1. Anasayfa
  2. Öykü
Trendlerdeki Yazı

Zaman Kırılması


0

Zaman Kırılması

“Hayatınla ne yapmayı düşünüyorsun?” Bu soru çınlıyordu kulağında. Yanında yere doğru uzanmış ayak tırnaklarını kesmeye çalışan kocasına baktı. Midesinden yükselen bulantıyı bastırmaya çalışarak yüzünü diğer tarafa doğru çevirdi. Kaç kere söyledim yanımda şu koca tırnaklarını kesme diye geçirdi içinden ama dinleyen kimdi… Söylenmeye gelince bir dünya markası olan adam, kendisine yöneltilen en ufak bir eleştiride bile aç bir aslan gibi kükremeye başlıyor ve hatasını kabul etmiyordu bir türlü.

“Tırnaklarını benim yanımda kesme gıcık oluyorum.”

“Ne olacak canım alt tarafı tırnak, sen kesmiyor musun sanki!”

“Kesiyorum da senin yanında değil ama!”

Kaç defa yapmışlardı buna benzer konuşmaları çoktan unutmuştu. Artık söylemiyordu, yanından uzaklaşıyor eğer uzaklaşamazsa da kafasını çevirip gözlerini kapatıp başka yerde olduğunu düşünüyordu. Ondan çok uzaklarda, tamamen özgür olabildiğini, dilediğini yapabildiği bambaşka bir evrende… Gerçekte böyle bir yer var mıydı emin değildi. Kafasını yavaşça çevirdiği anda halıya doğru fırlayan bir tırnak parçası gördü. Boğazına doğru yükselen öfke dalgasına yenilmemeye çalışarak, “Tırnağın halıya fırladı. Al istersen!” diye söylendi. Adam uzandı homurdanarak aramaya başladı ama yoktu hiçbir yerde. Halının tüyleri arasında kaybolmuştu çoktan. Aramayı bıraktı ve yarım bıraktığı işe geri döndü. Tık, tık, tık… Bu ses onu deli ediyordu.

“Bulabildin mi?”

“Hııı…” dedi adam onu başından savmak ister gibi. Ama kadının onu takip ettiğinin farkında değildi.

“Sana kaç defa söyledim. Her yere sıçratıyorsun…” Tık, tık, tık. Adam onu duymamıştı ya da duymamış gibi yapıyordu daha önce defalarca yaptığı gibi.

“Sıçrayanları topla lütfen!” sesindeki öfkeye hâkim olmakta zorlanıyordu.

Adam birden doğruldu ve küçük bir gazete parçası içinde topladığı kesilmiş tırnak parçalarını halıya doğru saçtıktan sonra ayağa kalktı, ellerinde kalan toz parçacıklarını savuşturuyormuş gibi yaptıktan sonra tüm sakinliğiyle yürümeye başladı. Kadın harekete geçmeden önce derin bir nefes aldı ama aldığı nefes ciğerlerini doldurmaya yetmemişti. Tekrar burun deliklerini kocaman açıp tüm havayı içine çekti. Ellerinin titremesini engel olamıyordu, konuşmaya başlayınca sesine hâkim olamamaktan korkuyordu. Çatlak, ezik bir sesle konuşmak istemiyordu artık.

“Senin derdin ne be adam?” Arkasından yetişip onu sarsmak geçiyordu içinden ama içinde konuşup duran “Vur, vur, vur…” diye bağıran sese kulak vermedi. Adam ise yürümeye devam ediyordu. Zaman yavaşladı, etrafındaki tüm objeler ağır çekimde hareket etmeye başladı sanki.

“Senin derdin ne, söylesene?” Bu sefer sesi daha yüksek çıkmıştı, çatlamasına engel olamamıştı üstelik. Masanın üstünde duran, evlenirken adamın annesinin aldığı, evde bir türlü yer bulamadıkları gül desenli ucuz porselen vazo ve içindeki çirkin plastik çiçeklere baktı. “Şimdi tam zamanı!” dedi kulaklarında çınlayıp duran ses… Bir adımda masaya uzandı ve vazoyu duvara doğru fırlattı. Adam ilgisini çekmeyi başarmıştı. Zaman birden hızlandı. Sesin geldiği yere döndü ve yerde duran porselen parçalarından birini alarak kadına doğru yürümeye başladı.

“Bunu annem almıştı düğünümüzde.”

“Nefret ediyorum! Ona plastik çiçeklerden nefret ettiğimi söylemiştim. Sana da!”

“Annemin hediyesini bu şekilde atmaya hakkın yok.”

“Ne diyorsun sen, derdin ne senin?”

“Asıl senin derdin ne?” Zamanda bir kırılma oldu sanki ayağının altından yarıldı yer ve içine girmek istedi. Yerin yedi kat altına girse ve bu konuşmayı hiç yapmak zorunda olmasa… Kırıkların, tabakların, havada uçuşan küfürlerin, aşağılamaların olmadığı bir yere gidip tek başına sonsuza kadar yaşasa…

“Senin sorunların var…” diye söze başladı adam. Konunun nerde başlayıp nerde biteceğini çok iyi biliyordu. Sorunlardan bahsedip hayatınla ne yapacaksın diye bitirip çekip gidecekti yüzlerce defa olduğu gibi. Daha önce yaptıkları aynı tarz tartışmalar geldi gözünün önüne. Birbirinin benzeri, ezberlenmiş cümlelerle sonu çıkmaz sokakta biten tartışmalar… Sonsuz olasılığın olduğu evrende seçeneklerinin bu kadar kısıtlı olmasına kızgındı. Aynı ıssız sokağın başında bir başına kendisini buradan kurtaracak otobüsün gelmesini bekliyordu yıllardır. Tüm olasılıkları tek bir noktada topladı, zaman hızlandı avuçlarının içinde tekrardan.

“Hayatınla ne yapacaksın?” demek o soruyu sorma noktasına gelmişlerdi yine. “Hep böyle mi devam edecek?” Tüm sözcükler boğazında toplandı söylemek istedikleri daha önce söyleyemedikleriyle birlikte. Hepsi ağzından çıkmayı bekliyordu. Gözlerini kapattı güç almak istercesine. “Yeter!” diye bağırdı sonra kendisinden çıkan sese şaşırarak.

“Yeter, yeter, yeter!” adam sustu, kadın çığlık attı, zaman durdu, sert bir rüzgâr esti, halıların üstündeki ölü tırnak parçaları havalandı, yerdeki kırık vazo parçaları zangırdadı. Kadının çığlıkları karıştı gecenin karanlığına, sonsuz olasılık tek bir noktada toplandı.

Zaman Kırılması öyküsü

Yazarın (Zeyno) diğer yazılarına da göz atabilirsiniz.  Zaman Kırılması

Bizleri instagram üzerinden de takip edebilirsiniz.

Zaman Kırılması

İlginizi Çekebilir

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir