Kendine Ait Bir Oda
  1. Anasayfa
  2. Öykü
Trendlerdeki Yazı

Kendine Ait Bir Oda

"Yeni bir hayat başlıyor önümde..."

0

Kendine Ait Bir Oda

Birdenbire bulmuştum bu evi ve görmeye gelmiştim işte. Zile bastım ürkekçe, kapı açıldı. Kimsenin beni bulamayacağı noktayı bulana kadar koşma arzusundaydım. Mutfaktan çıkıp elinde tuttuğu havluyla uzanarak kapıyı sonuna kadar açtı ve hoş geldiniz dedi.

“Geçin içeri, ben de yemekleri hazır etmek üzereydim.” Kızarmış patates, köfte, yeni demlenmiş çay kokusu birbirine karışmıştı. Ürkekçe eve doğru ilk adımımı attım. Duyduğum tüm iştah açıcı kokular beni çağırıyordu ama bir yandan da kaçıp gitmek istiyordum.

Ayakkabılarımı çıkardım ve kapının hemen yanında duran iki sıra raftan alttakine, bir çift pembe, rugan, üstü fiyonklu sandaletin yanına koydum. Küçük bir kızı vardı demek ki. Evin içindeki tek renk sanki bu sandaletlerde var, ortamı kaplayan kasvet havasını dağıtan tek obje ama bütünle alabildiğince uyumsuz. Beni bekliyordu, o önde ben arkada yürümeye başladık. Uzun bir koridordan geçtik. Duvarlar ıslaktı, bazı yerleri kabarmış, kesif bir küf kokusu burnuma çalındı. Nefes almakta zorlandım. Yine içimden yükselen kaçma isteğine boyun eğerek ilerledim. Mutfağa yöneldik birlikte. Ortaya çekilmiş plastik beyaz masanın yer yer yağ lekeleriyle kaplı kirli örtüsünün üstünde dört tane tabak duruyordu. Yanlarında ise bir çatal ve bir kaşık. Bıçak ise yoktu. Ekmekler ise dilimlenmiş plastik kenarından mavi, çiçekli bir şerit geçen plastik bir sepetin içine konmuştu. Aç mısın diye sormadan tabağıma koyduğu köfte ve patatesi uzattı. Üstüne de yaptığı domates sosundan koydu.

“Sen öğrencisin, yemek buldun mu itiraz etmeden ye” dedi sofranın başında tereddütle oturduğumu görünce. Okul bitmişti aslında geçen yıl ama bu şehirden bir türlü ayrılmayınca yüksek lisansa başlamıştım. Yeni iş bulunca da kaldığım sekiz kişilik odadan taşınmaya karar verdim. Onun meraklı bakışlarla ayakta beklediğini görünce çatalımın kenarıyla köfteyi keserek ağzıma attım. Tadı da kokusu kadar güzeldi doğrusu, sos da çok lezzetliydi.

“Elinize sağlık” dedim. Yüzünde mahcup bir gülümsemeyle afiyet olsun diyerek beni mutfakta tek başıma bıraktı. Sessizce yemeğimi yerken camdan evlerin yanan ışıkları gözüküyordu. Evlerine, akşam yemeğine yetişmek için acele eden insanları görüyordum. Ne kadar tanıdık hepsi ama bir yandan da yabancı bir his.  Mutfağa geri geliyor bu sefer yanında iki çocukla beraber. Sessizce masaya oturuyorlar. Bakışları solgun, zayıf, çelimsiz çocuklar bunlar. Önlerine konan yemeği itiraz etmeden yemeye başladılar. Ödevinizi yaptınız mı diye soruyor, kafalarını sallıyor her ikisi de.

“Hazırsanız gidelim mi?” diyor. Bense çocuklara dalmışım.

“Hazırım, hadi gidelim.” O önde ben arkada yürümeye başladık. Uzunca bir koridoru geçip karanlık bir odaya geçtik. Odada pencere olmaması dikkatimi çekiyor. Sarı, solgun bir ışık aydınlatmaya çalışsa da bu konuda pek başarılı olduğu söylenemez. Duvarların solmuş, kat kat aşınmış boyaları çarptı gözüme. En üstte yeşil, altında pembe, bir duvarda ise üstünde küçük halkalar olan duvar kağıdı. Duvarın dibinde iki kafes görmemle irkiliyorum. İki kafes, içlerinde iki fare. Biri gürbüz, sağlam diğeri sıska. Her ikisi de sarı, kirli bir çemberin içinde dönüp duruyorlardı.

“Çocuklar için aldık, odaklanmalarına yardımcı oluyor” diyor mahcubiyetle karışık bir ses tonuyla. “Siz bu odada kalacaksınız, merak etmeyin fareleri alırım ben siz taşınmadan. Biraz küçük ama idare eder. Bizim de paraya ihtiyacımız olmasa. Evde erkek olmayınca işte mecbur kaldım..” cümlenin devamını getiremiyor ama ben anlıyorum. Söylenmemiş sözler her yerine sinmiş bu evin. Çektikleri yoksulluk çocukların gözlerinden, bakışlarından okunuyor, merak etmeyin ben de sizden biriyim aynı çukurdayız demek istiyorum ama susuyorum.

“Duvarları beraber boyarız isterseniz.” Yüzüne yayılan gülümsemeyle ikimiz de gevşiyoruz. “Tuvalet, banyo koridorun sonunda. Yatak ve dolap ise yarın gelecek. Sipariş verdik ama yetişmedi.” Teşekkür ediyorum. Oda küçük ama alışırım diyorum kendime, sen nelere alışmadın ki. Ne zaman taşınacağımı sordu. Günlerden salı, cumaya kadar kaldığım odanın parasını peşin ödedim, geri alamam. Cuma diyorum o zamana kadar burayı adam ederiz.

Beni çıkışa doğru götürdü, kapının yanında duran anahtarlığı uzattı çıkarken. Elimde tutuyorum bir süre, sıcaklığını hissediyorum avucumda. Artık buz gibi bir odayı sekiz kişiyle paylaşmama gerek yok. Kafamı sokacak bir evim var. Sokağa dalıyorum, kalabalığın arasına karışıyorum. Elimde sıkıca tuttuğum anahtar, sırtım dik, yüzümde gülümseme. Artık kendime ait bir odam var. İnsanlar gelip geçerken gülümsüyorum onlara, şaşkınlıkla bakıyorlar suratıma aldırmıyorum. Yeni bir hayat başlıyor önümde…

Kendine Ait Bir Oda

Yazarın (Zeyno) diğer yazılarına da göz atabilirsiniz.

Korsan Edebiyat’ı instagram üzerinden de takip edebilirsiniz.

Haftalık bültenimize ücretsiz abone olup gelişmelerden haberdar olabilirsiniz.

– Kendine Ait Bir Oda

İlginizi Çekebilir
Çocuk Gözlerden

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir