Merhaba Füruğ
  1. Anasayfa
  2. Deneme
Trendlerdeki Yazı

Merhaba Füruğ

Tepeden tırnağa yetenekten, cesaretten oluşan, kocaman gözlerinde dönemin yaşanan korkunç olaylarının bıraktığı ürkeklikle dünyaya bakan ve meydan okuyan, mücadeleci, öncü ruhunun hemen yanında kırılmaktan harap olan kalbi ve ülkesine sığdıramadıkları küçük bedenin sahibi Füruğ…

0

Merhaba Füruğ

Seni anlatmalara, okumalara doyamadım, doyamıyorum Füruğ. Kıymetini bilecek olan insanlar seni okusun diye kitaplarını hediye ediyorum. Seni armağan etmek istiyorum doğan güne ve kaybolan aya.

Tepeden tırnağa yetenekten, cesaretten oluşan, kocaman gözlerinde dönemin yaşanan korkunç olaylarının bıraktığı ürkeklikle dünyaya bakan ve meydan okuyan, mücadeleci, öncü ruhunun hemen yanında kırılmaktan harap olan kalbi ve ülkesine sığdıramadıkları küçük bedenin sahibi Füruğ…

1935 yılında muhafazakâr bir aile ve dini açıdan oldukça katı bir toplumda bir kız çocuğu olarak dünyaya gözlerini açtı. İmkansızlıklarla dolu ülkesinde, imkansız şiirler yazan ve imkansız diye tanımlanan düşlerde kaybolan bir genç kadına dönüştü. Kısacık yaşamına acıyı, kederi, sevgiyi, mücadeleyi sığdırdı. Boşanmayla sonuçlanan evliliğinin ardından çocuğunu bir daha göremedi. Zira İran yasalarında boşanan kadına çocuk verilmezdi. Çocuğunu göremiyor, aşkını yaşayamıyor, şiirleri yasaklanıyor, kadın olduğu için eziyetlere maruz kalıyordu. Füruğ doğduğu topraklarda sırf cinsiyeti yüzünden yargılanıyordu. Söylediği sözlerin,  yazdığı dizelerin ne manaya geldiğini dahi anlamayı reddediyorlardı. Çıkan kadın sesine, kadın elinin yazdığı şiirlere karşıydı toplumu. Kadına düşmanlardı… Özellikle ayakları yere sağlam basan kadınları gördükçe, o ayakları falakaya yatırıyorlardı. Kadının varlığına katlanamayan zihniyet kadınları görmezden geliyor, onlara toplumda yer vermek yerine evlerinde kalmaya zorluyor, üretmelerini istemiyor, düşünmelerini istemiyordu.

Çocukluğundan itibaren toplumun kendisine biçtiği rolleri benimsemek yerine özgürlüğe, bağımsızlığa dikmişti gözünü Füruğ. Şiiri toplumun üzerinde kurmaya çalıştığı baskıya, zulme bir başkaldırı olarak kullandı. Kalemi kağıda saplarcasına varlığını savundu. Hırçın duygularını yazarak ehlileştiren, dönemin yazarlarının sığ düşüncelerinden kurtulmuş tamamıyla duygularıyla harmanlanmış şiirsel bir bakış açısıyla kaleme aldı. Yalnızca bir şair değildi. Ruhu ahenkle dizilmiş, bedeni yetenek ile örülmüştü. Füruğ; şairlik, yazarlık ve gazete editörlüğü yapıyor, tiyatro oyunculuğu, sinema oyunculuğu, senaristlik, kameramanlık, yönetmen yardımcılığı, dublaj, montaj ve yaratıcı film editörlüğü yapıyor ve resimde kendini geliştiriyordu. Yaptığı onlarca yetenekli işe rağmen Füruğ kadın olmanın cezasını toplumun her alanında çekiyordu. Kısacık yaşamında yazdıkları, düşündükleri ve hissettikleri  yüzünden halkın kin ve nefretini kazanmış, dönemin şahını öfkelendirmişti. Şiirleri, klasik şiire alışmış İranlı okuyucular tarafından ahlaksız şiirler olarak kabul edilmişti ve sert bir şekilde yargılanmıştı. Oysa Füruğ yalnızca şiirini icra etmeye çalışıyordu. Erkek bir şair dilediği gibi kağıdın üzerinde tepinirken; kadın bir şair olarak Füruğ, kağıdın üstünde dans etmeye çalışıyordu tüm yasaklara rağmen…

Füruğ’un kadın kimliğinden ve kadının özgürlüğünden şiirlerinde bahsetmesi başlıca bir devrimdi. Bedenin hazzı ve dönemin eril zihniyetinin dayatmaları, şiirlerine bambaşka bir boyut kazandırdı. Füruğ’un şiiri, İran toplumunda özellikle tutku ve cinsellik konularında tüm yasakları aştığı için halk tarafından bir olay olarak kabul edildi. Dizginlenemeyen kadınsı duygularını serbest bıraktı. O dönemler İran kadınları, kadınsı duygularını ifade etmeye cesaret edemiyordu. Fakat Füruğ’un şiirlerinde yarattığı kadın; çarşaf ve peçeden kurtulan ve aile sorunlarının dışında bir dünyaya göz diken, asi ve acı çeken bir kadındı. O sevgiliyi, sevişmeyi, tabii tutkuları bütün çıplaklığıyla ve erotik imgelerle anlatıyordu. Dış dünyadaki sosyal değerlere, toplumun geleneksel yapısına ve törelerine aldırmadan bir kadın olarak gençlik dönemindeki durumunu ve duygularını dilediği gibi tasvir ediyordu. Tüm ahlaki değerleri çiğneyen ve arzuyu açıkça ifade eden ve aslında o zamana kadar kadın şairlerin şiirlerinde görülmeyen yeni bir temaydı bu. Amacı; duyguların, hislerin ve arzuların yalnızca tek bir cinsiyete ait olmadığını, bir kadının bu duyguları istemesi ve hissetmesinin ayıplanmaması gerektiği ve insan bedenine, ruhuna saygı duyulmasıydı. Şiirde kadına verilen değerin gerçekte de kendini bulmasını umuyordu. Aşkını, sevgisini dolu dizgin yazmak, yaşamak istiyordu. Füruğ sanat anlayışı ve düşünce dünyasıyla dönemindeki sanatçılardan oldukça farklıydı.

Sakin ve huzurlu bir hayatın hayalini kuruyordu. Arzuları ve duyguları tek bir cinsiyete aitmiş gibi imgeleyen erkek egemen eril zihniyetten kurtulmuş, kadınlığın ve arzuların gizlenmediği, gölgelenmediği, ve cinsiyeti yüzünden geride bırakılmak yerine yazdıklarının konuşulduğu, aşkını dilediği gibi yaşadığı, duygularını dilediği gibi tasvir ettiği bir hayat diliyordu.

Bir keresinde şöyle yazmıştı Füruğ : “Bu dünya sizi öperek boğmaya çalışan erkeklerle dolu.

Mutlu, sakin ve daha az endişeli bir hayat hayali kuran kadınlara…

Bir gün buluşmak dileğiyle…

Yazarın (Simay Kurtoğlu) diğer yazılarını da okuyabilirsiniz.

Korsan Edebiyat’ı instagram üzerinden de takip edebilirsiniz.

Haftalık bültenimize ücretsiz abone olup gelişmelerden haberdar olabilirsiniz.

– Merhaba Füruğ

Sait Faik zamanında; "yazmasam deli olacaktım” demiş. Ben de o vesileyle yazıyorum. Yazmak benim ben olmamı sağlayan bir unsur.

Yazarın Profili
İlginizi Çekebilir

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir