1. Anasayfa
  2. Öykü

Siz kalabalıklar İçindeki Mutluluklardandınız *


0

Öykü: Siz kalabalıklar İçindeki Mutluluklardandınız

Siz kalabalıklar içindeki mutluluklardandınız ve beş para etmezdi bizim mutsuz yalnızlıklarımız… *

Şehrin farklı semtlerindeki yaşantıların arasında sıkışıp kalmış; ayakkabısı delik, ayakları ıslak, gözü yaşlı, burnu akmış, üstü başı pis ve kaşları çatık sokak çocuklarının arasından geçerken keder ve korkuyla bakıyordu kadın. Anne şefkatinden yoksunluklarını gidermek için baliye başlamışlardı. Bu bir sır değildi. Ortalama her insan bunu pek tabi idrak edebilirdi. Ama; Yakup’un sokağın sonunda bulunan eski binadaki cinayeti planladığı ve bizzat işlediği büyük bir sırdı henüz. Babasının sırra kadem basışının 4. yılıydı ve sokaklar hala çok acımasızdı o çocuklar için. Her şey ne zaman başladı diye soracak olursam ki sormam aslına bakarsanız; zira sokaklarda genellikle sorular değil cevaplar hayat kurtarır. Neyse; her şey beş yıl önce bizim sokakta, yani 3446 numaralı sokakta başladı. Ki o zamanlarda bu sokağın adı Zambak Sokak’tı. Zaten hiç anlamadım oldum olası; görmediğimiz, kokusunu dahi bilmediğimiz çiçeklerin adları nedense her şehirde, bir şekilde, bir yerlerde kendine yer edinebiliyordu. Ve bu çiçek kokan isimlerinin aksine, bu sokaklarda olağan dışı şeyler gerçekleşiyordu genellikle! En azından Zambak ismini bizim sokak hiçbir zaman hak etmedi.. Ya da bir zambak bile görmemiş sokak ahalisi için, bir anlam ifade etmedi bu isim.. Ki devlet büyükleri bunun farkına varmış olacak ki, değişti sokağın adı sonradan..

Sokaktaki kıraathaneyi işletiyordum. Türlü dolaplar çevirerek indirdiğimiz paranın bir kısmıyla almıştım orayı. O zamanlar abimle birlikte şehrin altını üstüne getiriyorduk. Gerçi bizden önce şehri kalbura çevirmişlerdi çoktan… Biz de payımıza düşeni alma telaşındaydık sadece. Son çıktığımız işte az daha enseleniyordum 64 model Mustang’i düz kontak kaçırırken. O geceden sonra tövbe edip bu kıraathaneyi; yani Öz Kardeşler Kıraathanesi’ni açtım. Abimle de bir daha iş yapmadım. Zaten bir sene sonra polisle girdiği bir çatışmada vurulup hayatını kaybetti. Abimi pek sevmezdim. Ama özünde iyi insandı. Ömrü boyunca bu yollarda yürüdü ve bu yolların dar geçitlerinden birinde yıkıldı herkes gibi. Çok büyük paralara sahip oldu; ama hiçbir zaman para ona sahip olamadı. Çevresinde dara düşmüş kim varsa yanında olur; hep bir ağabeylik yapardı dostlarına. Cenazesinde kayda değer bir kalabalık olmadı. Bir ekip otosu da camiden mezarlığa kadar izledi cenazeyi… Acısıyla tatlısıyla geçti gitti abim ve ben kıraathanede sıradan bir hayatı seçmekle doğru yaptığıma karar verdim. Aslında kararlarımın doğru olup olmadığını bilemem, ama bir yol seçmek hiç seçmemekten iyidir.

Günümü aynı sıradanlıkla geçirdiğim günlerden birinde, eski bir kamyonet sokağın başında göründü. Ya birisi gidiyordu ya da yeni bir macera başlıyordu birileri ve bizim için… Nitekim ikinci ihtimal gerçekleşti ve sokağa yeni bir aile taşındı. Kıraathanede pinekleyen birkaç genç yardım ettiler veresiyeye binaen. Severim yardımlaşmayı. İnsanları kimi zaman yardımlaşmaya itmenin de iyi bir davranış olduğuna inanırım. Yakup’u eşyalar taşınırken tanıdım. Yardıma gönderdiğim gençler için teşekkür etti. Rica ettim ben de. Niye rica edilir onu da bilmem oysa.. Temiz yüzlü bir çocuktu, ablası benim yaşlardaydı. Biz, bizim yaşlarımızdaki kızlara utanarak baktık hep. Böyle öğretilmişti. İçimizde bir yerlerde temiz kalmayı beceren bir şeyler vardı elbet… Ama o gün vurulmuştum Nazlı’ya. O gün vurulduğumu anlamıştım. Hiç belli etmeden dönmüştüm kıraathaneye. Bacaklarım tutmayacak gibi olmuştu. Çıraktan limon kolonyası istemiştim. Mis gibi kokmuştu içime çektikçe. Sonra kendime gelip de işimin başına döndüm. Eşya taşıma işi bittikten sonra çocuklar geldi. Her birine tavşankanı çaylarını verdim. Babası yardım eden gençlerin suratına bile bakmamış, öyle söyledi çocuklar. Cebberrut suratlı bir adamdı babaları. Zaten yaklaşık bir yıl sonra kayboldu gitti. Nereye gittiğini, naptığını kimse öğrenemedi.

Sonra her şey üst üste geldi. Ki hep böyle olur. Değişik bir silsileyle karşınıza çıkar hayat. Sizi farklı dallarda nakavt etmenin peşindedir. Ve Yakuplar da babalarının evi terk etmelerinin hemen ardından kırık bir omza,  bir viraneye döndüler. Annelerinin başka bir adamla kaçmasıysa tuzu biberi oldu her şeyin! Öyle bir tokat yemişti ki Nazlı ile Yakup. Artık eskisi gibi olmayacaktı hiçbir şey! O güzel bakışlı Yakup sokağa takılan torbacılarla, sokağın çocuklarıyla dolaşmaya başladı. Hayattan yediği tokadın karşılığını sağlam vermek istiyordu. Ki genelde yediğin gole karşılık vermek için çırpınırken bir gol daha yersin bu hayatta. İntikam önce kişinin kendi yaşamını tüketir. Yakup da attığı her adımla önce kendine ihanet etti. Bir süre sonra sokağın çocuklarının abisi oluverdi. Kıraathanenin karşısındaki binaya taşınalı 5 yıl olmuştu. Yakup ilçenin belalıları arasında sayılır oldu.. Etrafında toplananlar korkunun saygınlığını sunuyorlardı Ona. O da bu saygınlıkla her şeyden önce kalp kırıyordu alabildiğine!

 Zavallı Nazlı ile hiç konuşmadık. Evden dışarı adım atması yasaktı. Adeta esir hayatı yaşıyordu. Ben kapıdan, o pencereden ayrılmadı. Öyle sevdik birbirimizi. Bu kirli sokaklara inat bembeyaz bir zambak gibi tertemizdi sevgimiz. Elbet yakışmıyorduk bu sokaklara. Bu sokakların kavgalarında bertaraf edilmiştik. Hiç umursamadık o kavgaları. Ama biz o kavgaların görünmeyen yanı, asıl yenikleriydik!

Ve bir gün sokağın eskilerinden Ali geldi yanıma; “Yakup Abi’nin selamı var, bundan böyle her ay koruma parası vereceksin abi.” deyiverdi. Hiçbir şey bu kadar acıtmadı bu zamana kadar içimi. Hiçbir şeye bu kadar üzülmedim. Ama tertemiz bir çocuğun kirlendiğini görünce, ekmek verdiğim bir çocuğun gelip haraç istediğini duyunca yıkıldım ve gözüm döndü. “Defolup git ulan buradan! O abine de selam söyle, biz daha ölmedik!” deyiverdim. Belaya bir kere adım attığında, paçana bulaşanlar bile uzun süre temizlenmez. Bu sokakların en önemli ve en bilindik sırrıdır. Sokağın eskilerinden herkes bilir bunu. Nihayetinde kıraathaneyi kapatmak zorunda kaldım. Ama bir kere savaş başlayınca birileri tetiğe basacak ve birileri elbet ölecektir!

Sokağın sonundaki eski binada, bir sandalyeye bağlı bir vaziyette otururken, annem aklıma geldi. Annem insanları izler, onlar hakkında yorumlar yapar ve insanlardan korkardı.. O zamanlar bu korkusunun yersiz olduğuna inanırdım. Hayatımın her anında yanılmıştım oysa! Babam vefat ettikten sonra üç çocuğunu da boyun eğmeden büyütmüştü annem. Ama hiç biri temiz kalamamıştı çocuklarının. Bizler annelerin temiz alınlarına sürülmüş günah dolu çocuklardık. İnsanlardan nefret etmem belki de bu yüzdendi. Babamı toprağa gömerkenki garip hüzün vardı üzerimde. Sigara içerkenki kederli bakışımı takınmıştım belki de.. Çatısının bir kısmı çökmüş, eski bir binaydı içinde durduğum. Ve temeline kazılacaktı mezarım. Hiç korkmuyordum. Korkmamayı öğretmişti zira bu sokaklar. Yakup içeriye girip önümde durdu ve gözlerini gözlerime dikti.

“Para ödemeyecekmişsin.” dedi Yakup.

“Ödememi gerektirecek bir husus yok.” dedim Yakup’a.

“Bir daha açamazsın o kıraathaneyi.” dedi Yakup.

“Kapattım açmam da bir daha zaten!” dedim Yakup’a.

“Sen ablama bakıyormuşsun, doğru mu?” dedi Yakup.

“Doğrudur, seviyorum Nazlı’yı.” dedim Yakup’a.

Bıçak karnımı deşerken öylece izlediler, daha dün ekmek verdiğim çocuklar. Kılını kıpırdatmadan bakarlarken cinayetime; sadece güldüm gözlerimle. Hiç unutmayacaklarını biliyordum bugünü. Unutamayacaklardı benim katledilişimi. İhaneti bana değil kendilerine etmişlerdi. Ve güzel yüzlü Yakup’u, bir aşka bile saygı duymayan gaddar bir Yakup’a çeviren ne ise; onları da bu vefasızlığa çeviren aynı şeydi. Cesedim, sokağın sonundaki eski binada defnedilmişti. Bunu Yakup ve sokağın çocukları biliyordu. Bu sır onların günahıydı..

*Bu hikaye Kalem Kahve Klavye Dergisi’nin 3. Sayısında yayınlanmıştır.

Yazarın (KorsanKalem) diğer yazılarına da göz atabilirsiniz. (Siz kalabalıklar içindeki mutluluklardandınız)

İnstagram hesabımızı da takip edebilirsiniz.

İlginizi Çekebilir
Kimse(s)siz

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir