayan ilişkimiz bitmişti.

Ne söz, ne yemin, ne de biz kalmıştık. Hangimiz başlayacaktı konuşmaya?

Kararlıydım. Bitmesine izin vermeyecektim. Eski günlerdeki gibi olmalıydı her şey, sevilmeliydim. Onun gibi kimse sevemezdi. Her şeyi yapmaya hazırdım.

Ben bunun hesabını yapmaya çalışırken; hesabı sorulmaya gelinmiş koca bir kapı açıldı karşıma.

Sen “Sen beni aldattın” dedin.

Duyduğum an çılgına dönmüştüm. Aldatmak…? Bu cümlenin ne anlama geldiğini çözmeye çalışıyordum. Aldatmak ölüm fermanıydı adeta. Nefes alamıyor, konuşamıyordum. Oturduğumuz masadan, benimle birlikte ayağa kalktı. Kibar davranışlar sergiliyordu. Mizaç olarak sakin ve kibardı bunu korumaya çalışıyordu.

Anlat diye haykırdım.

-Öyle değil, öyle değil. Diye tekrarlar yapıyordu. Hiç bir şey anlamıyordum.

Hızla dışarıya attım kendimi. Sokağa doğru bakıyordum, karanlık, puslu ve pisti her şey.

Ona döndüm.

– Sen beni hiç sevmedin. dedi.

– Tutku, aşk, mutluluk, huzur, hırs, şehvet her şey ama her şey vardı beraberliğimizde. Mutluk tarifim tam görünüyordu bakınca. Her şey tamam ama beni sevmediğini hissetmek artık dayanılmaz oldu.

– Sevgin, ilgin, varlığın vazgeçilmezdi benim için, bir erkek başka ne isteyebilirdi ki. Çözemediğim bir şey vardı. Bildiğim fakat ismini koyamadığım.

Göz gözeydik…

– Evet gözlerin. Gözlerindeki hüzün. İlk zamanlar anlamlandıramadığım sonradan bir başkasına ait kalplerin bakışı olduğunu öğrendiğim gözlerin.

– Gözlerin hiç benimle birlikte olmadı.

– Sen beni hep aldattın. Ben buna artık dayanamıyorum.

Bir rüzgâr esmiş; kirli, ıslak sokak bütün gerçekleri savurmaya başlamıştı.

Nasıl olurdu bu kadar zaman birlikte olup onu sevmediğimi bilip benimle olması? Oda benim yaptığımı yapmıştı. Daha fazla dinleyememiştim gerçeklerin yüzüme söylenmesini.

Bir adım ötesini görmediğim sokağın karanlığına doğru döndüm. Gitmeliydim. Tutmaya çalıştı. Benimse tek istediğim kaybolmaktı. Ne kadar koştuğumu bilmiyorum. Ruhum ayrı, bedenim ayrı koşmuştu. Mutsuz, mutluluk oyunum son sahnesinde. Çok iyiydim ben hiç açık vermemiştim. Yüreğimin acıları hiç gün ışığına çıkmamıştı. Yapay aşk oyunumu harika kurgulanmıştım. İyi bir seven kadın olmuştum. En ince ayrıntısına kadar hesaplanmış aşk çok küçük bir ayrıntıda yerle bir olmuştu. Çünkü ben gözlerimi hesaba katmamıştım.

Nefesim tükenmişti ve kaldırıma takılıp düşmüştüm…

-Kimliği var mı?

-Baktım yok.

-Kimliğim yoktu artık…

“RUHSAL ÖLÜMLER, KİŞİYİ KİMLİKSİZ YAPAR.”

“Bir kadının kaderi; sevdiği adamın ihanetiyle,
Sevmediği adamın sadakati arasında çizilir..”

Leo Tolstoy

Sitemizdeki diğer öykülere de göz atabilirsiniz.

İlginizi Çekebilir
Çernobil faciası

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir