Bazen hiçbir şeyden bahsetmeyip çok şey konuşasım var
  1. Anasayfa
  2. Deneme

Bazen hiçbir şeyden bahsetmeyip çok şey konuşasım var

0

Bazen hiçbir şeyden bahsetmeyip çok şey konuşasım var

Bir cümle bile eksik olsa olmaz… Çünkü söylenecek ne varsa söylenmelidir. Bazen de susmak, edilecek kelamın çok ötesinde bir cevap olarak sunulabilir. Ama anlamaz insan… Anlamak için de idrak gerekir çünkü. İdrak edemeyenin anlamak gibi bir derdi de yoktur. Bilmek… Merak ve gözlemle ya da bir şekilde bir yerde… Peki, bilmediğini bilmek? Bilmediğini bilmek, bir erdemdir. Bilmediğini bilince insan, o öldürülemeyen kibriyle başa çıkabilir. Bir nebze… Bazen… Yenilse de bir şekilde, hemen kalkabilir ayağa. Kibir galip gelemez o noktadan sonra! Sadece arada birkaç darbe verir. Acıtır, ama yaralamaz…

Sevgi en güzel ezgisidir dünyanın… Bir yerde tükense, başka yerde duyulur sesi… Ama aşk kördür. Görmez gerçeğini. Bilse de akıl, görmezden gelir elde olanı… İçinde sevgi filizlenmediyse de er ya da geç yakar. Bir yangın yerine çevirir yüreği… Ama soğur her şey… Dünya gibi… Değişir mevsimi ruhun da… Yangınlar karla kaplanır. Karlar erir, sellerle bir olup akar gider küller… Yeniden başlamaya programlanmıştır her şey… Yeniden başlama cesaretiyle doludur içimiz… Bundandır, bittim diyenin yeni bir güne uyanışı… Başka türlüsü de mümkün değildir. Doğan büyür, ölen de can verir toprağa yaşatmak için başka canlıları… Kalp tüm hasarları onarıp yeniden sever. Yeniden tutunur bir dala ve sevmek için yeniden âşık olur bir yabancıya…

Kimsenin var olana saygısı kalmamıştır. Çünkü görmek yetmiştir. Her şeyi görebilen, her şeye ulaşabilen, var olan emeğe göz ucuyla bakıp değersizleştirmiştir. Kendi boşluğunu tamamlamak için başkalarının sırtındakinden yemeyi içine sindirebilmiştir. Ve ne yazık ki emeği vereni hor görebilmiştir. Kendi algısının yanılgısında, kendine yeni bir kimlik üretmiş ve bu kimlik üzerinden topluma seslenme cesareti edinebilmiştir. Kararlıdır bu kimlikte. Israrı, içindeki karanlığın gün yüzüne çıkmaması adınadır. Yoksa korkaktır… Amacı sonsuza dek gizlenmekse de, bunu başaramaz. Çünkü olmayanın açığı çoktur. Bir şekilde ele verir kendisini. Ele verdikçe agresifleşir…

Bir güzel ezginin alıp götürdüğü bir ev… Yazmayı ertelediğim ve erteledikçe daha da sıkıldığım bir yeryüzü… Tarifsiz duygularımı bir kılıfa sokup savursam, belki rahatlayacağım… Ama insandan sıkıldım. Çünkü ahkâm kesmekte üstümüze yok! İnsan önce yüzleşebilmeli… Yüzleşip kararını vermeli… Bilmeli… Bilip hareket etmeli… Kusursuz bir hayatı ne kadar istesek de elde edemeyeceğimizin ayrımına varmalı… Yol ayrımlarına inanmalı ve fırsat olarak görebilmeli… Uzayan gecelerde uykusuz bedenimle düşlediğim öykü, bir yaz akşamında çatısız bir gökyüzünü dikizleyen iki çift gözden ibaret… Derin bir sessizlik… Arada uzaklardan gelen ve neye ait olduğunu bilmediğimiz sesler… Belki yaban kurtları, belki domuzlar ya da ayılar ama insana ait olmayan sesler… Ve bir yıldız kayar… Ne olduğunu bilmeyiz. Belki de en güzel yanı da budur yıldız kaymasının… Belki başka bir evrendeki kıyamet, belki de bir mucize… Biz kötü bir anlam bulmuşuz, biri daha göçtü bu dünyadan… Oysa mantıklı değil… Öyle olduğunu varsayalım; yıldız mı kalırdı bu zamana kadar?

Bazen hiçbir şeyden bahsetmeyip çok şey konuşasım var. Ya da çok şeyden bahsedip hiçbir şey konuşmayasım… Çocukluğumda, büyümeyi hiç düşünmedim. Babamın tıraş bıçağıyla dudağımı neden kestiğimi de bilmiyorum… Ama bence büyümekten değil de onun yaptığı bu şeyin bir ritüeli andırmasındandı… Yoksa hiç sevmedim tıraş olmayı… Yaptığım hiçbir şeyi bir övgü almak için yapmadığımı söyleyebilirim. Beğenilme arzum olmadı ve hatta yaşadığım pek çok övgüyü de kabullenemedim. Ben olmayı amaçlamadım, biz olabilmeliydik… Çünkü ancak böyle kurtarırdık bu dünyayı… Artık kurtarılacak bir yanı kalmasa da, anlıyoruz ki biz olmayı başaramadığımız her gün daha da beter olacak burası…

Tahammül edemediğim şeyler, ulaşmayı istediğim özü daha da uzaklaştırıyor. Bunu biliyorum… Ama herkese ve her şeye yargı dağıtmak gibi bir görevim de yok… Düşenin dostu da olmak istemiyorum. Çünkü düşmemek için çabalamayıp düşünce de kalkamayan, düştüğü yerde kalmalı! Acımasız mı oldu? Acımasız olan, düşenin minnet etmesidir… Acımasız olan, düşenin düşene kadarki pervasızlığıdır… Yaşamının sorumluluğunu üstlenemeyenin ödeyeceği bedelin, bir başkası tarafından üstlenilmesini doğru bulmuyorum… Herkes yaşaması gerekeni yaşıyor. Küçük oyunlara takılıp düşenleri es geçiyorum. Onlar bir şekilde yeniden başlayacaklardır zaten…

Oturup bir köşesine bu dünyanın, şarkılar söylemeli… Sevgiyle kuşanmış bir aşkla sarılmalı huzurun pamuk yatağına… Kirli planlardan, sahte suratlardan, kimliksiz bedenlerden uzakta; gerçek bir yaşam sürebilmeli… Çıkarsız sevmeli ve bilmeli bilmediğini…

Bir cümle bile eksik olsa olmaz… Çünkü söylenecek ne varsa söylenmelidir. Bazen de susmak, edilecek kelamın çok ötesinde

Yazarın (KorsanKalem) diğer yazılarına da göz atabilirsiniz.
İnstagram hesabımızı da takip edebilirsiniz.

Bazen hiçbir şeyden bahsetmeyip çok şey konuşasım var

İlginizi Çekebilir

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir