Keşif
  1. Anasayfa
  2. Deneme
Trendlerdeki Yazı

Keşif

"Akıp giden şu hayatta kendi varlığını dahi keşfedememiş insanların, kendi dışındakiler için en ufak bir çabayı göstermesi mümkün değildir!"

0

Keşif

Zamanın coşkun bir ırmak gibi geçip gitmesi her zaman ilgimi çekmiştir. Her yeni yıl yeni umutlarla kuşanır, yenilenmenin düşlerini kurarım. Yaşım ilerledikçe; hayatı olgunlukla algılamak, anlamını arayan ruhumu tatmin etmek, geçen yılların muhakemesini yapmak da eklendi yeni yıl rutinlerime… Bazen kahkahalara, bazen hüzne dalıyorum. Dile kolay, koskoca 365 gün ve 6 saat… Ancak, değişen rakamlara ümit bağlama kolaycılığına kapılmadım hiç… Zira insanın mucizesi yine kendisidir. Başkalarından, yeni yıllardan, tarihlerden ibaret olamaz, olmamalı…

Eğrisiyle doğrusuyla yaşayıp tanıklık ettiğimiz bir yılı geride bırakınca, yaşananları da geride bırakmak pek mümkün olmuyor. Bir anıya dönüşüp gelecekteki bana yeni bir ses katıyor. O ses bazen fısıltılara, bazen de gür bir haykırışa dönüşebiliyor. Yani ırmağın suları her şeye rağmen akmaya devam ediyor. Kimi zaman önüne çekilen betonarme setlerin gaddarlığıyla debisi düşse de bir yolunu bulup akmaya devam ediyor. Kimi zaman da o setleri yıkıp geçiyor…

Dünya garip bir hal aldı. Bu sene kendime hep “Acaba dünya hep garip miydi, yoksa gerçekten giderek garip bir hal mi alıyor?” diye sordum. Galiba her dönemin kendine has gariplikleri vardı. Çocuk ve gençlik yaşlarımda bunun farkına varmam mümkün değildi. Ancak artık bunu net bir şekilde söyleyebilirim: Dünya her daim gariplikler içindeydi… Yaşadığımız çağda ise her şeyin çok hızlı hareket etmesinden dolayı, garipliklere daha çok maruz kalmaktayız. Bu da hayatımızın her anında bocalamamıza sebep oluyor. Bu bocalama, yapmak istediğimiz çoğu şeyi ertelememize ya da yapmak isteğimizin körelmesine yol açıyor. Bunun akabinde de aynı sıkıntıların, aynı çıkmazların, aynı yalnızlıkların yaşandığı bir yaşam şekli ortaya çıkıyor. Daha fazla şeye maruz kalıp daha az şeyle yetinmek zorunda kalıyoruz… Zaman ayıramadığımız her şeyin suçlusu olarak günlerin peşi sıra geçişini seyrediyoruz penceremizden. Pandemi, doğal (olmayan) afetler, ekonomik sıkıntılar, iş baskısı, gelecek kaygısı, arayışların boşa çıkması, önemsiz hissetme ve daha pek çok sebepten ötürü frekansımızı bir türlü tutturamıyoruz. Coşkuyla başladığımız günün akşamı, tüm gemileri batırmış olarak dönüyoruz yataklarımıza…

Bence insanlık bir çıkış yolu bulmalı… Çünkü yıllar artık, günler misali geçip gidiyor. 2019’da ne oldu, ne zaman 2020’ye girdik, 2021 ne zaman bitti, 2022 de ne? Ne anladık son üç yıldan? Son üç yıl bize ne verdi? Bence dünya artık fısıltılarla konuşmuyor bizimle… Artık haykırıyor! Diyor ki; “Hey! Artık buna bir son vermelisin! Çünkü yoruldum artık. Bana, kendine ve diğer canlılara çok büyük zararlar verdin! Aklını başına almazsan her şeyi mahvedeceksin…” Ne yazık ki haklı… Peki, biz ne yapacağız? İyiye olan ümitlerimizi mi tüketeceğiz? Elbette hayır! “Fakat artık ümit yetmiyor bana, ben artık şarkı dinlemek değil, şarkı söylemek istiyorum…*” İnsanlığın topyekûn harekete geçmesi gerek. Ama’sız, Fakat’sız, Lakin’siz hem de… Birden ona, ondan yüze, yüzden bine, binden yüzbinlere, oradan milyonlara ulaşmak zorundayız. Bunu yazdıklarımızla, söylediklerimizle, tavırlarımızla, taleplerimizle ortaya koymalıyız. Mazlumun yanında zalime karşı dimdik duramadığımız, kötüye kötü deme cesareti gösteremediğimiz her gün yeniliyoruz. Kaybımız artarak çoğalıyor. Kanayan yaraları saramazsak bu dünya ölecek. Bu dünya ölecek ve bugüne kadar var olan her şey de bu dünya ile birlikte yok olup gidecek. Düşünsenize tüm bu birikim, sanat eserleri, yazılmış kitaplar, resimler, heykeller hiç olmamışçasına yok olacak… Bunu kabullenemiyorum…

Bence herkes bu sene kendi mucizesini aramalı… Herkes kendi mucizesini yaratmalı bu sene… Akıp giden şu hayatta kendi varlığını dahi keşfedememiş insanların, kendi dışındakiler için en ufak bir çabayı göstermesi mümkün değildir! Önce kendimizi temize çekmek zorundayız. Geçen yılların hataları, bize öğrettikleri, mutlu anlarımız, mutsuz anlarımız, okuduklarımız, yazdıklarımız, sohbetlerimiz, dostlarımız, dost sandıklarımız, hayallerimiz… Bunlar bizi oluşturan en temel şeyler. Yaşadığımız her anı bunlar şekillendiriyor. Bunlara göre yaşıyor, yaşatıyor ve sonuçlarına katlanıyoruz. Göz göre göre düştüğümüz tuzakların, bile isteye gittiğimiz hatalı yolların ve gerçeklikten sıyrılıp başkalarının hayatlarına öykündüğümüz çıkmaz sokakların bizi aynı kedere, aynı döngüye ve aynı çaresizliklere sürüklediğini görmek zorundayız. Sadece görmek de yetmez! Artık ders almak ve ona göre yaşamlarımızı şekillendirmek zorundayız. Maruz kaldığımız şey gerçekten çok fazla… Etrafımızı kuşatan kışkırtıcıların oyunlarına gelmemek, onlara rağmen kendi yaşam şeklimizi ortaya koymak çok güç biliyorum. Ama bunu bir kere başardığımızda, bir kere olsun o yığını aştığımızda her şey çok daha yapılası, hayaller daha yakın ve ulaşılası olacak; biliyorum…

Ne istediğimize karar vermeliyiz. Bizi huzurlu hissettirecek şeyin ne olduğunu gerçekçi bir şekilde ortaya koyabilirsek eğer, adımlarımızı ona göre atmak ciğerlerimize doldurduğumuz derin bir nefesin ardından çok da zor olmayacaktır…

Kendimizi yeniden keşfettiğimiz bir yıl olması dileğiyle…

Keşif

Yazarın (KorsanKalem) diğer yazılarına da göz atabilirsiniz. Keşif
İnstagram hesabımızı da takip edebilirsiniz. Keşif

Keşif

İlginizi Çekebilir
Deneme: Sessizlik Çağı

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir