Ritüel
  1. Anasayfa
  2. Deneme

Ritüel

0

Bir ritüel olarak şiirler dinliyorum. Başka adam ve kadınların yazdığı, başka adam ve kadınların seslendirdiği şiirler… Kimisi yürek yakıyor, kimisi de yıkıyor yüreğimi. Ama ben ritüellerimin ayrıntılarına takılı kalıp oralarda yaşamımı sürdürmeye çalışıyorum. Yanı başımdan, mahallenin fırınının askısında asılı duran ekmeklerden alıp evine gitmekte olan çocuklar geçiyor. Bense bir ritüel olarak yoksullaşıyorum. Aynı kederlerin düğümünde debelenen onlarca insanla kederimi bir tutup, yorganımla kaplıyorum hırıltılarımı. Ayaklarımsa hep aşıyor yorganımı. Haddimi aşmak gibi geliyor bu! Sanki, evsiz onlarca insana haksızlık ediyorum… Hem de onlarca mı, yüzlerce mi, binlerce mi bilmeden!

Günlük tartışmaları bir ritüele çevirmiş insanları izliyorum. Çoğunlukla bağırıyorlar. Her köşe başını tutmuş bir tartışma ustası olduğunu varsayıyorum. Bu yüzden mahallenin köşe başlarına uğramaktan kaçınıyorum. Ama dümdüz yolda, ahkam kesmeyi bir ritüel haline getirmişlerle karşılaşıyorum. Kaçıyorum hemen. Kaçarken ayağım bir polise takılıyor. Hemen özür diliyorum. Omzuma bir taksi şoförü çarpıyor sonra. Benimkisi kısa mesafe bir bakışma olduğundan taksici peşimi bırakıyor.

Hemen ardından ahlak bekçiliğini bir ritüel haline getirmiş, ahlaksız heriflerle rastlaşıyorum. Dünyanın en rezil evlerinden çıkıyorlar. Göz göze gelmiyoruz çok şükür. Göz göze gelmekten imtina etmeyi bir ritüel haline getirdiklerinden, yırtıyorum. Adi bir ruha göz ucuyla bakmayı ritüel haline getiriyorum.

Sancılarımla kavurup, göz yaşlarımla suladığım bu toprak; kurumaya yüz tutuyor. Suçu insanlara atamıyorum. Çünkü hayata dair ne varsa birlikte yaşıyoruz. İyide payımız olduğu gibi, kötüden de sorumluyuz. Bu sorumluluk canımı sıkıyor. Sorumluluğu mütemadiyen hatırladığım zamanlarda, bir bulutun girdabına kapılmayı arzuluyorum. Ağzımdan çıkan cümleler, benden önce de söylendi biliyorum. Benden önce de kafa yoruldu tüm bu saçmalıklara. Sonu olmayan kavgaların, değersiz telaşların bir yansıması olarak; yirmi birinci yüzyılın çöplüğünde eşelenen tavuklara benzetiyorum kendimizi. Sevinçlerimiz yarım, öfkelerimiz tutarlı bir değer kazanamıyor.

Geçen geçtiğiyle övünüyor, kalan pişmanlıklarına yeniliyor ve ben sadece, gözlerimle tanık olduğum onlarca şeyi kabullenemiyorum. Elimde sihirli bir değnek olsa, hiç düşünmeden son veririm bu sayıklamaya. Çünkü artık sayıkladığımız vahşet, bir ritüel olarak içimizi acıtıyor. Budalalık evrenine hangi yıl, hangi çağ, hangi olayla girdik bilmiyorum. Ama bizden öncekilerin yaptıklarının bir sonucu olarak, bize düşen sorumluluk da devam eden bir işkenceye dönüşmüş durumda…

Bir ritüel olarak yaşadığımız sahte ayinin acınası kurallarına yenik düştük. Kısa vadede uzun hayallere sığınmış güruhların mutsuzlukla son bulacak yaşamlarına, dünyanın en sefil gözleriyle ortak oluyorum. Doğrunun ve yanlışın, gecenin ve gündüzün, haklının ve (kime göre) haksızın saflarında kayboluyorum. Uyuyamıyorum. Uyumayı bir küfür sayıyorum hatta! Milyon dolarlık bir sefaya, üç kuruşluk küfürler savuruyorum! Para makinelerine toz kondurmayan bir çarka işiyorum. Çarkın rüzgarını hesaba katmıyorum! Rüzgâra karşı işemeyi bir ritüel haline getirdiğimi anımsıyorum. Eylemlerimin başarısız oluşunu da!

Bir ritüel olarak yazılar yazıyorum. Anlamsız gelen şeyler yüzünden, anlamımı arıyorum. Bulduğum tüm kapıları zorluyorum. Elbet bir gün, kapılardan birisinin açılacağına inanıyorum ve her sabah bir ritüel olarak umudumu demliyorum…

İlginizi Çekebilir
sevdanın rengi

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir