“Ne içindeyim zamanın, Ne de büsbütün dışında”
  1. Anasayfa
  2. Öykü

“Ne içindeyim zamanın, Ne de büsbütün dışında”

Yazan: Serap Dirican

0

“Ne içindeyim zamanın, Ne de büsbütün dışında”

  • Ailecek geçirdiğiniz bayram sabahlarını anlatan bir yazı yazın.

Çok sevdiğim bebek bisküvilerinin evde yalnızca bir bebek olduğunda alınabildiğini sandığım yıllardı. Bir an önce büyüyüp bebek sahibi olmalı, bu canım bisküvilerden gönlümce tırtıklamalıydım… Şimdi Magnolia tatlısı yiyebildiğim ya da bebek bisküvilerini market arabasına yerleştirirken adeta bir sıcak hava balonu gibi yerden yükseldiğim yıllardan çok önce…

Nadiren yeni bir elbiseyle karşılanabilen bayram sabahlarında annemin, erken kalkmanın faziletlerinden müteşekkil geleneksel bayram cıngılıyla hırpalanan uykum, “Babamız namazdayken biz…” nevinde serzenişli cümlelerle asıl uyandırıcı darbeyi alırdı. Gözünü sevdiğim anne telaşı, bayram sabahı mahmurluğuna karşı hep nakavtla galip Muhammed Ali.

Zaten anneanneden, dedelerden uzak bayramlar deplasman maçları gibi: Moral motivasyon açısından eksik, coşkusu düşük. Değil el öpmek ağzınla kuş tutsan çok da kâr etmez, komşunun bayram harçlığından tavuğu da komşuya kaz maz görünmez. Bildiğin en küçük banknottur o…

İşte öyle başladı. Sabahki müsabakanın çetinliğinden emin uykum, geceden girmediği gözüme sabah gelip yayıldı. Yarı şuursuz açtım kapıyı. Kafamın gözlerimin bulunması gereken yerinde iki Mariana Çukuru… Annemlerden küçük ev sahiplerimiz gelenler. Bulanıklığı bebek bisküvisinden belli aklım soyadlarını bu işin sağlaması sanıyor: Gençyürek! Gelenler Gençyürekler. El öpecekler.

Uykum var ve gözüm ayakkabılarına takılana kadar her şey çok sıkıcı. Ama onlar içeri girince arkalarında kalan uhrevi ışık, gözümdeki merceğe ulaşıp tekrar kırılarak retinaya vardı. Sonra sarı lekede ters görüntü olarak can buldu. Görme sinirleri mesajı beyne iletti: Pırıl pırıl, krem renk, yüksek ince topuklu ayakkabılar!

O andan sonrası flu… İçimde yüksek sesle Dean Martin’den “That’s Amore” çalıyor. Ne konuşulduğuna odaklanmam imkansız. Kendimi, Naciye teyzenin sesine ve ikinci ön dişini iki eşit parçaya çapraz bölen ince kahverengi çizgiye dalmış, çaresiz planlar yaparken buluyorum.

Mutfaktan gelen kahve kokusuyla çalışmaya başlıyor kronometre. Bayram yerindeki salıncaklara gitme bahanesiyle soluğu kapıda alıyorum. Topuklardan çıkabilecek gürültüyü hesaplayıp sokağa inerken bir mirket kadar seri ve temkinliyim. Uykumdan eser yok artık. Nihayet aşağıya inince bayramım kutlu oluyor. Yürümeye çalıştıkça ayakkabılar dizkapaklarımın arkasına vuruyor ama olsun. Mutluyum.

Şairin dediği gibi:

” ne içindeyim zamanın
ne büsbütün dışında
…..
bir garip rüya rengiyle
uyuşmuş gibi her şekil,
rüzgârda uçuşan tüy bile
benim kadar hafif değil… “

Derken, arkamdaki çok eğlenen sesle yere süzülüyorum: “Burada ne yapıyorsun!?

Susuyor Dean Martin. Önümde ablam, elimde ayakkabılar ve çıplak ayaklarımın altında kordan utançlar; yana yana, kıpkırmızı, yukarı çıkıyorum. Seyirciler bu yanık kokulu, çok utançlı kabarenin bir karesini bile kaçırmamaya niyetliler. Merdivenin ilk basamaklarından itibaren görebilmek için hepsi kapıya dizilip parmak uçlarında yükselmişler. Yukarıya çıktıkça artıyor ısı. Nihayet karşı karşıya geldiğimizde, arkasına saklanılan abla kalkanı da kopup atmosfere karışıyor. Üstüme yönelen spot ışığında, kendimden yayılan dumanı aralayıp Naciye teyzenin gülümseyen çizgili dişiyle karşılaşıyorum. Henüz dokuz yaşımda ölmek istiyorum. Az önce büyük bir patlama kulaklarımda akustik travmaya sebep olmuş gibi uzaktan, ta öte dünyadan gelen bir uğultuya dönüşüyor sesler. Merdiven boyunca bildiğim her duayı edip gene de yok olamıyorum. Babama en uzak noktadan, mümkünse annemin eteğinin altından evin en küçük deliğine sığabilmek istiyorum. Ayakkabıları yere bırakıp kafama dokunan elin şefkatiyle barikatı aşıyorum. Serin bir rüzgâr esiyor, geniş, ışıklı koridora girince savruluyor küllerim. Gürültü geride kalıyor. Ağzımda, yürürken belini kırdığım yüksek topukların bayram şekeri tadı. Mirket çevikliğimden eser kalmadı…

  “ …. başım sükûtu öğüten
uçsuz bucaksız değirmen
içim muradına ermiş
abasız, postsuz bir derviş..”

Ferahlıyorum.

Konuklarımızın diğer yazılarına da göz atabilirsiniz.

Bizleri instagram üzerinden de takip edebilirsiniz.

————————————Editör Notları——————————————–

Kaleminde farklı bir renk var. Yazı egzersizlerimizde ve konuk yazar olarak daha çok bir araya gelmek isteriz. Ellerine sağlık…

“Ne içindeyim zamanın, Ne de büsbütün dışında”

İlginizi Çekebilir
Öykü: Sayfalar Dolusu

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir