Sahiplenilmiş Bir Kedinin Hatıra Defterinden
  1. Anasayfa
  2. Öykü

Sahiplenilmiş Bir Kedinin Hatıra Defterinden

0

Sahiplenilmiş Bir Kedinin Hatıra Defterinden

1. Gün

O küçük, rahatsız kafesten nefret ediyorum. Televizyonda görmüştüm, insanları buna benzer şeylerin ardına koyuyorlardı da çığlık çığlığa bağrışıyordu o insanlar. Hatırlıyorum, o insanlar kötü şeyler yapıyordu öncesinde. Ben ne yaptım da beni bu kafese tıktılar? Bu rahatsız plastik, bu belirsizlik, bu kapalı alan, bu darlık… Beni taşımak için böyle bir eziyete gerek var mıydı? Arabayla gelmiş beni alacak kız, kucağına alabilirdi pekâlâ. Evi terk edecek olmak üzücü.

O genç kız, Sena, ne kadar da iyi bakıyordu bana. Telefonda çok duydum, evde köpek olduğu için göndermek zorundaymış bizi. Yukarıda Allah var, yalan söylemediğini biliyorum. Ne bizi dışarı çıkartıyor, ne de köpeğini odaya sokuyor. Anlaşamayız da birbirimize zarar veririz, daha doğrusu o bize zarar verir diye ödü kopuyor. Ama köpek yıllardır buradaymış, biz tanrı misafiri olmuşuz. Annemi sokakta hamileyken bulmuş, annem kötü durumdaymış o vakit. Annem, canım annem. Nasılsın, ne yapıyorsun şimdi kim bilir? O yıkandığında tekrar ortaya çıkan parlak tüylerin, o güzel sözlerin, hamileyken bize yemek bulmak için kızgın köpeklerin arasında çöpleri karıştırman… Evet annem, daha doğmamıştık ama biz içindeydik. Bizler için neler yaptın, biliyoruz. Bizi sevdiğini biliyoruz canım annem.

Neyse, ne diyorduk? Bizi vermek zorundaydı Sena. Arayanlar oluyordu ama biz konuşmaları duyamıyorduk. Dört kardeşim, ben ve annem gidecektik. Yeni evimize misafir olmayacaktık, anlamıştım. Orası bizim kalıcı yuvamız olacaktı, annem artık köpeklerin arasında canını tehlikeye atmak zorunda kalmayacaktı, tek derdi kardeşlerimi ve beni emzirirken dişlerimizi memelerine geçirmemiz olacaktı. Bugün sabah telefon çaldığında Sena geldi odaya. Yemeğimizi vermişti, telefondan sonra gelip bizi sevdiğinde, daha doğrusu ağlayarak sevdiğinde anlamıştım, gidiyorduk. Sahiplenecek birini bulmuştu. Mutluydu, çünkü anladığım kadarıyla iyi biri sahiplenecekti bizi. Üzgündü, çünkü bu kısa sürede alışmıştı bize. Biz de onu seviyorduk. Eminim köpeği olmasa bizi bırakmaz, evini açardı. Köpeğine rağmen bizi sokakta bırakmamak için evini açtı da. Annem hamileyken çok güzel savaşmıştı bizler için, ancak şimdi işler daha zordu. Sokakta olsak hem yemek bulması gerekecekti, hem de çok uzaklaşamayacaktı bizlerden. Dar bir alanda yemek bulmaya çalışacak, aklı sürekli bizde olacak, bir de bizi emzirmekle uğraşacaktı. Sena olmasa işi çok zor olurdu.

Kapı çaldıktan birkaç dakika sonra odaya Sena’dan birkaç yaş büyük ama yine genç bir kız girdi. “Yavrular bunlar mı?” diye sordu. Sena kafasını salladı. “Keşke hepsini birden alabilseydim, çok tatlılar ama sadece bir tanesini alabilirim” dedi kız. İsmi de Nazlı imiş kızın, laf arasında öğrendim. Öğrendim de, çok dinleyemedim onları o laftan sonra. Birimizi alacaktı… Beni alırsa, kardeşlerimi ve annemi asla göremeyecektim. Kardeşlerimden birini alırsa, onu bir daha göremeyecektim. Şu kısa hayatımda bu kadar üzülmemiştim hiç. Kısa hayatımda televizyonda üzücü şeyler izledim, Sena’nın ayağının kayıp düştüğünü bile gördüm. Ama hiçbiri bu kadar üzmemişti. Yalan olmasın, umarım kardeşlerimden birini seçer demiştim. Çünkü beni seçerse hem kardeşlerimden olacaktım, hem de annemden. Tanrı oyununu oynadı orada, kız beni kucağına aldı. “Bunu sahiplenmek istiyorum” dedi. Gidiyordum…

Annem arkasını döndü ama dönmeden kısacık bir anda yakaladım gözlerindeki yaşı. Ağlıyordu annem. Nasıl ağlamasın? Sağ salim doğalım diye o kadar uğraşan, bize de yetebilmek için yemek arayan, bizleri emziren, bizleri koruyan annem, canım annem. Seni bir daha göremeyeceğim ha? Sen, annem… Bir daha evladını göremeyeceksin. Kendi kanından, kendi canından… Ağla annem, ağlamamak olur mu hiç?

Kardeşlerimin yüzü düşmüştü, nasıl düşmesin? Dostlarını, kardeşlerini bir daha göremeyeceklerdi. Oyun arkadaşlarını, canlarından parçayı bir daha göremeyeceklerdi. Nasıl düşmesin yüzleri, nasıl üzülmesinler?

Annem yüzünü döndüğünde gözleri yaşlıydı ama gülümsemeye çalışıyordu. Kardeşlerimle ve annemle son kez bakıştık. Sonra beni o rahatsız plastiğe koydu ve arabaya götürdü kız. Ne desem bilemiyorum. Yeni evim… Her şey karmakarışık, hiçbir şey alıştığım gibi değil. Kum, tuvalet, mamalar, her şeyi hazırlamış ancak Nazlı. Niyeti iyi, hissediyorum. Görüyorum da. Ama üzgünüm, bana da hak verin.

Ben bugün canımdan parçaları yitirdim, sonsuza dek. Annemi, canım annemi. Can kardeşlerimi.

27. Gün

Bugün Nazlı bana bakıp komik surat mimikleri yaparken suratına pati attım. Pati attığımda kaçarsam beni kovalayıp karnımı öpüyor… Karnımı öpmesini seviyorum ama çok çaktırmamak için miyavlayıp ciyaklıyorum. Nazlı harika bir kız. Ama ara ara Sena’yı da özlüyorum. Sena’ya minnettarım, evini bizlere açtığı ve bana harika bir yuva bulduğu için. Nazlı’ya minnettarım, bu kadar komik ve iyi bir dost olduğu için.

Buraya iyice alıştım, her şey güzel. Ama…

Canım annemi ve kardeşlerimi özlemeden geçirdiğim tek bir gün yok. Annemi ve kardeşlerimi çok özlüyorum. Annemin patileriyle yüzüme dokunmasını, kardeşlerimin benimle oynamasını çok özledim.

En çok da bizler için savaşan ve bulduğum harika yuvaya sağ salim ulaşmamı sağlayan annemi özledim. O güzel tüylerinin altında söz konusu biz olduğumuzda nasıl büyük bir savaşçı yatardı! Canım annem, umarım sağlığın yerindedir ve mutlusundur. Evladın mutlu, huzurlu ve aklında senin o güzeller güzeli yüzün var.

Yazarın (antropolog) diğer yazılarına da göz atabilirsiniz.

Bizleri instagram üzerinden de takip edebilirsiniz.

Sahiplenilmiş Bir Kedinin Hatıra Defterinden

İlginizi Çekebilir

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir