Orhan Kemal – Murtaza
  1. Anasayfa
  2. Deneme

Orhan Kemal – Murtaza

Yazan: Aycadısı

2

Orhan Kemal – Murtaza

‘Gelecek iyi günler hangi günlerdi?’ / MURTAZA

Dikkatimi çeken bir öykü yarışması nedeniyle, yeniden Orhan Kemal okumalarıma başladım. Ortaokulda Türkçe öğretmenim Nasip Şahin’in tavsiyesi ile ki kendisi “Türk’ün Türküsü‘nü söylerseniz, ülkenizi anlayabilirsiniz çocuklarım.” derdi. Ta o zamanlardan tanışmıştım Orhan Kemal ile. Ben şanslıydım. Zira o yıllarda babamın işi nedeniyle Adana’da yaşıyorduk  ve idealleriyle birlikte bu topraklardan çıkan  realist yazarlara  sımsıkı sarılmış bir öğretmenim vardı. (Yaşar Kemal de Çukurovalıdır, Orhan Kemal de.)

Bereketlidir Çukurova toprağı. Adamı Adam, kadını Kadın’dır köküne kadar. Üzerlerinde dört dönen sarı sıcak gibidirler. Doğurgan, delikanlı, merhametli, renkli, bereketli… Fark ettim ki; ne çok güzel sıfat var onlara yükleyebileceğim. Akdeniz insanını en çok onlarda yaşarsınız, görürsünüz. Sıcacıktırlar, almadan verirler onlardan istediklerinizi. Açsanız, en güzel yemeklerini sunarlar gülümseyen yüzlerle… Halden anlarlar kısacası.

Okumuştum bir yerlerde, Selim İleri 1960-1970 yılları arasındaki Türk Edebiyatı’na, ‘Üç Kemaller Dönemi’ diyor. Yaşar Kemal, Kemal Tahir ve Orhan Kemal. Üstatlar; Yaşar Kemal ve Orhan Kemal Çukurova’yı ve insanlarını  en derininden gelip, en dibine tekrar tekrar girerek eserlerinde yansıtmış yazarlardır. Burada ahkâm kesmek değil niyetim. Ne Feridun Andaç Hocamız gibi bir uzmanım, ne de gerçekçi romanlarda yansıtılan insanların içinden geliyorum. Sadece iyi  bir okur olmaya çalışan biriyim. Üstelik o toprakları görmüşlüğüm ve yaşamışlığım da var. (Burada içimden ‘iyi ki’ demeden geçemedim dostlar!)

Başa dönüyorum izninizle… Yeniden Orhan Kemal okumalarıma, yıllar önce beni en çok etkileyen, ağır dram bir Türk Filmi tadındaki EL KIZI  ile başladım. Roman, fakir bir kız olan Nazan ile  varlıklı biri olan Mazhar’ın aşkına ve evliliğine kara bir kâbus gibi çöken, azılı kayınvalide Hacer’in  hikâyelerini sunuyor bize. Bunu yaparken; yazar nasıl yazdığıyla değil, ne yazdığıyla o kadar ilgili ki, damarlarınıza kadar o insanlarla yaşıyorsunuz. Sizin gözlerinizde soluk alıp verir hale geliyorlar. Hatta Nazan’ı, Hacer’in pençelerinden kurtarmak için Orhan Kemal’e sığınıyor ve sadece ‘iyilik’ umut ediyorsunuz… Fakirlikse fakirlik… Haksızlıksa haksızlık… İşkenceyse işkence… Kahramanlar ve anti kahramanların diz boyu haksızlık içeren savaşında, net çizgilerle ayrılıyor her şey. Toplumsal sınıf farklılıklarından tutun da, zaten çocukluğundan beri ezilmiş olan genç bir kadını acımasızca  batağın içine fırlatmaya kadar… Üstelik torununun (Haldun) anasıyken! Okurken insanın avazı çıktığı kadar çığlık atası geliyor. Zira bu romanın Gerçekçi yazıldığını fark edecek kadar yaşıyorsunuz/yaşıyoruz bu ülkede…

Orhan Kemal gerçekçi, dramatik ve hatta çoğunlukla trajik romanlar yazdığı kadar; çok iyi bir oyun ve senaryo yazarıdır da (Nazım Hikmet ile Bursa Cezaevi’nde yolları kesiştiğinde, Onun yönlendirmesi ile şiir yazmaktansa roman ve öykülere yönelmiştir). O yüzdendir ki romanlarında, son derece akıcı ve sürekli diyaloglar fazlasıyla yer alır. Bu durum da, romanı elden bırakılmaz kılar.

Kahramanlarını acılardan acılara sürüklemekten, hatta onları öldürmekten  hiç çekinmez. Ne kadar acı ve keder varsa, okurların o kadar dikkatini çektiğine inanır. Özellikle işçi sınıfını romanlarına konuk ettiğinde neredeyse her karakterin bir lakabı, bir sıfatı vardır(Bereketli Topraklar Üzerinde romanındaki üç kafadar: İflahsızın Yusuf, Köse Hasan, Pehlivan Ali..vb.).Bununla da yetinmez; her kahramanını yöresel şiveleriyle konuşturur. Üstelik hatasız.

Emmim derdi ki, uşaklar derdi, gurbete düştünüz mü, siz siz olun, sılayı içinizden atın derdi. Atamadınız mı yandınız derdi.”

Yıllar önce, tam bir Orhan Kemal fanatiği olan bir dostum; “Türkiye’de hep sürecek olan yoksulluğun en kronik halini, en iyi yazan yazar Orhan Kemal.” demişti. Yürekten katılıyorum… Eleştirmenlere göre de; ‘Küçük insanların büyük acılarını, sevdalarını, kayıplarını, kavgalarını anlatan en  gerçekçi yazarlardan biridir.’ Her romanında muhteşem bir insan-toplum çözümlemesini görürsünüz. Yazarın içindeki insan sevgisini, kahramanlarını acıyla yoğururken bile hissedersiniz. Hatta ben, romanlarındaki acıları yazarken gözyaşı döktüğünü bile düşünenlerdenim. Ne diyor Bilge Karasu; Nasıl yazıyorsam Öyleyimdir… İşte Orhan Kemal de nasıl yaşamışsa öyle yazmış, yazdıkları gibi de yaşamıştır.

Kısa bir anekdot alıntıladım size;

Orhan Kemal geçim sıkıntısı çektiği İstanbul yıllarında yoğun bir çalışma temposu sürdürür: Bereketli Topraklar Üzerinde, Dünya Evi, Hanımın Çiftliği, Arka Sokak hep bu yılların ürünleridir. ‘Arka Sokak‘ kitabı; hep yoksul insanları, işçileri, kötü yaşamları anlattığı gerekçesiyle kovuşturmaya uğrar.

Yargılama sırasında yargıç, iddia makamına uyarak; “Konularını neden hep fakir fukaradan, işçilerden aldığını; Türkiye’de varlıklı insanların, iyi yaşayanların da olup olmadığını” sorar. Orhan Kemal’in yargıcın sorusuna verdiği cevap, gerçekten de kendini anlatmaktadır: “Ben gerçekçi bir yazarım. En iyi bildiğim konuları alırım. Varlıklı yurttaşların yaşayışlarını bilmiyorum, nasıl yaşadıklarından haberim yok.” Belki de bu savunmasıyla, Orhan Kemal bu davadan beraat eder…

(Burada da ister istemez Can Yücel ‘in efsanevi yanıtı geliyor aklıma. Kendisi çok fazla küfür içeren konuşmaları ve yazıları yüzünden hâkim karşısına çıktığında Hâkim; “Niçin yazılarınızda küfür içeren kelimeler kullanıyorsunuz? Üstelik sürekli ağzınızda sakızmış göt kelimesi.” Can Baba gayet sakin, yanıt verir ; “Valla Hâkim Bey, bizim oralarda göte, göt  derler!” Ardından da öyle bir fıkra(*) patlatır ki, davaya bakan hâkimin beraat kararı vermekten başka çaresi kalmaz! (*)Bknz:Anüs fıkrası!!!)

Orhan KEMAL, gerçek ismiyle Mehmet Raşit ÖĞÜTÇÜ; kendi ailesinden yola çıkarak, bakan ve gören, romanlarına konuk ettiği her insanı  toplumun vicdanı  kıvamına  sokabilen bir yazardır. Toplumsal yaralara, aile ilişkilerinden, insan unsurundan başlayarak dokunan bir edebiyatçı. Kendi deyimiyle; “Kelle kulak yerinde bir Böyük Adam, bir Kalantor!” değil…

Bulaşıkçılıktan, hamallığa kadar; önüne gelen ve evine ekmek götürebileceği her ekmek kapısını çalmış biri. Dört çocuğunun helal lokma yiyebilmesi için, hayatının her döneminde iki, üç işte birden çalışmış bir emekçi… Bu denli çok eserinin olmasını, çektiği maddi sıkıntılara bağlayanların olduğu ise bir gerçek.

Uzun lafın kısası: DEV bir İŞÇİ Orhan Kemal.

“Memleket, futbol, Cin Memet ve ötekiler silinmişti. Ortalık yeni yeni ağarmaya başlarken, Niyazi’yle birlikte evden çıkardık. O saatte Beyrut’un yeşil tramvayları bile seyrek işlerdi. Yalnız işçiler… O, dünyanın her tarafında, herkesten az uyuyan, kadınlı erkekli çoluklu çocuklu kalabalık… Onlar kümeler halinde yollarda olurlardı, aralarına katılırdık… Tıpkı onlar gibi, ceketlerimiz omuzlarımızda, onların bastıkları parkelere basmak gururu içinde, iş-güç sahibi insanlardık.”

Baba Evi/1949

 

Hamiş1: Bursa Nilüfer Belediyesi  tarafından düzenlenen Orhan Kemal Öykü Yarışması’nın haber linkini de paylaşıyorum… İlgililere duyurulur.

Orhan Kemal Öykü Ödülü başvuruları başladı

Hamiş2: Başlıkta adı geçen  MURTAZA, Orhan Kemal’in tüm dünyada kendine okur bulmuş ve İngilizceye çevrilmiş bir romanıdır. Hakkında tezler yazılan, Bekçi Murtaza’nın kendi doğruları ile ekmeğini kazandığı Otorite arasında sıkışıp kalmasının kara mizahla anlatılmasının hikâyesidir…

Sevgiyle kalın.

Orhan Kemal - Murtaza

Konuklarımızın diğer yazılarına da göz atabilirsiniz.

Bizleri instagram üzerinden de takip edebilirsiniz. Orhan Kemal – Murtaza hakkında…

Orhan Kemal – Murtaza

İlginizi Çekebilir
Buralardayım Dünya

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yorumlar (2)

  1. Her satırı karşısında saygıyla eğilinecek kıymetli bir yazı… Yüreğine, kalemine sağlık Aycadısı.

    • Ececim…Çok yaşa sen..Bana göre son dönem Türk yazarların yazdığı postmodern,nihilist,ağır buhranlı ya da bolca bunalımlı romanlardansa ilk gençliğimin süper kahramanları Üç Kemaller’e sığınmak hala en çekici olan,inan.
      Ve…Bu yazının amacı da senin yazdığın gibi BİLMEK,ÖĞRENMEK zaten.Teşekkürler balım.Okuyan gözlerinden öpüyorum.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir