Sevgili Tarık
  1. Anasayfa
  2. Deneme
Trendlerdeki Yazı

Sevgili Tarık

Bir şiir ısmarlıyorum sana Tarık, çık gel Eylül'ü konuşalım...

1

Sevgili Tarık

Sevgili Tarık, sana bir mektup yazmış olmayı çok isterdim. Ve senin, yazdığım cümleleri tek tek okumanı…

Bugün gerçek bir Eylül sabahına gözümü açtım Tarık. Sanki ruhumdaki öfke, bedenimdeki kırgınlık uçup gitmişti. Fakat kalbimin ortasındaki ağırlığı hissediyordum.

Şu kalbimin ağırlığını hissettiğim zamanları sevmiyorum. Bazen kalbim kuş gibi hafif oluyor. Ah! keşke mümkün olsa da kalbim hep bu anda kalsa. Cıvıl cıvıl sevmek ve sevilmek ne büyük lütuf…

Bugün gerçek bir Eylül sabahına uyandım. Serin bir Eylül sabahının yeli değiyordu tenime, rüzgâr saçlarımı havalandırıyordu. Gökyüzü bugün daha bir maviydi, denizin kıyıya vuran dalgaları bir şarkı tutturmuştu, ağaç yapraklarının hışırtısı dalgalara eşlik etmişti, muhteşem bir Eylüldü…

Rüzgâr bana bir şey fısıldıyor, duyuyorum. Bir şiir ısmarlıyorum sana Tarık, çık gel Eylül’ü konuşalım…

Son birkaç yıl çok boşladık birbirimizi, hoş sen bu durumdan memnunsun fakat ben pek değilim. Varlığını düşlemek ruhumu gülümsetiyordu. Dünyevi dertler bazen hayal dünyamdan uzaklaştırıyor beni. İnsanoğlu kötü, en yakından en uzağına herkesin içindeki o kötülüğü hissedebiliyorum artık. Alaycı bir gülümse oturuyor yüzüme. Farkında olmanın yükü ağırmış. Farkındayım…

Sevgili Tarık, varlığını düşleyerek, yüzümdeki tebessümle müthiş bir Eylül sabahından yazıyorum sana. Yazılan her cümlenin hatta her kelimenin ve hatta her harfin yıllardır düşünülerek, kalpten büyük bir arzu ve tutkuyla yazıldığını, her kelimemin gidişinin ardından milyon kere kullanıldığını, gidişinin ruhumda derin yaralar bıraktığını bilmeni ve bilmeni istiyorum. Ve bu cümleleri sakince değil; tutkuyla okumanı istiyorum.

Sevgili Tarık, tarihe bakıyorum, aklım şaşıyor. Kaç yıl olmuş dünyadan gideli böyle? Ay isimleri durmadan değişmiş, yıllar bir bir artmış ve bugüne gelinmiş, hem de sensiz. Nice olaylar yaşanmış, kıyametin eşiğinden dönülmüş, bazı kıyametler kopmuş, bazı sözler söylenmiş veyahut bazı sözler hiç söylenememiş. Hem de sensiz!

Sevgili Tarık, senin için yazılan kitaplardan birinde çok sevdiğin Aliye öğretmenin cümlelerine denk geldim. İyi bir öğretmen insanın başına gelen en büyük şanstır -ben o şansa erişememiştim- Senin ruhunda da Aliye öğretmenin izlerini gördüm. Çok sevdiğin Aliye öğretmenin hatıra defterine ne güzel bir not kaleme almıştı; “Bazı şeyler vardır ki, sevgi gibi ıstırap gibi bunlar yazılamayacak kadar derin olurlar.”

Sevgili Tarık, bu acıyı derinden hissettiğim Eylül’ün on altısını hatırlıyorum. O zaman müthiş bir Eylül değildi. Yollar toz topraktı, ağaçlar sararmıştı, deniz susuyordu, yel bile değmiyordu tenime. Öyle korkunç bir sonbahardı. Hüznüm dilime vurmuş, iki kelam edememiştim. Dur durak bilmeyen bir arabanın içindeydim ve artık bir durun dedim. İçim ruhuma sığmıyor, bir durun. Arabadan indim, insanlar bir yerlere dağıldı, ben gökyüzüne yakın bir yer aradım. Koca gözlerimi göğe diktim. (Orada bir yerlerde geçiyorsun, hissediyorum, buradasın.) Adile Naşit’in söylediği meşhur repliği geldi aklıma. Tüm cümleler bitmiş, tüm kelimeler tükenmişti de sanki elimde sadece bu iki kelime kalmıştı; “Uçtu kuşum” dedim, gökyüzüne bakarak. Oysa o iki kelimede neler yatıyordu. Bir kere katiyen ölmemiştin. Bu kelime zinhar kullanılmayacaktı. Gitmiştin, özgür bir kuş gibi kanatlarını göğün ortasında alabildiğince açıp uzak iklimlere uçmuştun. Mevzubahis benim hayal gücümse muhtemelen soğuk iklimlere yol almıştın. Ve başka bir surette geri gelecektin. Neredesin diye milyon kere sorduğum sorular cevabını bulacaktı bir gün. Çocuk inadım tutmuştu… Çocuk kalmıştı ruhumun büyük bir bölümü ve gurur duyuyordum kendimle.

Çocukluğumun ilk yıllarında izlediğim Yeşilçam filmleri beni hassas ve aşka inan bir çocuk haline getirmişti. İyi insanlarla dolu bir dünyada yaşadığıma, biraz sessiz olursak dünyanın jenerik müziğini duyacağıma, dostlukların ebediyete kadar süreceğine, aşkın insan onuru gibi kutsal sayıldığına, sevgi için her türlü mücadeleye gireceğime ve asla taviz vermeyeceğime inandığım bir dönemdi. Hatta sevgili Tarık, Hülya’nın saçına papatyadan taç yaptığında koşa koşa bahçeye inip papatyalar toplamıştım. Pek tabi becerememiştim taç yapmayı. Zehra’nın evinin önüne kırmızı boya ile kocaman harflerle yazdığın “Seni seviyorum” sahnesini izleyince, bizim evin bahçesinde “buna uygun bir yer var mı?” diye parmak uçlarıma çıkarak pencereyi görmeyi çalışmıştım. Kahkahaların karıştığı “Bizim Aile” sofrasında oturmak ve sahnenin sonunda sevgiyle sana sarılmak çok istemiştim.

İstedim Tarık, çok şey istedim. İyi insanlar istedim, samimiyet istedim, değerlerime saygı istedim, hayal dünyama bulaşmasınlar istedim, durdum. Büyümek Tarık, hele ki benim büyümem çokça hayal kırıklığı getirdi bana. Yahu bir Allah’ın kulu tutup kolumdan; “Yeşilçam filmlerindeki gibi değil hayat. İnsanlar birbirini sevmiyor bile, dostluklar dahi böyle değil. Kendine gel kızım!” demedi ki! Yaşamın ortasında şaşırarak, inat ederek direndim.

Doğrusunu istersen hala inat ediyorum. Öyle bir dünya kurmak mümkün. En azından benim dünyam öyle olacak. Alabildiğince sevdiğim, sevildiğim, ebediyete dek sürecek dostluklar kurduğum, iyi insanlarla ve kahkahalarla dolu olan kocaman sofralarda yer aldığım bir dünya kuracağım. Ve sen canım Tarık, uzaklardan izleyip gülümseyeceksin. “Aferin bizim kıza” diyeceksin. Bu sefer gururdan senin gözlerin dolacak ve ben seni kalbimde hissedeceğim. Ruhumun ısınmadığı insanlara hadlerini bildireceğim. “Helal olsun bizim kıza” deyip güleceksin. Haksızlığa karşı susmayıp baş kaldıracağım. “Heyt be” diyeceksin. Kurduğum dünyaya gülen gözlerle izleyeceksin, ben de sana gülümseyeceğim ve kalbime dokunup “buradasın” diyeceğim.

Sevgili Tarık, rüzgâr kulağıma seni fısıldadı. Keyfin yerindeymiş, ne mutlu bana…

Bütün o muhteşem ışıklar o güzel yüzüne yansıyordur şimdi. Retinadan gülen gözlerin kısılıyor, gülmeyi bırakmıyorsundur hiç kuşkusuz. Mustafa Kemal Atatürk ile karşılıklı kahve içiyor, onu görmenin keyfine doyamıyorsundur eminim.

Nazım ile şiirler okuyor, bizimkilerle sofra kurup sinema sohbetleri yapıyorsunuzdur. İlhan Selçuk’a anlatacakların bitmiyordur. Vasıf Öngören ile belki de yeni bir film hazırlığındasındır. Adile abla sofralar kurup “hadi kuzucuklarım yemek hazır” diyordur, sen de Münir abiyle tavla oynuyor, Halit abiyle espriler yapıyor, Hulusi Kentmen ile yürüyüşlere çıkıyor, Ayşe ablayla sohbetler ediyorsundur. Kemal abi ile barışmış kahkahalar atıyor, siyasetten bahsedip bize bakıp iç çekiyorsunuzdur. Neşet Ertaş ve Tuncel Kurtiz ile şarkı söylüyor, Cem Karaca ve Barış Manço da size eşlik ediyordur hiç kuşkusuz. Aliye Öğretmen ile konuşuyor, yolunu aydınlattığına müteşekkir olduğunu söylüyorsundur.

Çocuklarını, sevgili Acun’u, dostlarını, Taş mektebi, öğrencilerini, sinemayı, Beyoğlu Çiçek Bardaki sohbetleri, Bodrum- Akyarları çok özlemişsindir eminim. Gündemi yine takip ediyor, fikirler üretmeye devam ediyorsundur.

Bir yerlerde varsın biliyorum. Burada bir yerlerdesin. Eminim birazdan gözlerim dolu dolu olduğu için beni paylayacaksın. “Şu gözlerinden durduk yere yaş akıtma demiyor muyum?” diyeceksin. Biliyorum, orada bizimkilerle olmaktan memnunsun. Ben çok şey biliyorum Tarık. Mühim olan bilmek değil kabullenmekmiş.

Hani Metin Akpınar bir yazısında ısrarla bir cümle söylüyor : “Birileri Tarık gibi olmalı.” Şimdi ben de yıllardır aynı yüreklilikle ve inanarak “Birileri Tarık gibi olmalı” diyorum.

Müthiş bir Eylül sabahından yazıyorum Sevgili Tarık. Sana hasret, bizimkilere sonsuz selam. Bugün dünyadan ayrılışının yedinci yılı…

Tarık Akan

Yazarın (Simay Kurtoğlu) diğer yazılarını da okuyabilirsiniz.

Korsan Edebiyat’ı instagram üzerinden de takip edebilirsiniz.

Haftalık bültenimize ücretsiz abone olup gelişmelerden haberdar olabilirsiniz.

Sait Faik zamanında; "yazmasam deli olacaktım” demiş. Ben de o vesileyle yazıyorum. Yazmak benim ben olmamı sağlayan bir unsur.

Yazarın Profili
İlginizi Çekebilir
Kapanmayan Yaralar

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yorumlar (1)

  1. 16 Eylül 2023

    Diline, kalemine sağlık Simay.Tarık’ı, o dava insanını senden okumak beni gururlandırdı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir