İki oda arasında gelişen zaman
Ağladım göklere doğru
sana vardığımda sevinçten
ve şimdilerde yok böyle yürümek
geçmişin içinden geçtim
geçmemiş içimde
ikimize sağanak, ikimize ayrılık
Yol bekler mi beni hâlâ
“ben sana, ev bana, sen eve, ev sana”
sesimdeki çocuk, evin en dağınık hali
yabancısıyım dünyanın
Güzel cümleler kurdum
bıraktım, kaçtım, unuttum, hatırladım, tutundum
hiçbir şey yaşanmamış gibi yapılmazdı
sulara çekildim;
ırmak oldum bir dağın yamacında
deniz oldum sonra Akdeniz usulü
ömrümü verdim, kalbimi, sevdim gölgelerini
içinden geçen bir çocuktum senin, içimden geçen bir çocuk
Şimdi sana gelen yollar uzun, uzak ve zorlu
gecemde hayalet, gündüzümde bir ölü
inciniyorum!
bu da yeni bir dil sayılmaz mı?
doğruldum, ayağa kalktım, çiçekler büyüttüm bahçemde
her döndüğünde koklaman için
suya, yaprağa dokundum
En sessiz odalarda bekledim
“Aşk ve Maraz, ihanet ve yara, ömür ve hafıza”
var olmanın en geçerli bahanesiymiş
sessizlikten ölebilir miyim?
duygumun en ince yerinde kırılırken
Sarmaşıktın sen, kendini bana dolayan
kendi halinde bir ağaçtım ben
her gelişine yeni bir merhamet doğurdum
unuttum nefeslerimi iki oda arasında gelişen zamanlarda
bir ayağı hep uçurumda biriyim şimdi
Yazarın (luvima) diğer yazılarına da göz atabilirsiniz.
Korsan Edebiyat’ı instagram üzerinden de takip edebilirsiniz.
Haftalık bültenimize ücretsiz abone olup gelişmelerden haberdar olabilirsiniz.
Fotoğraf: Hülya Sakar
– İki oda arasında gelişen zaman
Şiirler, şiirler, şiirler. Onlar olmadan kâğıtlar, onları okumadan gözler bir hiç sanki. Kalemine sağlık, sevgiyle.