Çığırından çıkan bir çağ
  1. Anasayfa
  2. Deneme

Çığırından çıkan bir çağ

0

Çığırından çıkan bir çağ

Nefesimi tutup geçtiğim her an, koşup düşerek atlattığım her gün ve bir takım insani aldanışlar, çırpınışlar, son buluşlar… Geriye dönüp bakınca, aklımda kalan yaşam özetim… ‘Neden böyle?’ ve ‘Neden böyleyim?’ soruları, varoluşumdan bu güne dek sormaktan vazgeçemediğim favori iki soru olma özelliği taşıyor. Henüz ikisine de adam akıllı-kadın akıllı-insan akıllı bir yanıt bulamadım. Belki de bir cevap arıyordum ya neyse! Malum Türkçe, dilbilgimiz çok gerilerde!..

Bir şeyleri halletmek için yazıyorum bu yazıyı… Bir şeyler hiç hallolmuyor çünkü! Barışmak istiyorum geçmişimle. Belki bir adım, belki de bir el açış bu. Ama bu davet benim… Keşkesinde kaldığım tüm dostları şöyle gözlerimi kapatıp düşünüyorum. Düşününce gözlerim doluyor, ama akmıyor o damlalar. Bir süre sonra, ağlamak için bir takım aslan sütüne ihtiyaç duyuyor insanlar. Yani bir takım insanlar… Ben de onlardan oldum. Çünkü normal hayatta bir takım hüzünlerden dolayı ağlamaya başlasam, bitmez o ayin! Ne kadar da çok batmışız şu hüzün bataklığına ulen!

Zaman hızla geçerken en büyük hayreti, içinde bulunduğum şu çağa ediyorum. Bu çağın insanları, bu çağa göre karakter ortaya koydukları için trajikomik bir anlar silsilesi içindeyiz. Anlamsız ve bir o kadar da saçma geliyor tüm bu kaos! Belki yaşlanmak denilen şey bu… Yani zamanın gerisinde seyir eden bir bedenin verdiği tepkilerdir bunlar. Keşke diyorum bu belkiyi ortaya atınca. Çünkü biliyorum, gerçek bu değil! Gerçek, içine düştüğümüz çukurun çok pis olduğudur. Ötesi, romantik bir yazarın hayal dünyasında şekillenebilir.

Uzun bir otobüs yolculuğunda başladım bu yazıya. Ancak şuan karanlık bir İstanbul gecesinde sürdürmekteyim eylemimi… Yanılmıyorsam bir saat içinde gök, bundan yüzbinlerce yıl olduğu gibi yine aydınlanacak ve ben ülkenin en kalabalık şehrini adımlamaya başlayacağım. Kalabalıklardan oldum olası haz etmemişimdir. Ama bazen, olanca kalabalığın içine karışıp kaybolmak da gerekli diye düşünüyorum…

Her şey ne zaman, ne şekilde, neden başladı bilmiyorum. Ama kendimi bildim bileli farklıydım. Bunun farkına ne zaman vardım pek bilmiyorum. Tek bir olayla olmadı bu farkındalığım. Kişiler ve olayların etkisinin dönüşleriyle arttı farkındalığım. Dönüm noktalarımın başında; doğumumdan bu güne süregelen farklı şehirlerde yaşamak geliyor. Bir cümle içinde sıralamak gerekirse; Ankara, Mardin, İzmir, Ordu/Ünye, Bartın/Amasra ve nihayet Mersin… Farklı yerler, farklı özellikler katıyor insana… Ama bir yandan da götürdüğü onlarca şey oluyor. Bebeklikten bu güne bir arkadaşım yok mesela! Arkadaşlıklarım hep 4-5 yıllık. Yarım yamalak ve unutulası… Boşuna dememişler; “Gözden uzak olan, gönülden de uzak olur.” diye… Bir diğer önemli dönüm noktam da; tanıdığım, sözlerini kulaklarımda, yüzlerini aklımda tuttuğum insanlarımdır… İçimi acıtan, yüzümü güldüren, kalbimi doyuran, aklımı dolduran nice güzel dost, arkadaş, yoldaş edindim. Mesafelere okuduğum lanetlerin sebebi buradan geliyor. Keşke kurabilsek bir çiftlik, toparlasak her birini… Almasak bizden gayrısını… Olmuyor işte! Dört yanımızı saran bir sistemin, yağa batırılmış dişlileri arasında yapayalnızız!

Beni tanıyanlar, bu yazıları yazan Korsan’la, gerçekteki Nurican arasında kocaman bir fark olduğunu söylüyor. Belki de haklılar. Çünkü cümlelerim, boş verilen bir hayatı hatırlatmak adına kazınıyor geleceğe… Unuttuğumuz ne varsa, onları hatırlatmanın sorumluluğunu taşıyorum. Bu yüzden gülümsemiyor metinlerim… Güzelleştirebilseydik bu hayatı, yüzlerinize gülücükler kondurabilirdim. Beni affedin…

Bir şeyleri halletmek için yazıyorum bu yazıyı… Kırıp döktüğüm ne varsa… Bir af diliyorum aynı zamanda… Belki dostlukların hakkını veremedim. Ama o kadar çok zamansızım ki… Yetemediğim için, yiyip bitiriyorum kendimi! Affedin, belki hayal kırıklığıyım. Belki önemsiz hissettirdim. Fakat, beni de bilin. Yetişemediğim her plan için, tutamadığım tüm sözler için… Onlarca şeye yetişmeye çalışırken unutmaya başladığım her şey için, affedin… Ve hatırlatın kendinizi bana… Yapalım dediğim her şeyi yineleyin… Ben de aciz bir bedene sahibim nihayetinde… Ulaşın bana, var edebilelim düşlediğimiz ne varsa… Ama kızmayın bana, küsmeyin sakın… Bilin, sizi ne çok seviyorum… Bir düş bu, var etmek için didinip durduğumuz… Bu düşün, peşine düşün siz de… Bırakmayın dostluğun en güzelini…

Hikâyemi yazmam gerekirse bir gün, sanırım şöyle başlamam gerekecek: “Belki de her şey 31 Aralık 1999’da başladı ve 01 Ocak 2000’de bitti… 10 saniyelik bir karanlık, gelecek karanlık çağın habercisiydi… Ve bir medeniyetin yıkılmasını düşleyen çocuk, çığırından çıkan bir çağa merhaba dedi…”

22.07.17 04.22

Çığırından çıkan bir çağ

Yazarın (KorsanKalem) diğer yazılarına da göz atabilirsiniz.
İnstagram hesabımızı da takip edebilirsiniz.

Çığırından çıkan bir çağ

İlginizi Çekebilir
Kaç Bir Kelime

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir