Anlar Saati
  1. Anasayfa
  2. Öykü
Trendlerdeki Yazı

Anlar Saati

Hayat sonu olmayan bir saate benzer. Saatte yer alan sayılar yerine hayatta anlar vardır. Bu anlar olmanız gerektiği yere ve olmanız gerektiği saate doğru sizi izler. Bir mekanizmaya kurulu bu anlar saati, doğru zamana kadar sonsuz TİK TAK sesiyle döner durur.

0

Anlar Saati

Hayat sonu olmayan bir saate benzer. Saatte yer alan sayılar yerine hayatta anlar vardır. Bu anlar olmanız gerektiği yere ve olmanız gerektiği saate doğru sizi izler. Bir mekanizmaya kurulu bu anlar saati, doğru zamana kadar sonsuz TİK TAK sesiyle döner durur. Siz hayat koşturmacasından dolayı bu TİK TAK sesini duyamazsınız ama hissederseniz. Doğru zamanlardan birine denk geldiğinizde ise anlar saatinde zaman durur ve saat en sevdiğiniz şarkıyla birlikte çalmaya başlar. Makinenin tüm o küçük parçaları olmanız gereken yerde, olmanız gereken saatte orada olmanız için mütemadiyen çalışır. Dünya TİK TAK, TİK TAK sesiyle oldukça gürültülü bir yerdir aslında. Her an sizi olmanız gereken zamana ve yere yaklaştırmak için akar…

Dünyada bir şey olacak bu Kasım günü. Anlar saatinde TİK TAK sesi yükselmeye başladı. Saat çalmak için bir şarkı seçmiş. Kimin şarkısı, kimlerin şarkısı bu?

O gece 00.00’da anlar saati sesini yükseltmeye başladı. İki ruh da yataklarında, yarın başlarına gelecek şeyden habersiz derin bir uykudaydı. Öyle derin bir uykuydu ki bu kendileri için akan TİK TAK sesine sağır olmuşlardı. Mucizenin ne demek olduğunu unutmuşlardı. Bir umutları var mıydı? Belki de içten içe evet. Ama dışarıdan, biri çok umursamaz, diğeri çok vurdumduymazdı. Anlar saatinin amacı buydu aslında; Hiç beklemediğin ve hiç tahmin etmediğin anda saat işlemeye başlardı. Onlarınki bu vesileyle işlemeye başlamıştı…

TİK TAK…

Alelade bir sabahtan hiçbir farkı yoktu bu sabahın. Hatta daha yorgun bir sabahtı. Hem de günlerdir hastaydı. Bedeni dinlenemediği için hastalığı geçmiyor, yorgunluğu daha da artıyordu. “Keşke işe gitmek zorunda olmasam ve tüm gün uyusam…” dedi. Bir ses ince, tiz ama merak uyandırıcı bir ses. “Git” diyordu. “Hatta akşam da o etkinliğe katıl…” diyordu. Kadın kendi kendine “Hastayım ama gideceğim…” dedi.

Alelade bir sabahtan hiçbir farkı yoktu bu sabahın. Hatta daha yorgundu ve çok yoğun bir gün onu bekliyordu. Kendi kendine “Etkinliğe gitmek için keşke söz vermeseydim…” dedi. Planlaması gereken projeler, yapması gereken sonsuz planları vardı. Bir ses ince, tiz ama merak uyandırıcı bir ses “Sen söz verdiysen tutarsın, akşam gitmen gerek…” dedi. Adam kendi kendine “Söz verdik hakikaten, ayıp olmasın gideceğim…” dedi.

Tiz ses gün boyu hiç susmayacaktı fakat bunu kimse bilmiyordu…

TİK TAK…

Gün kötü ilerlemeye devam ediyordu zira iş ile ilgili bir konuyu yanlış yapmıştı. Ağlamaya başladı ve o son ağlayışıydı fakat yine bilmiyordu. Yorgundu, hastaydı ve ağlıyordu. “Çok ağrım var eve mi gitsem?” dedi. Tiz ses irkildi “Etkinliğe git…”

“Gideceğim,” dedi kendi kendine, “belki etkinlikte hastalığımı unuturum.”

Gün sıradan ilerlemeye devam ediyordu. Hafta sonu bir etkinlik planlaması gerekiyordu. Telefon trafiği bitmiyordu. Tiz ses “Bugün yoruldun, erken çık…” diyordu. Adam çantasını aldı ve “Erken gideceğim…” dedi. Adamın o yolda son yalnız yürüyüşüydü…

TİK TAK…

“Bugün epey kalabalık burası, şurada oturup bir şeyler atıştırayım.” dedi adam. “Ne diye erken geldim ki sanki!” diye geçirdi içinden.

TİK TAK…

“Ne kalabalık bir yer burası, zaten kimseyi de tanımıyorum. Geri mi dönsem? Asansörü de büyük, korkutucu…”

Tiz ses “Acele et…” diyordu.

TİK TAK…

Adam masada oturup çayını yudumluyor ve kendi kendine “Bu poğaçaları yiyorum ama akşam kesin rahatsız edecek.” diye serzenişte bulunuyordu.

TİK TAK…

Kadın asansörden iniyor. Yavaş yavaş ilerliyordu. “Çok mu erken geldim ben, tanıdık kimse neden yok ki?”

TİK TAK…

Adam içinden “Şu etkinlik ne zaman biter acaba, daha aramam gereken yerler var.” diye geçiriyordu.

TİK TAK…

Kadın hızlıca masaların bulunduğu bölmeye geçiyor, adam ise masada oturmaya devam ediyordu.

TİK TAK…

Anlar saati işliyordu, anlar saatinin doğru zamanı vurmasına saniyeleri kalmıştı. TİK TAK sesini duyamayacak kadar sağır ama birbirlerini hissedecek kadar kalpleri birbirlerine özlemliydi. Makinenin tüm o küçük parçaları artık yerini bulmaya başlıyordu. Birazdan anlar saati çalacaktı o şarkıyla. Yıllardır muntazam bir şekilde işleyen makinenin görevi yerine geliyordu.

TİK TAK…

Bir kelebek tam da bu anda kanat çırpıyordu.

TİK TAK…

Rüzgâr tam da bu anda artıyordu.

TİK TAK…

Birbiri için atan iki kalbin yolu artık kesişiyordu.

TİK TAK…

Zaman durdu. Çünkü hayallerinizle karşılaştığınız an zaman durur. Kadın köşeden döndü. Adam başını kaldırdı.

TİK TAK…

Saatin sesini duyuyor musunuz? Çalıyor. An geldi. Çalıyor. Ne oluyor orada? Sihirli sözcüğü söylüyor. Yıllardır söylemesi gereken o sözcüğü doğru zamanda, doğru yerde, doğru kişiye söylüyor. Bilmeden…

-Merhaba…

İşte bu kadar… Doğru yerde, doğru zamanda ve doğru kişiye söylenen en basit söz, iki hayatı birbirine ilelebet karıştırıyordu. Artık birbirlerinin farkındalardı. O anının o an olduğunu nasıl mı anladılar?

Biri ilk görüşte hissetti. Diğeri ise ikinci sihirli cümleyle hissetti.

+ Seni tanıdığıma çok sevindim…

Cümlesini duyduğu an gökyüzünde var olan tüm yıldızların parlaklığı ile gözleri kamaştı. Büyük gözleri ışık bulutunu hiçe sayıp iyice açıldı. Zira kalbi ona bir şey fısıldıyordu. Oğuz Atay “Hayat detaylarda gizlidir…” der. Bu; doğru zamanda, doğru yerde, doğru kişiyle olduğunun ilk küçük detayıydı. Bu cümle ruhu kitaplara ait olan bu kadının en sevdiği kitaptan en sevdiği cümleydi ve yeryüzünde biri ona bütün samimiyetiyle bu cümleyi kuruyordu. Onu tanıdı. Yıllardır ona hasretti ve onu tanıdı. Tıpkı onun kendisini tanıması gibi. Bazen, bazı merhabalar size hayatınız en güzel günlerini yaşatır ve bazen tek bir cümleyle o kişiyi tanırsınız. Bilemezsiniz ama hissedersiniz. Onlar da bilmiyorlardı ama birbirilerini tanıdılar. Belki kalu beladan, belki anlar saatinde, belki aynı kalpten olduklarından…

Birbirlerini tanıdılar ve birbirlerine şans verdiler.

O gün bir kelebek kanatlarını çırptı ve rüzgâr daha şiddetli esti. Bu biraz korkutucuydu ama aynı zamanda olağanüstüydü. Makinenin tüm o parçaları bu an için durmaksızın çalışmıştı. Doğru zamanda, doğru yerde…

Anlar Saati

Yazarın (Simay Kurtoğlu) diğer yazılarını da okuyabilirsiniz

Bizleri instagram üzerinden de takip edebilirsiniz.

Anlar Saati

Sait Faik zamanında; "yazmasam deli olacaktım” demiş. Ben de o vesileyle yazıyorum. Yazmak benim ben olmamı sağlayan bir unsur.

Yazarın Profili

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir