Orta Sınıfın Yoksunluğu Üzerine Bir Deneme
  1. Anasayfa
  2. Deneme

Orta Sınıfın Yoksunluğu Üzerine Bir Deneme

0

Orta Sınıfın Yoksunluğu Üzerine Bir Deneme

Yoksunluk

Her şeyden evvel, yoksunluk kelimesini özellikle seçtiğimi belirtmek isterim. Orta sınıfın çektiği acılar yoksulluk nedenli değil, yoksunluk üzerinedir. Yoksunluk, orta sınıfa mensup her bireyi etkilediği gibi; karakteri ve ruhu aşındıran, bugünü mahvederek yarınlara dair umutları da karartan, kişiyi fiziksel ve psikolojik olarak yıpratan bir durumdur. Orta sınıf yoksundur: Bilir, hatta tadar ancak ulaşmak istediği zaman fedakârlıklarda bulunması, seçim yapması ve beklemesi gerekir. Yoksun orta sınıf, bugün istediğine yarın ulaşabilir: Ulaşım için ekonomik birikim yapmak zorunda, anlık arzularını ertelemek durumundadır. Anlık arzuları erteleyen birey kendisine yalan söyler: Anlık arzusu değişmiştir ancak yaptığı birikim ve gösterdiği sebat, onu bir “zorunluluk” durumuna sokar. Yoksun insan anlık hareket edemez: Yarın ulaşabilir ancak o an ulaşamaz. Yarın satın alabilir ancak şu anda satın alamaz. Yarın gidebilir ancak bugün gidemez. Yoksun insan arzularını erteler, ertelenen arzuların eksildiğini kabullenemez, kendine yalan söyler ve günün sonunda baş ağrılarıyla, halsizlikle, umutsuzlukla mücadelesinde biraz daha geriye düşer.

Arzunun Ertelenmesi ve Kişinin Kendine Söylediği Yalanlar

Yirmi iki yaşındayken en çok istediğim şeylerden biri, dedemden kalan plakları dinleyebileceğim bir pikap almaktı. Aslında evde bir pikap vardı ancak tamir edilmesi gerekiyordu, alınması gereken bazı eksik parçaları da vardı. Kısa zaman içinde tamir işini rafa kaldırmak zorunda kaldım: Tamirin ne kadar etkili olacağını hesap edememek ve eski bir pikaba masraf yapmak kafamda belirsizlikler oluşturmuştu. Yeni bir pikap almak için araştırma yapmaya başladığımda da maliyet engeline takıldım: Kablolar, pikabın kendisi, hoparlörler, amplifikatör… En çok istediğim şeylerden birini, ekonomik yoksunluk nedeniyle o dönem rafa kaldırdım. Bu ekonomik yoksunluk, bir başka yoksunluğa kapı açmış oldu: Pikap yoksunluğu. Pikap yoksunluğu gerçekten yoksul insanlara, akşam yiyeceği yemeğin maliyetini dahi hesap eden insanlara ukalaca gelebilir ancak yoksullar nasıl kafasını kaldırdığında önce yoksunları, yani orta sınıfı görüyorsa, yoksunlar da kafasını kaldırdığında istediği anda istediği şeye ulaşabilen insanları görüyor. Kişinin anlık arzularına ulaşamaması nedeniyle yıpranması ukalalık değildir. Bu insanı aç bırakırsanız, elbette öncelikleri ve beklentileri değişir ancak kişiyi mevcut durumu nedeniyle suçlamanın çok yersiz olacağını düşünüyorum. Pikap yoksunluğu nedir, biraz bunu açalım: Pikap yoksunluğu o an müziğinizi istediğiniz şekilde dinleyememenize neden olur. Sizi yapmaktan keyif alacağınız bir şeyden alıkoyar. Bu kadar, sadece bu kadar… Adeta bir damla, ama unutmayın; damlaya damlaya göl olur. Pikap yoksunluğu, oyun konsolu yoksunluğu, visco yatak yoksunluğu, kaliteli kulaklık yoksunluğu… Damlıyor, damlıyor ve sonunda istediği şeylerin çoğuna ulaşamayan, ulaşabildiği şeyler türünün kalitesiz örnekleri olan, yoksunluk çeken, karnı tok ama ruhu aç bir insana dönüşüyorsunuz. Bu dönüşüm karakterinizi aşındırıyor, ruhunuzu yıpratıyor, gitgide daha mutsuz, daha tahammülsüz bir insana, çoğu zaman olmak istemediğiniz birine dönüşüyorsunuz.

Şu anda ertelediğim arzularıma sahip olmak beni mutlu eder mi? Sanmıyorum. Pikaba erişemediğim vakit detaylı bir müzik arşivi oluşturma kararı aldım. Dijital ortamda oluşturduğum bu arşiv beni plak kadar mutlu etmese de, bu arşivi oluşturmayı arzu etmemiş olsam da, müzik dinlemenin başka yolları arasından bir seçim yapmak zorundaydım. Yoksun olan insanın durumu bundan güzel tanımlanamazdı: İstediğiniz şeye ulaşamadığınız vakit, daha az istediğiniz veya daha az kaliteli alternatifler arasından durumunuza göre seçim yapmak zorunda kalırsınız. Peki burada bir zorunluluk söz konusuysa, seçim yapmak bunun neresinde? Yoksunluk sizi zorunlu seçimlere itiyor, burada bir illüzyon var. Seçimleri özgürce yapmıyorsunuz, seçim yapmak zorunda kalıyorsunuz. Bunun için yeni bir kelime bulmak gerekiyor, ortada bir zorunluluk varsa, seçim bunun neresinde?

Elimde geniş bir arşiv varken, kendimi yaptığım zorunlu seçime adapte ettikten sonra bana bir pikap hediye edilmesi yahut ekonomik yoksunluğu aşıp dünyanın en kaliteli pikabını ve ekipmanlarını almak beni ne kadar mutlu eder? Bu en kuvvetli “çocukluk hayali” değil, çoğu zaman anlık arzularımızın arkasında kafamıza kazınan bir reklam, bir dizi sahnesi, bir film sekansı olur veya bir şey sadece bir başkasında görüp arzularsınız. O arzu, o istek, o materyale sahip olma hissiyatı anlıktır. O an sizi gerçekten mutlu eder, bu mutluluk gerçek bir mutluluktur. Ancak ulaşmak istediğiniz şey “çocukluk hayaliniz olan araba” kadar güçlü değildir. Dönemsel veya anlık arzular ertelendiği vakit, bütün büyüsünü ve mutlu etme gücünü kaybeder.

Anlık mutluluklar çıkaramadığınız sürece mutlu olmak için daha çok çaba harcamak zorunda kalıyorsunuz. Mutlu olmak için çaba harcamak… Çaba harcamak… Bu insanı yorar, bu insanı yoruyor. Yüz yıl önceki “meta”, “meta fetişizmi” gibi kavramlarla bugünü değerlendirmenin sığ olacağını düşünmekle birlikte, bu tartışmayı akademik bir makaleye bırakıyorum.

Yoksunlukların Yapabilirlikleri Kısıtlaması

Yoksunluklar hayatı monotonlaştırmakla birlikte ilişkilerin bitmesine dahi neden olabiliyor. Direkt olarak soruyorum: Etrafında kendi evi olmadığı için sevgilisiyle yalnız kalmakta zorlanan kaç tanıdığınız var? Evi barınma ihtiyacının ötesinde düşünmeye ihtiyacımız var. Toplum bir şeyi mahrem olarak sınıflandırıp bizlerin de buna uygun davranmasını istiyorsa, aynı toplum bizlere bir mahrem ortamı da sağlamak durumundadır. Ev yoksunluğunu çözmesi gerekenler bizler değiliz, bizlerin görevi sadece bağlantıları kurmak, “neden mutsuzuz?” sorusuna cevaplar vermek. Zincir ayan beyan ortada: Kişi sevgilisiyle baş başa kalamaz, bu ilişkide bir problem yaratır, ilişki zedelenir, kişi mutsuz olur. Bunun temelinde de bir yoksunluk vardır. Yoksunluğun olmadığı bir senaryoda olayların farklı gelişeceğini iddia etmekte bir sakınca görmüyorum.

Yoksunluk yapabilirlikleri kısıtlıyor. Martha Nussbaum’un “Yapabilirlikler Yaratmak” isimli kitabını bağlamından kopartarak alıyorum: Önemli olan yapabilirlikler yaratmaktır. Orta sınıf yoksunluğu, yapabilirlikleri kısıtlar. Sevgilinizle baş başa kalma şeklinizi kısıtlar, müzik dinleme yollarını kısıtlar, giyim tarzınızı kısıtlar… Orta sınıf kafasını kaldırdığı anda, geniş bir yapabilirlikler skalasıyla göz göze gelir. İşin acı yanı şudur: Orta sınıf bu yapabilirliklere aşinadır. Örneğin günlük bir ev tutabilir, replika bir kıyafet satın alabilir, en kalitesiz pikaba sahip olabilir. Ancak arzularına düzenli olarak, istediği anda, istediği kalitede ulaşamaz. Orta sınıf yoksunları, beklemek zorundadır. Tabanın tadına bakabilir. Seçim yapmak zorundadır. Yapabilirlikleri görür ancak yoksunlukla yaşar.

Yapabilirlikler yaratmakta zorluk yaşayan orta sınıfın mutsuz hissetmesi “şımarıklık” olarak addedilmemelidir. Kafasını kaldırdığı anda bir dilim tatmak için dahi beklemek zorunda olduğu şeylere düzenli ulaşım sağlayabilen insanlar görmek, yoksunluk çeken insanları yıpratmakta ve aşındırmaktadır.

Yukarıya Tırmanmanın Görünenden Zor Olması

Çoğu insan “yukarıya tırmanmak” dediğinizde, aslında orta sınıfın seviyeleri arasında seyahat etmekten bahsediyor: Bir ev, bir araba, düzenli gelir. Peki, bu üçüne sahip olmasına rağmen yoksunluk yaşamayan kaç insan tanıyorsunuz? Dahası, bir miras durumu dışında nasıl bir düzenli gelir, bir ev ve bir araba sahibi olmanızı sağlıyor? İşin acısı, bu duruma gelmek için dahi yoksunluk yaşamak zorunda kalıyorsunuz. Çocukluğunuzda oyunlardan yoksun kalıp test çözmeniz gerekiyor. Gençliğinizde ilişkilerinizi sınav nedeniyle bitirmeniz gerekiyor. Üniversitede gitmek istediğiniz aktiviteler için sınav takvimlerine, çalışma programınıza bakmanız gerekiyor. Bunların hepsi “üst sınıfa” ait zannedilen şeyler için. Sahip olsanız da çoğu zaman yoksunluk çekeceğiniz şeyler için…

Yurt dışında eğitimi ele alalım… Bugün aileniz size binlerce lira gönderse dahi, yurt dışında yoksunluk çekmeden yaşamanız için hem okumanız, hem çalışmanız gerekecek. Üstelik o esnada kültürel adaptasyon da yaşayacaksınız. Peki “yaşamak”, “keyif almak” tam olarak nerede gerçekleşiyor? İnsanın yaşarken biraz da “yaşaması” gerekmez mi? Sığ bir sistem eleştirisine varmak istemiyorum ama insanların yaşamaktan kolay vazgeçtiğini düşünüyorum. Yaşamak çoğu hayatta söz konusu olmuyor, çoğu hayat yolcusu sadece vakit öldürüyor.

Yurt dışında eğitim almak için aynı anda hem başarılı olmanız, hem çalışmanız, hem okumanız gerekiyor. Bu, anlık aktivitelerinizi ve arzularınızı bir programa, dış etkenlere uydurmanız gerektiğini gösteriyor. İnsan her anını adaptasyona, uyarlamalara, ertelemelere tabi tutarak ne kadar yaşayabilir?

Buna ne kadar yaşamak denebilir? Üstelik bütün bunların ne kadar zor olduğunun gerçekten farkında mıyız?

Sonu Geliyor…

Yanlış anlamalar, yoğun bir mücadele içine atılma zorunluluğu, yoksunluklar… Hayat serüveninde mutluluktan çok çabuk vazgeçildiğini, aşınan ruhların ve yoksunlukların insanları paramparça ettiğini ve dönüştürdüğünü düşünüyorum. Olmak istemediğiniz birine dönüşmediğiniz, yoksunlukların geride kaldığı bir gelecekte görüşmek üzere.

Orta Sınıfın Yoksunluğu Üzerine Bir Deneme

Yazarın (antropolog) diğer yazılarına da göz atabilirsiniz. Orta Sınıfın Yoksunluğu

Bizleri instagram üzerinden de takip edebilirsiniz.  Orta Sınıfın Yoksunluğu Üzerine Bir Deneme

Orta Sınıfın Yoksunluğu Üzerine Bir Deneme

İlginizi Çekebilir
Tanıdık Yabancı

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir