Dedektif Mualla
  1. Anasayfa
  2. Öykü
Trendlerdeki Yazı

Dedektif Mualla

0

Dedektif Mualla

“Sessizlik sıkıcı olabilir. Herkes sessizliğin nasıl da dışlayıcı, rahatsız ve kimi zamanlar korkutucu bir hale gelebileceğini tecrübe etmiştir. Ya da diğer zamanlarda yalnızlığa dair bir işarettir. Veya keder. Sonrasındaki sessizlik ağırdır.” Artık tutamayacak kadar cansız kalan kollarının arasından düşen kitabın açık kalan sayfasının son paragrafıydı. Aklına kazınmış olduğunu fark ederek işine devam etti Dedektif Mualla. Fakat sanki kafasının içinde takılı kalan bir plak vardı. Cılız sesli bir solistin tekrar edişiyle devam ediyor ve işini zorlaştırıyordu. Zaten son birkaç haftadır Mualla hayatını, hayatındaki yalnızlığı ve yanlışları sorguluyordu; bu da tam üstüne gelmişti. Dağınık, çürümeye yüz tutmuş bir bedenin yaydığı koku ile sarınan toz içindeki odada nefes alması giderek zorlaşıyor hatta bu kargaşa başını döndürüyordu. Her gece yalnızlığına içtikten sonra, “Sen dön dünya ben izlerim” dediğini hatırladı bir an ve izlemek yerine dünyanın dönüşüne katıldığını fark etti. Ufak bir tebessümle başlayan sinir bozukluğu kahkahası ile terk etti olay yerini. Birkaç direktif vererek uzaklaştı oradan.

Hava kararmak üzereydi, mevsimin getirdiği soğuk hava rüzgârla buluşunca hafif bir titremeye sebep oluyordu. Mualla öyle zayıf, güçsüz bir kadın değildi. Kanlı canlı iri bir bedene, geniş omuzlara ve uzunca bir boya sahipti. Siyah uzun saçları, yuvarlak yüz hatlarını örtsün istediği için asla toplu olmazdı. Bu yüzden de rüzgârla uçuşurlar ve yemyeşil gözlerini kapatırlardı. Bu duruma çözümü kendince, saçlarını atkısının arasına sarmakla bulmuştu. Alımlı bir kadındı Mualla ve de akıllı hem de oldukça sivri ve ince bir akıl… Kendine hayran olan insanlar olmasından hiç hoşlanmazdı. O zamanlarda adının anlamını yerinde kullanır ve o yüksek onurlu bakışları ile etrafına bakar sakince yaşamaya devam ederdi olduğu ortamda. Kitap okumayı sever ama asla okuyamazdı. Evinde yüzlerce kitap vardı bu sefer okuyacağım diyerek alıp birkaç sayfa sonra bir kenara bıraktığı. Mualla’yı anlamak onun kitap okuyamadığını anlaması kadar güçtü. Ve bu güçlükle baş eden birkaç insanın yanına gitmeye çalışıyordu. İçinden koşmak geliyordu hatta. Çünkü kafasında sürekli “Sessizlik sıkıcı olabilir. Herkes sessizliğin nasıl da dışlayıcı, rahatsız ve kimi zamanlar korkutucu bir hale gelebileceğini tecrübe etmiştir. Ya da diğer zamanlarda yalnızlığa dair bir işarettir. Veya keder. Sonrasındaki sessizlik ağırdır.” diyen tiz bir ses vardı. Aynı zamanda da iç sesi vardı asla susmayan. Sanki kafasındaki solist ve iç sesi kavga ediyordu.

Caddenin orta yerinde, gideceği yere çok az kalmışken durdu, derin bir nefes aldı ve çantasından sigarasını çıkararak yine derin bir nefesle çekti dumanını. Hemen yanındaki binanın duvarına yaslandı, kendini insanlardan, hayatın akışından soyutlamış gibi hissederek gelip geçen insanları izlemeye başladı. O sırada telefonu çaldı fakat asla umursamıyordu. Zamanı kendi tarafında durdurduğunu ve akışını izlediğini hissedişinin keyfini sigarası bitene kadar çıkarmak istemişti. Mola vermek gibiydi.

İnsanlar tek başına, ailece ya da tanıdık kalabalık şeklinde geçiyorlardı önünden. Bazı insanlar takılıyordu gözüne; tek başınaymış gibi görünen ama içinde taşıdıkları ile yürüyen. Ne kadar da ona benziyordular. Muallanın içi tıpkı sabah çürümeye yüz tutan bedenler gibi bedenlerle, ruhlarla doluydu. “Yalnızlığımın mezarlığı” diyordu hatta içinde taşıdığı bu bedenlere. Onlar hayal kırıklığına, kalp yarasına, güven duvarının yerle bir olmasına ve sonunda da böyle soğuk bir nefes gibi durmasına sebep olmuşlardı. Yalnız kalmak dünyanın en güzel şeyi demekten nefret ediyordu ve sessizlikten de. Tıpkı aklında sürekli tekrar eden o paragrafta yazılan gibi kendini dışlanmış, rahatsız edici ve en çok da korkutucu hissediyordu. Fakat yine de içindeki mezarlığa yeni bir defin eklememek için bunu devam ettiriyordu.

Yanına gitmek için can attığı o birkaç insanın arasında bile bazen sessizce oturur, sadece onları izlerdi. Onların sesleri, onların varoluşları onun için yeterliydi. Mesleğini seviyor olsa da insanların bir gün yaka fotoğrafından ibaret olacağı ile yüz yüze olması onu bu yalnızlıktan korkuttuğu için o birkaç insana tutunuyor ve onların da yaka fotoğrafından ibaret olmamaları için dua ediyordu. İnanışı tartışılacak düzeyde var ile yok arasında olsa da elinde olmayacak her şeyde dua etmeyi seçerdi. Sonuçta elinden gelen tek şey dua etmekti o noktada.

Mualla sigarasından son nefesini de çektikten sonra rüzgâra karıştırdı dumanı. Bu hayat akışından sıyrılma hali, kendi ve korkuları ile yüzleşmesine sebep olmuştu ve bu yüzleşme de çok sesli koro gibi kavgayı yatıştırmaya başlamıştı. Şimdi bu durgunluğu bir kenara bırakıp eninde sonunda bir gün yaka fotoğrafı olacağını bildiği insanlarının yanına gitme zamanıydı. Kim bilir belki de ilk yaka fotoğrafı o olacaktı. Sonrasındaki sessizliğin ağır olacağı yaka fotoğrafı…

Dedektif Mualla

Yazarın (Venüsyalı Biri) diğer yazılarına da göz atabilirsiniz.

Korsan Edebiyat’ı instagram üzerinden de takip edebilirsiniz.

– Dedektif Mualla

Bence sadece yaşamalıyız ama nasıl? Yaşamaktan başka gaye değil de nasıl yaşamak lazım diye çok sorum var ölmeden bir kaçına cevap bulmak dileğiyle günleri geçiriyorum.

Yazarın Profili
İlginizi Çekebilir
bademler

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir