Evdeki
  1. Anasayfa
  2. Öykü
Trendlerdeki Yazı

Evdeki

"Bir uyusam öyle bir uyusam ki…"

0

Evdeki

Bütün gece uyuyamamışım, içimde büyük bir sıkıntı. Tık tık tık gece boyu susmayan duvardaki saate bakıyorum, daha sabahın beşi. Kalkıyorum perdemi hafifçe aralıyorum, tüm şehir derin bir uykuda, ben hariç. Uyuyamıyorum ne yaptıysam, ne denediysem olmadı. Uyku bana uğramıyor aylardır. Karşıdaki yeni başlayan inşaata bakıyorum, aylardır kazmakla meşguller daha bir çivi bile çakamadılar. Uykusuzluğum da o zaman başlamıştı hatırlıyorum. Oysaki eskiden orası Melahat teyzenin eviydi. Ne güzel erikler olurdu baharda bahçesinde, kütür kütür yerdik. “Mari siz mi geldiniz yine, yemeyin şunları daha ekşidir bekleyiverin azıcık!” der ve bizi bastonuyla kovalardı yalancıktan. Biz de korkmuş numarası yapar kaçardık ama eve girer girmez yine erik ağacının dibinde buluverirdik kendimizi. Ah Melahat teyze, ne erik ağacın kaldı geriye ne de bahçene ektiğin renk renk sakız sardunyaların… Çirkin apartmanlardan dikecekler o güzelim bahçene tüm şehri esir alan… Bir tek bizim ev kaldı apartmanların ortasında çürük diş gibi. Babam belki de ondan gitti, çarpıp kapıyı çıktı bir daha haber alamadık ondan. Tam da inşaatın başladığı gündü, uykusuzluğum o günden baki…

Annem daha uyuyordur, uyanmaz bu saatte. Kalksam kahvaltı hazırlasam… Peynir, domates çıkarsam, çayı demlesem ama bu sefer de mutfakta tıkırtı yaptım diye kızar. En iyisi ses etmeden biraz daha yatayım ama hiç de uykum yok. Tepemdeki saat bir yerlere yetişircesine tık tık tıklamakta. Ben hariç herkesin hayatı koşturmaca içinde… Benimse öylece durup beklemekte. Bu odada, çocukluğumun, ergenliğimin, genç kızlığım geçtiği bu sefil odada. Duvarlara göz gezdiriyorum, bir zamanlar posterlerle dolu olan maviye boyalı duvarlarım… Ne kavga etmiştik annemle mavi istedim diye. Neymiş efendim mavi olmazmış! Bütün ev sarıyken mavi boyayı nerden bulacakmış! Ergenliğimin deli çağı, maviye boyalı duvarlarım… Rengi solmuş, küflenmiş rutubet kokan odamda tek başımayım geçmişin hayaletleriyle beraber…

İlk bu odada kadın oldum kimselerden habersiz. İlk aşkımdı, onsuz yaşayamam zannediyordum. Annem yoktu evde, okuldan sonra ders çalışmaya geldik. Açtık kitapları, defterleri önümüze… Heyecandan yanaklarım kıpkırmızı gözüm onun dudaklarında. Nasıl kırmızı dudakları bu kadar, öpsem bir kerecik… Bakışlarını defterden alıyor şimdi dudaklarıma kaydırıyor, oradan daha aşağılara indiriyor. Göğüslerimde sabit. Yeni çıkmış tazecik memeler. Gömleğinin düğmesini açsana merak ediyorum, diyor. Açıyorum bir tane, bir tane daha diyor, dinliyorum, bir tane, bir tane daha derken tamamen çıkarıyorum gömleğimi, sutyenle kalıyorum. Annemin pazardan aldığı üç liralık penye sutyen… Onu da çıkar diyor. Çıkarıyorum. Uzanıyoruz yatağa. Hepsi sanki saniyeler içinde olup bitiyor anlamıyorum bile acıdı mı yoksa acımadı mı? O evine gidiyor hemen, ben çarşafıma bulanmış kanla kalakalıyorum odamda tek başıma duvarda posterlerim, Madonna bana göz kırpıyor sanki. Şimdi kadın oldun diyor… Çarşafı saklıyorum annem görse öldürür beni. O günden sonra okulda bir daha görmüyorum onu. Başka bir ilçeye tayinleri çıkmış sonradan öğreniyorum…

Ben geçmişin hayaletleriyle uğraşırken annem kalkmış. “Kalk kız kahvaltı hazır” diye bağırıyor her geçen gün daha da sinirli olan ses tonuyla. İkiletmeden fırlıyorum yataktan. Çayıma şeker atıyorum ve karıştırmadan erimesini izliyorum. “Koyma şu zıkkımı çayının içine, şeker ne kadar zararlıymış biliyor musun!” diyor yüzüme bakmadan. Ses etmiyorum. Onun yerine çay kaşığıyla çayımı karıştırmaya başlıyorum. Tık tık tık sesleriyle annemin sesini bastırmaya çalışıyorum. “Bugün Halime gelecek” diyor. “Kızı üniversite bitirmiş çok heyecanlı, öğretmen olmuş. Gördün mü bak baba yok başlarında, kız okudu kurtardı kendini. Seninle aynı sınıfta mıydı o?”

“Hımmm” diyorum ağzımda salatalık çiğnerken. Bir lokmacık salatalık, çiğnedikçe büyüyor ağzımda bir kilo oluyor sanki.

“Kısır yapıver sen güzel yapıyorsun, ben de poğaçayla kurabiye yaparım.”

“Ben iyi değilim uyuyamıyorum” diyorum. Dinlemiyor bile.

“Hadi kalk anca yetişiriz”

Anne beni dinlemeyi ne zaman bıraktın diye kolundan tutup sarmak istiyorum ama susuyorum. Susmayı öğreneli o kadar uzun zaman oldu ki. Bu küçük şehirde susarak yaşlandık hepimiz. Anneme bakıyorum maviye çalan yeşil gözlerine, her daim çatık kaşlarına… Hamuru yoğurmaya başlamış bile. Yanına gidip sarılmak, kokusunu içime çekmek istiyorum.

Ev doldu misafirle öğleden sonra. Halime teyze pek gururlu kızını övüp durdu geldiğinden beri. Öğretmen olmuş, tayin bekliyorlarmış. Diğerleri kafa sallayarak dinliyorlar onu, bir yandan da ağızlarına poğaça tıkıştırmakla meşguller. Burnuma naylon çorap kokusu geliyor çürümüşlükle birlikte. Annem kaş göz ediyor oturduğum yerden. Oturup durma kalk çayları tazele demek bu. Mutfağa gidiyorum çay koymak için. Salona döndüğümde muhabbet değişmiş. Nevriye teyze konuşmaya başlamış. Grubun en genci aynı zamanda en dedikoducusu… Annem, onun ağzına düşeceğine bok çukuruna düş daha iyi diyor. Dinlemek istemesem de mecburen duyuyorum konuşulanları.

Ay kız bilmiyorsunuz olanları. Şerife var ya karşı mahallede onun kızı evlendiydi ya hani, he bildim baya zenginmiş kocası öyle diyorlar, zenginmiş evet ama kızı geri yollamışlar çeyizle birlikte, vay anam, nasıl olmuş, kız kimden öğrendin, sen de az değilsin Nevriye, daha yeni evlenmediler mi ayol, durun kız dinleyin hele, Şerife’nin kızı meğer kız değilmiş, gerçek ortaya çıkınca yollamışlar geri, vay anam babam, dağlara taşlara, tövbe tövbe.

Hepsi birden bir yandan poğaçaları ağzına tıkıştırırken diğer yandan cıkcıklamakla meşgul şimdi. İğreniyorum o an hepsinden. Bu evden, bu mahalleden, bu şehirden, bu insanlardan iğreniyorum. Bir uyusam, öyle bir uyusam ki bir daha uyanmasam diyorum içimden ama uyuyamıyorum ki…

“Sen ne zaman evlenecen kız” diye atılıyor Nevriye teyze. Ağzımı açmadan annem atlıyor hemen benim yerime. “Aman hiç kimseyi beğenmiyor ki yok mu kız sende tanıdık şöyle boylu poslu zengin biri?”

“İstediğin o olsun ablam sen yeter ki iste.”

Hepsi aynı anda gülmeye başlıyor şimdi. Kahkahalarla gülüyorlar; bense ağzımda kekremsi bir tat, burnumda naylon çorap kalmış kokusu öylece duruyorum.

Akşam yemekte öğleden kalma kısırla poğaçaları yiyoruz tek kelime etmeden. Hep böyle mi yerdik yemekleri sessizce, hatırlamıyorum. Babam gideli bir asır oldu sanki ama daha iki ay olmuş, annem saymış günleri. Bulaşıkları yıkıyorum yemek sonrası, annem televizyon başına geçiyor. En sevdiği dizisi varmış bu akşam. Bense odama geçiyorum perdeyi kapatırken karşıdaki inşaata bakıyorum daha bir milim yol kaydedememişler, hâlâ kazıyorlar. Kapatıyorum perdeleri. Uzanıyorum yatağa, tepemde saat tık tık tık ediyor. Belki uyurum bu gece diyorum ama hiç uykum yok. Bir uyusam öyle bir uyusam ki…

Evdeki

Yazarın (Zeyno) diğer yazılarına da göz atabilirsiniz.

Korsan Edebiyat’ı instagram üzerinden de takip edebilirsiniz.

– Evdeki

İlginizi Çekebilir
Sadece Kazaydı

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir