Tek Kurşun Dört Ölüm
  1. Anasayfa
  2. Öykü

Tek Kurşun Dört Ölüm

0

Tek Kurşun Dört Ölüm

Okan gözlerini araladı hafiften. Sonra tekrar kapattı. Alarm çalmamıştı hâlâ. Zaten bu yüzden aralamıştı gözlerini. Yatakta tembellik yapmak için ne kadar zamanı vardı, onu öğrenmek istemişti. Ama gözlerini araladığında gördüğü sadece kendisine dehşetle bakan bir çift gözdü. Bir çift göz… Gözlerini tekrar açtı ve korkuyla fırladı yerinden. “Sen kimsin?” Yataktaki diğer adam da kalktı yerinden hızla. “Asıl sen kimsin?” Okan eline geçen ilk şeyi aldı, kendisini savunmak için. “Benim evimdesin ve benim yatağımda yatıyordun az önce. Bence önce sen cevaplamalısın.” dedi, elinde elektrikli süpürgenin hortumuyla. “Senin evin mi? Ben iki ay önce aldım bu evi. İki aydır da burada yaşıyorum.” Sinirlendi Okan: “Bu mümkün değil. Çünkü ben de iki ay önce aldım bu evi ve iki aydır buradayım.” Yatağın yanındaki komidinin üst çekmecesinden bir kâğıt çıkarttı. “Al bu da tapusu evin. Bak Okan Atan yazıyor tapunun üzerinde. Yani bu ev benim.” Diğer adam şaşırdı. Hemen o da gitti komidinin yanına ve bir alt çekmecesinden bir kâğıt çıkarttı. “Bak bu da benim tapum. Gördüğün gibi Hakan Atan yazıyor. İki ay önce aldım bu evi babamdan kalan mirasla.” Okan kekelemeye başladı. “Na…nasıl yani. Sen de mi babandan kalan mirasla aldın bu evi? Üstelik senin de soyadın Atan. Bu… bu mümkün değil. Nasıl…” Zil çaldı Okan sorusunu tamamlayamadan. İkisi de koşar adımlarla gittiler kapıya. Okan açtı kapıyı. “Hah Hasan abi. Sen bu apartmanın kapıcısısın. Sana soralım. Bu dairede kim oturuyor abi?” Hasan şaşırdı. “Okan sen oturuyorsun ya burada.” “Şu yanımdaki adam dairede kendisinin oturduğunu iddia ediyor da.” “Hangi yanındaki?” “Abi yanımda kaç tane adam var sanki. Sağımdaki işte.” Hasan dikkatlice süzdü baştan aşağıya. “Orada kimse yok ki. İyi misin sen Okan?” Hakan sinirlendi. “Nasıl kimse yok Hasan abi. Ben varım ya işte.” Elini uzattı Hasan’ a dokunmak için ama eli Hasan’ ın gövdesinin içinden geçti. Korkuyla geri çekti elini. Şimdi hem Hakan’ın hem de Okan’ın gözlerinde korku ve şaşkınlık vardı. “Okan iyi misin sen? Cinlere mi karıştın yoksa?” Okan cevap veremedi. Sadece korkuyla bakıyordu Hakan’ a. “Bir isteğin yoksa ben gidiyorum.” dedi ve hızlı adımlarla uzaklaştı Hasan.

Koltukta yan yana oturmuş birbirlerine bakıyorlardı. İkisinin de kafasında sorular vardı ama ikisi de hiçbir şey söyleyemiyordu. Bu an, sonsuza kadar sürebilirdi. Neyse ki zil çaldı. İkisi birlikte gittiler tekrar kapıya. Okan yine açtı kapıyı. İkisi bir ağızdan: “Aysel?” “Okan, niye şaşırdın bu kadar?” “E akşam kavga etmiştik biz seninle.” “Onun için geldim zaten. Dün biraz moralim bozuktu. Sanırım fazla ters davrandım.” Hakan girdi araya: “Dün asıl ben kavga ettim seninle. Hem sen benim sevgilimsin. Niye ondan özür diliyorsun ki?” Aysel’den herhangi bir tepki gelmedi. Hatta dönüp bakmadı bile. “Aysel, şu yanımdaki adamı görebiliyor musun?” “Yanında kimse yok ki. Dalga mı geçiyorsun?” “Yok, vallahi dalga geçmiyorum. İçeri gelsene biraz. Anlatacaklarım var.” Hakan yıkılmıştı resmen. Sevdiği kız, daha düne kadar sürekli el ele dolaşıp birlikte hayaller kurduğu kız şimdi onu görmüyordu. Aysel içeri girdi korkak adımlarla. Oturdular. “Aysel, ben bu sabah yanımda bir adamla uyandım.” Aysel şaşkındı. “Yok düşündüğün kadar saçma bir şey değil. Saçma ama o kadar değil. Sabah uyandım bir baktım yanımda bir adam var. Hemen fırladım yataktan. Elime sert bir cisim aldım. O da kalktı hemen. Adam bu evin kendisinin olduğunu iddia ediyordu.” “E bu evde iki aydır sen oturuyorsun.” “Ben de öyle dedim işte. O da iki aydır burada oturduğunu söyledi. Hatta tapusunu gösterdi. Adı Hakan, soyadı benimle aynı: Atan. Hatta evi de benim gibi babasından kalan mirasla almış.” “Bu çok saçma.” “Aynen. Ben de böyle söyledim. Ve şimdi de senin onun sevgilisi olduğunu ve dün akşam seninle kavga ettiğini söylüyor.” Aysel sinirlendi. “Kimmiş ya o. Ben Hakan diye birini tanımıyorum ki. Nerede şimdi?” “Burada, yanımda.” “Okan, sen iyi misin?” “Değilim işte. Yanımda benim yaşadıklarımı yaşadığını iddia eden ve benden başka kimsenin görmediği bir adam var. Sence iyi olmam mümkün mü?” “Nasıl yani? Yanında biri olduğunu mu görüyorsun sen? Tıpkı Fight Club’taki gibi.” “Fight Club?” “Hani Fight Club’ ta adam şizofreniydi de yanında hayali bir adam daha görüyordu ya. Kendi yaptıklarının bir kısmını o yapmış gibi görüyordu. Sen de mi şizofreni oldun yoksa?” “Sanırım öyle bir şey.” Hakan döndü Okan’a: “Yani ben senin yarattığın bir hayal ürünü müyüm?” “Öylesin sanırım. Mesela atlıkarınca gördüğünde içini bir korku kaplıyor değil mi? Çünkü sen atlıkarıncanın üzerindeyken baban bir kavgaya karışmıştı ve uzun süre komada kalmıştı değil mi? Ya da en sevdiğin renk kahverengi mesela. Ama öyle gerçekten sevdiğinden falan değil. Kahverengiye diğer renkler kadar değer verilmediğini düşünüyorsun. Hatta kendisine özel bir isim bile verilmediği için acıyorsun ona. Acıdığın için seviyorsun kahverengiyi değil mi?” Hakan kafasını sallayarak onayladı sadece. Şokta gibiydi. Aysel sordu: “Onunla mı konuşuyorsun?” “Evet. Peki şu Fight Club’taki adam nasıl kurtuluyordu?” “Pek kurtulduğu söylenemez. Kendisini vuruyordu adam. Sen öyle bir saçmalık yapmayacaksın değil mi?” Okan hızla kalktı yerinden ve yatak odasına gitti. Aysel de koştu arkasından. “Okan, saçmalama. Kendini mi vuracaksın?” Biraz bağrışmanın sonunda Okan elinde tabanca ve kolunu sıkı sıkı tutmuş Aysel ile girdi odaya. Silahı Hakan’ a uzattı: “Al.” “Ne yapayım bununla?” “Ya kendini vur ve yok ol. Ben normal hayatıma devam edeyim. Ya da beni vur ve ikimiz de yok olalım. Ama bu iş bir şekilde çözülsün.” Aysel hâlâ kolunu tutuyordu Okan’ın ve ağlıyordu: “Okan saçmalama. Yapma Okan, seni seviyorum.” Hakan baktı onlara. Âşık olduğu kız başka bir adamın kolunu tutmuş ve onun için ağlıyordu. Üstelik kendisini görmüyordu bile. Yaşadığı, daha doğrusu yaşadığını düşündüğü onca şey Okan’ın yaşadıklarıydı. Kendisi gerçek bile değildi. Bir seyirciydi sadece. Bu daha da dayanılmaz kılıyordu yaşadığı durumu. Silahı kaldırdı, şakağına dayadı.

Eli titriyordu, ama yapması gerekiyordu. Yaşadıkları sahteydi, kendisi sahteydi, her şey sahteydi. Üç kez derin nefes aldı ve tetiğe bastı. Silah sağır edercesine bir sesle patladı. Sanki patlama kafasının içinde olmuştu ve sonrasında dayanılmaz bir acı. Hakan kapattı gözlerini. Açtığında ne Okan vardı ne Aysel. Tekrar kapattı gözlerini. Açtığında duvardaki takvim yoktu, saat yoktu artık. Tekrar kapattı gözlerini. Açtığında duvarlarda sıva yoktu, pencere yoktu yerinde. Görebildiği sadece yarım kalmış bir inşaattı. Üzerinde yattığı bir koltuk değil, çimento dolu torbalardı artık. Bir umut eline baktı, silah da gerçek değildir diye. Ama o gerçekti işte. Bir kez daha kapattı gözlerini ve bir daha açamadı.

Yazarın (Emre Akkol) diğer yazılarına da göz atabilirsiniz. (Tek Kurşun Dört Ölüm öyküsü)

İnstagram hesabımızı da takip edebilirsiniz. (Öykü: Tek Kurşun Dört Ölüm)

Tek Kurşun Dört Ölüm

24 Ekim 1994 Bursa doğumluyum. Cumhuriyet Üniversitesi Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik mezunuyum.

Yazarın Profili
İlginizi Çekebilir
Öykü: Kırık - 2

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir