Beyaz Sabun
  1. Anasayfa
  2. Öykü

Beyaz Sabun

Yazan: Gorkemy

0

Beyaz Sabun

Nezihe çocuğu yatağın ortasına koydu ve gitti. Aslında hep böyle yapardı. Çok deli yatıyor aman düşmesin derdi. Etrafına kırlentler dizer, olur ha dönmeye kalkarsa yere düşmesin diye, kendince önlemini alırdı. Sonra da odanın öbür ucuna geçer, bir süre öylece yatağını izler ve sonuçtan memnun yanı başına otururdu. Gürhan’ın ateşi dün gece kırkı bulduğunda Nezihe mutfakta bir yandan sirkeli suya mendiller batırıp çıkarıyor, bir yandan da bana komut veriyordu.
‘’Şurubu iyi çalkala ben gelmeden de verme!’’

Evvelden beri huyumdur, aspirin bile olsa prospektüsü okurum. Yine okuyordum ki telaşla buruşturup kül tablasına attım ve şurubu, kaşığı hazırlayıp oğlanın başucunda dikildim. İçeri rüzgarıyla girdi yine. Nasıl yapardı hala bilmem ama hep serinlik getirirdi girdiği odaya. Sabun kokulu bir serinlik…

Yarım saat kadar sonra sirkeli bezlerden mi, şurubun etkisiyle mi bilmem, Gürhan sonunda uykuya daldı. Ben de balkona çıkıp bir sigara yaktım. Karşı apartmanın beşinci katında serili çamaşırlara ve üst katındaki çirkin balkona baktım. Mutfak daha geniş olsun diye balkonu pimapenle kapatmak modası nerden peydah olduysa oraya sövdüm. Genişlik, rahatlık, açık havadan daha kıymetli hale geldiği için belki de böyleydi şimdi hayat. Belki bundan açıkhava sinemalarının, çay bahçelerinin yerine dev AVM’ler seviliyordu. Bence o dev AVM’ler de, balkonları pimapenle kapatıp mutfağa katan dayıların fikriydi. Ben böyle derin düşüncelere dalmışken sabun kokulu rüzgarın tıkırtısını duydum. Keşke evlendiğimiz yaz olduğu gibi birer kahve yapıp yanıma otursa, dizleri dizlerime değse de sigaralarımızın dumanı külü birbirine karışsa. Gelmez biliyorum. Geleceği de yok. Beyaz bir gölgeye takıldı gözüm gecenin karanlığında ve derken o beyaz gölgenin sürülerce üstümden uçuşunu seyrettim hayranlıkla. Sanki hemen her gece o uçuşa denk gelmiyormuşum gibi baktım. Martılar dakik hayvanlar diyebilseydim, bu gece uçuşunun simsiyah gökyüzünde nasıl kar taneleri gibi büyülü birkaç saniye yarattığından bahsedip bir sigara daha yaksaydım bu kez keyifle. Yalnızlığın en tatsız yanı da bu değil miydi zaten? İçinden geçen yüzlerce güzel cümlenin vücudundan bir yolunu bulup da kendini tahliye edemeyişi, o mukaddes anları seninle paylaşan her kimse onu güldüremeyişi, düşündüremeyişi… Mesele, ikinci sigarayı öylesine yakmamak yahut denizi olmayan muhitteki martı sürüsünün esbab-ı mucibesini konuşabilmek belki.

Dirseğimi kaşımak için kaldırdığım kolum kül tablasını devirince sabun kokulu rüzgar sert esti ve bana biraz bağırdı. Bu saatte sigara içecek bok mu var suali ile girizgah yaptığı ve dikkatsizliğim, pasaklılığım, sorumsuzluğumla süren konuşmasını, aldığım düşük maaş, alamadığım büyük mutfaklı ev ile bambaşka bir yere götüren sabun kokulu Nezihem’in final cümlesi de ‘’- Gürhan’ın veli toplantısına giderken giyeceklerini sandalyeye astım. Başka bir şey giyme, çocuğu da öğretmenlerine karşı mahcup etme fena olur’’ oldu. Hızla olay mahallini terk etti, ışığı söndürdü ve gitti. Bildiklerim bunlar. Bilmediğim ve neredeyse emin olduğum şey ise yatak odasında bir müddet boş boş oturduktan sonra pijamasını giyip, su içip yatağa girdiğidir. Başucunda aylardır aynı kitap. Bir türlü bitiremedi. Belki ona da boş boş bakıp yine eli gitmeyerek uyumaya çalışacak. Oysa okusa da konuşsak. Hayal! Ne çok severim Sabahattin Ali’yi. Ben hediye etmiştim geçen yaz. Önsöz bölümüne adını yazmıştım süslü harflerle; ‘’ Nezihem’e.. Ömer karakterine fazladan dikkat et bakalım. Bitince konuşmak isterim.-gülen yüz-. ‘’ Hep böyle sağa sola minik notlar yazardım okurken yüzünde beliren o taze gülümsemeyi görebilmek için. Oysa anısını sakladığım hayatımız çoktan bitmiş. Üzerinden bir yazdan da fazlası geçmiş hem.
Ertesi sabah erkenden kalkıp ocağa çayı koydum, evyeye kahvaltılıkları çıkardım, domatesleri küçük küçük doğrayıp zeytinyağı döktüm. Öyle severdi. Sabah simidine yetişip sıcacık, gevrek dört tane, yanına da üçgen peynir aldım. Geceden dediği gibi, ütüsüne özenildiği her halinden belli mavi gömleğim, bej rengi keten pantolonum ve hatta çoraplarım sandalyeye güzelce yerleştirilmişti. Biliyordum ‘düzgün bir baba’ görüntüsü için verilen bir çabaydı bu ama içimi sevgiyle, minnetle doldurdu. O gazla da sofrayı, bir çeşit teşekkür gibi kurdum işte. Gürhan simitlerin kokusuna sofraya koşunca, Nezihe de yanı başıma oturdu. Ölmek üzere olan adamın son arzusu gibi geldi oturuşu. Gelişi ve poposunu sandalyeye koyuşu arasında esen sabun kokulu rüzgarı da içimi saçma sapan umutlarla doldurdu ve veli toplantısından döndüğümde ikisine de sürpriz yapmaya, daha önce gitmediğimiz bir yer düşünüp, gerekirse sorup soruşturup yemeğe çıkarmaya karar verdim. Toplantıya daha iki saat vardı. Duş alıp giyinmeden önce sofradan birkaç parça şeyi mutfağa taşıdım ve sanki yıllardır hoşlandığı kıza açılamayan liseli, elleri terleyen bir oğlan gibi ‘’ birer kahve yap da içelim’’ deyiverdim. Yüzüme baktı, ellerini kuruladı, sokakta bir köpek boğuk boğuk havladı, Gürhan’ın doğduğu sene aldığımız mutfak saatinin saniyesi üç adım attı ve Nezihe dolaptan cezveyi çıkardı. Basit hayatların aldığı ‘derin nefesler’ de işte böyle basit oluyor. Bir cezveyle çekiliveriyor. Kahvemizi içerken sigara ikram ettim, geri çevirdi. Artık tek tük de içmeyecekmiş, oğlana kötü örnek olurmuş. Yahu dedim babam ağzına sürmezdi, ben liseden beri içiyorum, abartmıyor musun? Ben zaten yeterince kötü örnekmişim…
Pantolonuma kahve damlattım, panikle ıslak bezi kaptığı gibi söylene söylene sildi. Geç kalacaksın deyince apar topar çıktım. Ayakkabılarımı da silmiş. İçlendim elbet. Hürmet görmek için onun önemsediği insanların içine çıkmam gerekiyormuş. Onun verdiğini giymem, git dediği yere gitmem belki de.
Eve dönerken aradım, hazırlansınlar diye.
‘’Toplantıda tanıştığım bir veli burada yeni açılan otelin şef garsonuymuş. Öve öve bitiremedi aşçılarının yemeklerini. Orada yiyelim bugün ha olmaz mı?’’ dedim.
‘’Ne gerek var’’ dedi
‘’İçimden geldi, hem Gürhan’a da moral olur, sana da. ‘’
‘’Taze fasulye yaptım. Yanına da pilav pişiyor şimdi, başka zaman. Gelirken ekmek al’’ dedi ve oturum kapandı.

Omuzlarım düşük, yere baka baka girdim eve. İlaç saati geçmesin diye yemeği yemişler. Balkon masasında bir tabak fasulye, yanında pilav, bir şişe de su. ‘’İnsan yanına salata ya da cacık bari yapar’’ derdim başka zaman olsa. Gözlerimin içine baksa mesela, ekmeği uzatırken dünya mis gibi bir kalıp beyaz sabun gibi koksa.

Sitemizdeki diğer öykülere de göz atabilirsiniz.

Bizleri instagram üzerinden de takip edebilirsiniz.

Beyaz Sabun

İlginizi Çekebilir
Takıntı

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir