Soran Olursa
  1. Anasayfa
  2. Deneme

Soran Olursa

Yazan: Batıni

0

Soran Olursa

İnsanlarla yüz göz olamazdım; yüzüme kâfiye, gözüme şiir çizmem bundan. Kalabalık caddeleri değil de ara sokakları seçip yolumu ve yorgunluğumu uzatmam da öyle. Hayır, yabani değilim, olgun olamayacak kadar çocuk da. Hatta belki benimle oturup kahve içersen, bu sırada bana sorular sorar ve ben bu soruları cevaplarsam, birkaç dakika sonra önündeki kahvenin tadı değişebilir. Aynı şekilde beni egoist ya da yapmacık, anlattıklarımı da abartılı görebilirsin. Bu sefer de kahvenin kokusu burnuna nüfuz etmez. Ve bilmeliyiz ki insanlar seçer. Sen de beni, anlattıklarımı ve önyargını harmanlayarak kendince bir kanı oluşturabilirsin bana dair. Fakat bu beni ırgalamaz. Sadece sende, yeni ve özümle alakasını yitirmiş bir ben doğar. Onu öldürmeye uğraşmam. Dediğim gibi; insanlar seçer, sen seçtin.

Ben merkezli –egoist- yaşamak gibi bir saçmalığı hiç barındırmadım hacmimde. Haberim olmadan bende beliren anlık bir ego oluştuğunda da kendime durmam gerektiğini, özümün aslında bu olmadığını, aşağılara çekilmemin şart olduğunu söyledim. Kısacası (ego bakımından) ne yükseklerde boy gösterdim, ne yere dizlerimi çarptım; ortadayım. Bu benim kaçınılmaz hakikatim. Doğru yolum değil, doyurucu yönüm.

Annem bana “buzdolabı”’ der. Bu tabir marjinal olmasa da doğru bir tespit. Zira çatık kaşlarım, susmalarım, düşük desibelim ve sakin görünen hallerim var. Beni tanıyan insanlar bu yapımdan hep şikâyetçiydiler. İşin komik kısmı şu ki; aslında bu yapımdan değil, bizzat benden şikâyetçiydiler, haberleri yoktu. Çünkü bu yapı bana ait ve özümün bariz kendisi. Benden haberleri yoktu. Yanımda sessizliğime ayak uydurmaya çalışanların, benimle diyalog kurup kurmaması gerektiğinin kumarını içinde oynayanların, benden hoşlandığını sanan ama bahsettiğim yapımı –duvarımı- aşamayıp iletişime geçemeyen kadının, “şu adam neden böyle”’ diyerek bakışlarını hareketlerime nişan alan insanların, haberleri yoktu. Onlar sadece “derinsin” der bana, birkaçı da “enkaz”. Ve benden haberleri olmaması son derece kâfi esasında. Anlatmamak güzel zira, bildikleri kadar kalmak güzel. İnsanları doyurma telaşına girmek, ömrünüzü bir yerlerde unutmuş olduğunuzun kanıtıdır şahsımca.

Zayıflıktan kemiklerim sayılıyor, incelikten şiirlerim. Bunu dile getirince Sokrat ST’in bir cümlesi geliyor aklıma; “Vücudum sıska ama, yüreğim kaslı”. Uzaktan ve ırgalamadan bakıldığında bu cümle hoş görünüyor size. Fakat ayrıntılara göz diktiğimizde şunu biliyoruz ki kas dediğimiz, liflerden oluşmuş bir et parçasıdır. Velhasıl dayanıksızdır. Bu bakımdan naçizane tavsiyemdir; yüreğiniz kaslı değil, şiirli olsun. Şiir dediğiniz; üflese kâğıdı dahi oynatamaz, lâkin kalpleri üşüttüğünü gördüm.

Hiç şiir okumazken, şiir okumayı dahi sevmezken şiir yazmaya başlayan biri olduğumdan dolayı size burada şaircilik taslayamam. Ama ben de yazıyorum işte. Bakmaları silip, görmelerimin altını çiziyorum. Hayatın içinden geçmedim, fakat hayatın içimden geçtiğine şahit oldum. Ve samimi olmak gerekirse ciddi biri olduğumu söyleyebilirim. Beni ciddiye alın, fakat beni bana geri vermeyi de aklınızdan çıkarmayın. Ayrıca karamsar kaleme ve şiirlere sahibim diye de kızmayın bana lütfen. Üç kuruşluk nefesle, beş kuruşluk yolu kim gidebildi?

Soran Olursa

Konuklarımızın diğer yazılarına da göz atabilirsiniz.

Bizleri instagram üzerinden de takip edebilirsiniz.

Soran Olursa

İlginizi Çekebilir
daha neler edebiyat

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir