“İnsanlığın Yıkılışı”
  1. Anasayfa
  2. Deneme
Trendlerdeki Yazı

"İnsanlığın Yıkılışı"

"Bizim yapacağımız, onların emanetine sahip çıkıp, hakikatin tarafında yer almak…"

0

“İnsanlığın Yıkılışı”

Bir geceden umduğum şifâ ile, kelimelere sarıldım. Uzunca bir zaman sonra, ölü toprağıma sarılı şu hâlime bir şifâ olmadığını da biliyorum. Yıkıldık, yok olduk, bir gecenin sabaha vardığı zamanda bir öğrencimin “annem ve ablam göçük altında hocam, nolur yardım edin” sözüyle durdu zaman. Ya sonra? Ses kaydını hâlâ silmediğim, candan öte cânım, “burda çok büyük bir deprem oldu…şimdi biz de ne olur ne olmaz diye evden çıktık” diye attığı mesaj. “Hocam, yemek yiyemiyoruz, uyuyamıyoruz, banyoya gidemiyoruz duvarlar üstümüze yıkılacak diye korkuyoruz” diyen bir başkası. Neyi yazsam dilime batıyor; hangisini düşünsem düşündüklerim beynimin her kıvrımına bıçaklar saplıyor. Hangisi öfkesi olmadan, cânı yakmadan söylenebilir?

Canımdan parçalarım, öğrencilerim… Yüz yüze geldik biriyle nihayet, onca zamandan sonra. Sarıldık da ayrılamadık, o ağladı ben ağladım. Öylece kala kaldık. “Evin dışında, ‘babam gelmeden gitmem ben’ demişim hocam, ama hatırlamıyorum o anı. Babam indirmiş beni binadan. Dışarıya çıktığımızda bana sarılıp, beni öpüp ağladı, ‘çok şükür sağsın kızım’ dedi durdu.” Bunu anlatan evladıma ben ne söyleyeyim? Yıkılan evler değil aslında, o insanlara bunu reva görenler… İnsanlığını ‘üç torba çimento eksik olsa, beş dolar fazla olur’ diye pazara çıkaranlar. Buna itiraz etmeyip, bundan nemalananlar. Herkesin vebâli buna susan dilsiz şeytanların üzerinde. Hepsi bu enkazın altında ezildi kaldı. Ama ne gam? Kim umursar bunu? Dert etselerdi, hiç böyle olur muydu?

Adaleti, edebi, ahlâkı, erdemi anlatamadığımız; “insanlığın yıkılışını” hazırladığımız bir zamanın içindeyiz. “İnsanlığı her zaman hakikat cihadı yükseltmiştir. İnsanlığın yükselmesi ve yıkılışları yine her zaman okulda hazırlanmıştır.” diyen Nurettin Topçu; zekâsı ile öğrenen, ahlâkı ile bu öğrendiklerini uygulamaya koyan bir nesil olursa medeniyetlerin yükseleceğini ifade etmişti. Ama aynı Nurettin Topçu, gördüklerinin karşısındaki hayal kırıklığı ile arkadaşı Orhan Okay’a 11 Nisan 1965 yılında yazdığı bir mektupta: “Hizmetine ömrümü harcadığım memlekette dostlarım kalmadı gibi bir şey. Adeta yapayalnızım, boşlukta ve adeta etrafımdakilerden başka bir dünyadayım. İnsanın düşkünlüğünü, sefaletini bilirdim ama ruh sefaletinin bu kadar karanlığını görmemiştim. İnsan diye emek verdiklerimin hemen hepsi de ruh ve mânâ mefhumuna yabancı, menfaat kölesi bir takım haşerelermiş. Ahlâksızlığın ummanı olan bu Şark’ı yaşadıkça tanıyorum. Burada insanı fenerle arayanlar yanılmamışlar. “Müslümanız diyen insan yığını” yok mu? Onlar, Şark’ın en aşağı tabakasını teşkil ediyor. Müslümanlık, yaşanan şekliyle Müslümanlık, Şark’ı bitirmiş. Buraya artık ne ilim girer, ne ahlak; ne de Allah uzanır bunlara… Bunların önce her şeyi bırakıp, insanlık devrine girmeleri lazım.” diye özetlemiş olan biteni. O yalnızlığını, o içini kemiren buhranını başka nasıl anlatabilirdi?

“İnsanlığın yükselişi”ni hazırlayan nesli yetiştiremeyişimizin bir izâhı yok, olamaz da. Çünkü eksik kaldık. Toprak nasıl vatan olur? Vatan neden kıymetlidir? Bunu bilmeyen nesli yetiştiriyoruz. Üstelik bu nesli yetiştiren öğretmenlerin tarafındayım. Hiçbir dönemin öğretmeni, bu kadar kendi tarihine, kendi coğrafyasına, kendi milletine yabancı olmadı. Öğretmen dediğini; İstiklal Harbi’nin Başkomutanı Mustafa Kemal, göğün en tepesine koymuştu vakti zamanında ki tekrar aynı cehaletle yüzleşmesin bu millet. Harbin en güç zamanında Maarif Kongresi’ni toplayıp öğretmenlere hitap etmişti. Biliyordu çünkü eğer öğretmeni yetiştirirsen, milleti yetiştirirsin, aileyi yetiştirirsin, vatanı insanın yaşayabileceği yer yaparsın. Ne hazindir ki onun ön gördüğü zamanlara geldik. Gençliğe Hitabe’yi öylesine yazmamıştı ama anlayan kim?

Bunca zamanı geride bırakanlar, bize binlerce kelimeyi emanet edip de gidenlerin hakkı var üzerimizde. Boşa anlatmadı onca başından geçeni Nurettin Topçu, bir devri değiştirecek kadar mühim teorisini boşa yazmadı Fransa’daki hocası ile. Ya Halide Edib? Onca karanlığın içinde bir kez başını eğmedi, bir kez ağlamadı çaresizlikten. Şimdi bizim giydiğimiz “ateşten gömlek” çok başka, Halide Edib’in de söylediği gibi. Hadsizliği yeni edeb kabul edip, haddi olmayan her konuya ahkâm kesip, bir de utanmadan uzmanı olmadığı konuya “buna gerek yok” diyenlerin “aydın” diye tabir ettiğimiz kesimde yer aldığı zamanlardan geçiyoruz. Bunlar bizim “ateşten gömlek”imiz. İnsanı yetiştiremediğimiz zamanlar. Yetiştiremediğimiz insan, binlerce insanın ölümüne sebep oldu; fiziki olarak. Bir de “aydın” diye tabir ettiğimiz, üniversitelerde beyinleri öldürüp, yerine çer çöp yerleştiren insanlıktan, edebden nasibini almamışlar var. “Hadsizliği yeni edeb” olarak kabul edenler. İkisinin de mayası aynı, ikisi de insanlık ile uzaktan yakından alakası olmayanlar. Derseniz ki biz ne yapacağız?

Bizim yapacağımız, onların emanetine sahip çıkıp, hakikatin tarafında yer almak…

İnsanlığın Yıkılışı

Yazarın (filhakikas) diğer yazılarına da göz atabilirsiniz.

Korsan Edebiyat’ı instagram üzerinden de takip edebilirsiniz.

Haftalık bültenimize ücretsiz abone olup gelişmelerden haberdar olabilirsiniz.

 

– “İnsanlığın Yıkılışı”

İlginizi Çekebilir
Kayb-oluş

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir