Rus Ruleti
  1. Anasayfa
  2. Öykü
Trendlerdeki Yazı

Rus Ruleti

0

Rus Ruleti

“Hayatını tehlikeye atmana izin veremem.”

“Bırak beni. Ayrıca ben yetişkinim. Senin korumana ihtiyacım yok!”

“Lütfen… Dinle beni. Senin yaptığın bu oyuna Rus ruleti denir. Sonu yok anlamıyor musun?”

“Umurumda değil!”

Seda bu sözlerin üzerine daha fazla konuşmanın anlamı olmadığını düşünerek Erkan’ın ellerinden kurtuldu ve kapıya doğru yöneldi. Genç adam ise sevgilisine söz dinletememenin verdiği hayal kırıklığıyla camdan dışarı bakıyordu. Bir martı havalandı denize doğru. Yağmur yağmak üzereydi, can sıkıcı bir şekilde tüm gri bulutlar toplanmış aşağı inmek için tetikte bekliyordu. Kafasını içeri doğru çevirdi ama kadından tarafa bakmadı. Gözünü hep yaptığı gibi tek bir noktaya dikti, ne zaman odağını kaybetse bunu yapardı. Şimdi hedefinde duvara asılı dart tahtası vardı, hedefe yöneltti gözlerini. O esnada Seda kapının önünde durmuş bir adım atıp gitmek için bekliyordu. Yavaşça konuştu, biraz önceki siniri biraz yatışmışa benziyordu.

“Ben gidiyorum.” dedi.

“Tamam.”

“Bu sefer kesin ama.” Adamın ayağa kalkıp onu durdurmasını istiyordu bir yandan. Onu görebilmek için eğildi, gözlerini dikmiş duvara baktığını görünce sinirle ofladı.

“Gidiyorum ben.” Adamdan hâlâ ses yoktu. Ayakkabılarına uzandı. Neden buraya gelmek için bu uzun topukluları seçmişti ki? Kapının arkasındaki ayakkabılığa uzandı. Hızla göz gezdirdi ama bir tanesi bile ona ait değildi. Öyle ya hepsini geçen hafta eve taşımıştım. Bari bir tane bıraksaydım… O ayakkabılarıyla uğraşırken Erkan içerde gözlerini hâlâ darttan alamıyordu.

“Bir kere kavga edebilsek zaten bir kere. Sen son sözü söyle sus otur. Bütün gece bak duvara hatta kalan hayatında otur öylece o koltukta!” Ayakkabılarını giydi, çantasından anahtarlarını çıkardı ve içinden onun evine ait olanı aramaya başladı, tüm sinirini ondan çıkarırcasına hırsla tek hamlede diğerlerinden ayırdı ve ayakkabılığın üstüne koyarak evden çıktı.

Sokağa ulaştığında boğuk, puslu bir hava yüzüne çarptı. Havanın sıkıntısı kendi iç sıkıntısına karışmıştı. Üstündeki montu çıkardı ve hızlı adımlarla vapura doğru yürüdü. Haşlanmış mısır kokusu burnuna çaptı. Çocukluğuna ışınlandı anında. Perşembe pazarından annesiyle mısır aldıkları, annesinin her seferinde koçanın ucunu açıp püskülleri hafifçe aralayarak tanelerine baktığı ve her seferinde en güzel mısırı buldukları o mutlu günler… Bir koku nasıl bu kadar etkiliydi insanın anıları üzerinde? Gözleri doldu, mısırcının önünde durdu.

“Haşlanmış mı, közlenmiş mi abla?”

“Haşlanmış ver.” Parayı uzatırken mısırcı “Abla senin arkandan gelmeye tenezzül etmeyen biri için üzülmeye değer mi?” Bir anda afalladı, eli titredi. Mısırı alıp hızlıca ilerlerlerken o ilk damla gözyaşı da çoktan süzülmeye başlamıştı yanaklarından. İlk yağmur tanesi de peşinden geldi. Derin bir nefes aldı, yağmurdan sonra oluşan o eşsiz kokuyu almaya çalıştı ama nafile, onun için toprak lazımdı; bu betonda ne kokusu diye söylendi. İskeleye gelmişti bile. Bekleme salonuna geçti, içerde kimsecikler yoktu. Kapıya en yakın yere oturdu ve mısırından ilk ısırığı aldı ama devamı gelmedi. Beğenmemişti, tadı yoktu, sadece kokudan ibaretmiş diye söylendi. Telefonunu açtı ama ne bir mesaj vardı ne de arama. Hâlâ Erkan bıraktığı gibi duvara mı bakıyor acaba diye düşününce gülme geldi aniden. Aman tabi böyle gözlerini kısıp bakıyordur ne yapacak başka! Olayı idrak etmesi içinse zamana ihtiyaç vardır. Zaman geçsin, ne kadar zaman bıktım ben bu zamandan. Hep beklemekten, didinmekten yoruldum. Ne demişti giderken senin bu oyunun Rus ruleti. Sen oyundan ne anlarsın Erkan!

Telefonu açtı. Rehberinde kayıtlı olmayan ama ezbere bildiği o numarayı aradı. Hayatını değiştirecek o adımın eşiğindeydi. İçini belli belirsiz bir korku sardı. Doğru mu yanlış mı yaptığını bir türlü kestiremediği o an. Uçurum eşiğinde miydi yoksa kendisini tüm bunlardan kurtaracak o köprünün ucunda mıydı? Denemeden bilmezdi. Arama tuşuna bastı, telefon daha ilk çalmada açıldı. Önce konuşamadı heyecandan, gerginlikten, sinirden. Erkan’la yaptıkları kavga geldi aklına. Bir tane değildi üstelik. Hep bu konunun etrafında dönen ama bir yöne varamayan kavgalar. Hayatınla oyun oynuyorsun, mahvedeceksin. Ben senin kadar korkak değilim dedi zihnindeki Erkan’ın hayaletine. Sesini düzeltti ve titremesine engel olamadan konuştu.

“Ben hazırım.” dedi ve telefonu kapattı. Vapur gelmişti, ayağa kalktı. Hâlâ elinde duran mısırı çöpe fırlatırken zaten mısırı hiç sevmem diye söylenerek ilerledi.

Öykü: Rus Ruleti

Yazarın (Zeyno) diğer yazılarına da göz atabilirsiniz.

Korsan Edebiyat’ı instagram üzerinden de takip edebilirsiniz.

Haftalık bültenimize ücretsiz abone olup gelişmelerden haberdar olabilirsiniz.

– Rus Ruleti

İlginizi Çekebilir
İnkıyâd

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir