Şark Kızı
  1. Anasayfa
  2. Öykü

Şark Kızı

Yazan: Feyza KURT

0

Şark Kızı

Başını kaldırdı.

-Bu adamı tanıyorum. Güzel sanatlar öğretmenliği yapardı. Daha küçücükken annesinin siyah derileri soyulmuş çantasından çaldığı paralarla kendisine fırçalar, boyalar, resim kâğıtları, pullar, simler ve daha neler neler alırdı. Annesi de durumu çakınca onu bir güzel haşlardı tabii ki. İyi adamdı vesselam. Her kurbanla kötü anımız olacak değil ya evlat! Nice sırları vardır bu yakışıklı beyefendinin bende. Tabii benim de nice nice sırlarım vardır onda. Üç beş gün sonra ağıtlarla toprağa verilecek sırlar… Bir kez olsun başka birinden duymadım anlattıklarımı, çok güvenilir, çok dürüst adamdı. “Ölene dek, mezara kadar kardeşiz biz komiser!” derdi, keyifli keyifli gülerdi. Keşke o öğrendiği şeylere rağmen yüzünden solmayan gülüşü devam etseymiş.

-Ne yaşamış ki komiserim?

-Anlatmak ne kadar doğru olur bilmem lakin ben de şu saatten sonra sır saklayacak hal kalmadı ya neyse. Ölmüş adam. İnsanlar gerçekleri bilmeyi ne olursa olsun hak eder. Benim de görevim bu.

Gördüğün üzere çok yakışıklı bir beyefendi yatıyor önümüzde evlat. Sol omzundan ve göğsünün ortasından yediği iki kurşunla kıpkırmızı kanlara bulansa bile hâlâ çok yakışıklı. Adı Mehmet. Mehmet’in genlerinden gelen bir güzellik var. Sanki DNA’larına işlenmiş bir endam ve baha var bu ailede. Mehmet bir erkek olarak nasıl bu kadar güzel bir yüze sahipse annesini sen düşün evlat! Benim şu dünyada gördüğüm en güzel kadındır Aysel teyze. Yıllar yılı nice yıldızlar gördüm, nice sevdalara düştüm ama ben hayatımda Aysel teyze gibi güzelini görmedim. Tam bir şark kadınıydı kendisi. Bakışıyla, duruşuyla o kendine has şark güzelliği buram buram yayılırdı. Simsiyah, kömür rengi saçları ipek eşarbına sığmaz dalga dalga omuzlarına taşardı. Yemyeşil, orman gözleri, yay gibi kaşları, biçimli burnu, kıpkırmızı dudakları vardı Aysel teyzenin. Kıvrımlı vücut hatlarıyla herkesin giydiği aynı şalvar bile sanki bir başka dururdu onda. Evin önünden geçtiğimizi her gördüğünde elimize bir parça ekmek tutuştururdu. Kısacık boyu göğsüme yaslayıp sarılma hissiyatı veriyor düşündükçe şimdi. Bu kadar güzelliğe rağmen gözlerinin altında hep bir nem vardı. Hiç kahkaha attığını, doya doya güldüğünü görmedim. Ara sıra tebessüm eder, ara sıra dişlerini gösterirdi. Ön iki dişinin arası biraz açıktı. Bu kadar güzelliğe bu kadar kötü kader yazılmasını anlamıyorum.

-Şu yatan adam kadar kötü değildir be komiserim!

-Ölüm kötü değildir evladım. Ölüm zarar vermez. İnsan zarar verir. Yıllar yılı ölümü kötüleyenler hep arkada kalanlar, gidenler olmadan zorlananlar ve kendilerini düşünen bencillerdir. Yoksa bakma sen diğer tarafa geçenler hallerinden gayet memnunlar lakin Aysel teyzenin kaderi ölümden beterdi. Mehmet’in bu olayı anlatması hayli zaman almıştı. Lise üçüncü köy düğünlerimizin birinde üç arkadaş oturmuş, eğlenenleri dağıtılan yemekleri ağzıma doldurmuş bir şekilde izliyorduk. Her şey yolunda giderken Mehmet masadan kalktı, gitti, peşinden ben… Bomboş evlerden birine yaslanmış ağlarken buldum onu. Ağlamasını zar zor dindirdikten sonra öğrendim hikâyeyi. Annesi Aysel teyze 17 yaşında genç kız güzelliğiyle dillere destan olan bir köy kızıymış. Mehmet’in dedesi, yani Aysel teyzenin babası evin kızı olması –üstelik 7 çocuk arasında tek kız- yani ev temizlemek ve çocuk yapıp bakmak dışında bir görevi olmadığını düşünmesi yüzünden kızını köyün bir delikanlısıyla nişanlamış. Aslında çoğu hikâyede olduğu gibi oğlan kötü biri değilmiş. Eli yüzü düzgün, maddi ve manevi olarak da uygun biri olmasına karşı Aysel teyzenin gizli bir aşkı varmış. İki ev ötede oturan Yasin isimli kara kaşlı, kara gözlü, yiğit bir delikanlıya, bir Anadolu yiğidineymiş bu kara sevda.

-Komiserim, Mehmet Bey bunları nasıl öğrenmiş?

-Sorduğun iyi oldu evlat. Düğünden iki gece önce annesi o uyumadan gidip anlatmış. Mehmet’in dediklerine göre. Hâlâ, Yasin derken bile gözlerinden delice bir ışık geçiyormuş. Neyse, gel zaman git zaman Yasin’in de gönlünün Aysel teyzede olduğunu Aysel teyze dahil bütün köy öğrenmiş ama Aysel nişanlı bir kızken bunun hiçbir şeye faydası yokmuş. Çünkü verilmiş kız geri alınmazmış. Aşkın beraberinde getirdiği hasret bir gün dayanılmayacak bir hal almış ve Yasin’le genç ve güzel Aysel bir gece köyün kenarından geçen derenin yanı başında içlerindeki ateşe engel olamamışlar ve birbirlerinin ruhunda kaybolmuşlar. Yasin ertesi günden itibaren her gün Aysel teyzelerin kapısının önüne gidip babasıyla konuşmaya çalışmış aşağılanma pahasına. Yasin’in bu dayanılmaz ısrarları zalim babayı daha da sinirlendirmiş, işleri daha da hızlandırmış ve birkaç haftaya bol davullu bol zurnalı bir düğün yapılmış yapılmasına ama Aysel teyzenin yüzündeki kahkahalar o günün sabahına iyice artan mide bulantıları ve kusmalarla kaybolmuş.

-Nasıl yani, Mehmet Yıldırım’ın kimliğinde yazan baba adı aslında kocaman bir yalan mı?

-Evet, öyle. Mehmet’in babası Aysel teyzenin evlendiği gün ortadan kaybolan Yasin’dir. Bu yeni öğrendiği gerçekle sarsılan Mehmet üstüne bir de o düğünde annesinin düğününü ve gülümsemelerinin kayboluşunu anımsamış, tüm yaşlar karanlıkta kaybolup giden babasına hediye olmuştu. Eminim ki bu eski zamanlardan kalma bir kan davası, bir namus meselesi. Zorla evlendirilen, göz göre göre hayalleri soldurulan bir kız çocuğu… İnsanlar değişmezler. Savcı gelene kadar bekleyin sonrasını adli tıp halledecektir.

Sitemizdeki diğer öykülere de göz atabilirsiniz. (Şark Kızı)

Bizleri instagram üzerinden de takip edebilirsiniz.

Şark Kızı

İlginizi Çekebilir
Minik Aslan Kedimiz

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir