Ömrüme Ömür
  1. Anasayfa
  2. Anı

Ömrüme Ömür

0

Ömrüme Ömür

Arkada garip bir müzik bana eşlik ediyor gibiydi. Hüngür hüngür ağlıyordum. Bu kadar duygusal olmak -aslında son derece umursamazdım- çok ağır geliyordu. Gözyaşlarımı takmayıp dakikalarca kendi kendime konuştum. Ay, bulutların ardına saklanmış ışığını benden gizliyordu. Yapmaya çalıştığı şey zifiri karanlıkta ağlayan bir kadın bırakmaktı.

Hani böyle güçlü kadın temsili vardır ya gecedeki gözyaşlarını sabah ayna karşısında renklendirir, hiçbir zaman olamadım onlardan. Geceden kalma gibi koyuldum yoluma. Birilerine ihtiyacım olduğu çok bariz belliydi. Sokakları bir an önce bitirebilmek için yürürken ayaklarım birbirine takılıyordu. Defalarca sendeledim, ama hiç irkilmedim. Çünkü her zamanki gibi içim bir tek ona odaklanmıştı…

Bazen hissedersiniz, birazdan ne olacağını… Ya da aslında olmasını istediğiniz şeyin birazdan olacağına inandırırsınız kendinizi. Ama ben sadece hissetmiştim, olabileceğine dair bir umut yoktu içimde…

Tüm acıları ve kederleri uykuya bastırmak ne büyük bir nimet, ya da kaçmak istediğin zaman sana açılan bir kapı da…

Başladığım yerdeydim, geceden kalma olduğum için halsizdim ve uyuya kalmıştım. Yorgundum aslında ve bir tek onda dinlenebilirdim. En çok böyle zamanlarda hissederdim yokluğunu, muhtaçlığımı…

Dakikalar sonra kuzenimin sesiyle ayaklandım. Telefonum da sayısız cevapsız çağrı vardı, birçok tanıdık isimden sonra bir numara dikkatimi çekti. Adı yoktu ama ezberimdeydi, hissettiğim gibi gelmişti. Aylar sonra irkildim, kalbim bir serçe kadar narinleşmişti sanki. Cevap vermeyebilirdim, geri dönmeyebilirdim, kendimi gizleyip soyutlayadabilirdim.

Ama hayır…

-Alo?

– Alo…

-Beni aramışsın?

– Nasılsın…

Saatlerce konuşmuştum, defalarca sordum; sanki her şey yolundaymış gibi başlayan bir konuşma olmuştu, sonrası huzur.

Tek tek dinleniyordu uzuvlarım, sesiyle… Gözlerimi kapadığımda yüzünü görebiliyordum. Unutamadığım adamı tekrar tekrar yaşıyordum sanki.

Mutluluk ya elimi tutmuştu ya da daha fazlası belimden kavramıştı.

Aylarca biriktirdiğim yorgunluklarımı saatler içerisinde götürdü benden.

O benim hasta kalbimin şifacısıydı

Onun sesi dinlendiren müziğimdi

Aylar sonra sesini duyduğumda bu kadar erişmişken huzura, bir de görsem neler olurdu (?) defalarca atlatmaya çalıştım.

Ama onu kapıda görmek demek, volkanik bir patlamanın lav değil de papatya püskürtmesi gibi…

Gelmişti, karşımdaydı ve ben yüzündeki her çizgiye hasrettim.

Kabul etmemeliydim belki de, çarpmalıydım kapıyı o hasret kaldığım yüze…

Ama hayır…

Dokunamazdım ona, sarılamazdım… Dolapları, masaları silmeye başladım. Her yeri defalarca silmeliydim, varlığını bilmek yeterdi yaklaşmamalıydım ona, muhtaçlığıma boyun eğmemeliydim…

Nefesini boynumda, ellerini belimde hissetmiştim. İşte şimdi mutluluk belimi kavramıştı. O anda yıktı tüm tabularımı, tüm depremler o saniyelerde yaşandı. Seller taştı, taşkınlar oldu. Ülke doğal afetten geçilmez hale geldi. Ve bir tek biz ayaktaydık, birbirine saplanan nefeslerimizle…

Ellerini sevdim, dizime serili başını seyrettim ve öptüm defalarca. Bir kez daha iyileşmiştim. Bir kez daha toparlamıştı kalbim. Bir kez daha sevince, bir kez daha yaşadım.

Sonrası yok işte…

Ellerini hiç unutmadım…

Yazarın (Feza) diğer yazılarını da okuyabilirsiniz.

İnstagram hesabımızı da takip edebilirsiniz.

Ömrüme Ömür

İlginizi Çekebilir

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir