Vakit Geldi
  1. Anasayfa
  2. Öykü
Trendlerdeki Yazı

Vakit Geldi

"Tütün tabakan hiç bırakmadığın bir yerde duruyor, içinde ertesi gün içeceğin sigara sarılı ama o sigara senin dudaklarında değil. Çakmağın nerede? Yine hiç bırakmayacağın bir yerde... Kim dokunuyor senin eşyalarına?"

0

Vakit Geldi

Kar tanelerinin hiçbiri birbirine benzemiyormuş… Görüyor musun sevgili, öğrenmenin yaşı yok. Bugün bunu öğrendim ve sana anlatmak istedim. En azından benim sesimden bir söz senin kulağına denk gelirdi bu yeryüzünde. 19 yıl oldu, benim sesimden senin kulağına denk gelmeyen bir yığın sözle, hiç bilmediğim bir bahçede oturuyorum. Düşünüyorum, bolca düşünecek zaman var burada, hiçbir şeyi unutmadım. Unutmamak da kötüymüş. Bedenim yoruldu fakat aklım eskisinden de iyi.

Vakit geldi, hissediyorum. Haziran’da ölmek zor diye bir şiire denk geldim. Zordu dedim içimden, anılara daldım sonra… Kadın olmak zor, abla olmak zor, anne olmak zor, anneanne olmak zor, babaanne olmak zor, sevdiğini uğurlamak zor… Daha zoru ne biliyor musun? Acıyı dilediğin gibi yaşayamamak… Ben ablaydım, ben anneydim, ben anneanneydim ben babaanneydim ama aynı zamanda âşık bir kadındım. Kimin umurundaydı? Kimsenin!

Gittiğin Haziran’ı hatırlıyorum. Hayatta tüm servetimiz evimize gelmişti; çocuklar, torunlar, damatlar, gelinler, kardeşlerin, kardeşlerim… Herkes, her şey oradaydı; sen aksi gibi yoktun. Kırmızı ahizeli telefonun üzerinde duran dantel bile yerinden hiç oynamamıştı ama sen yoktun. Küçük gri-siyah sehpalar oradan oraya savruluyordu ama sen yoktun. Eve bir yığın insan geliyor, gidiyor; hay aksi hiçbiri sen değilsin. Birazdan balkona çıkacağım, sen orada bacak bacak üstüne atmışsın sigara içiyorsun ya da gazete okurken küfürler savuruyorsun ya da eve girmeye çalışan kedilere dışarıyı gösteriyorsun. Bulmacaların her zamanki gibi yanında tabii… Ama balkonda yoksun. Bugün kimse de gazete almamış, dünden kalan bulmacanın yarısı boş… Oysa sen sevmezdin yarım bırakmayı, kediler bugün hiç uğramadı, tütün tabakan hiç bırakmadığın bir yerde duruyor, içinde ertesi gün içeceğin sigara sarılı ama o sigara senin dudaklarında değil. Çakmağın nerede? Yine hiç bırakmayacağın bir yerde… Kim dokunuyor senin eşyalarına?

Haziran, ama nasıl soğuk bir haziran bu… Ben ömrümde böyle soğuk Haziran görmedim!

Sokak aynı, sokağın solundaki bakkal aynı, yolun sonundaki fırın aynı ve ekmek çıkarıyor. Hiçbir şey olmamış gibi utanmadan ekmek çıkarıyor ama oldu, bir şey oldu. Yer yerinden oynuyor. Dünyam yıkılıyor benim. Sesleri duyuyorum. Ben aynı değilim, gökyüzü çekilmiş üzerimden, kuşlara uçma yasağı gelmiş, en güzel çiçek dün açmış bugün solmuş… Ama ben bir ablayım, ben bir anneyim, ben bir anneanneyim, ben bir babaanneyim, güçlü durmam lazım, -durdum- hem yaşım da çok, böyle romantik cümleler benim neyime? Fakat Allah kahretsin hissediyorum. Kelimenin tam anlamıyla ne yeryüzüm kaldı benim, ne gökyüzüm… Evim olan adam ellerimin arasından alındı; alındı da ağzımı açıp tek bir şey diyemedim. Ben anneyim güçlü durmam lazım ama hissediyorum biri ruhumu ilmek ilmek söküyor sanki. Sen gitmedin de benden yırtıldın sanki. Ruhum sancıyor. Hissediyorum.

Çocuklarımız da artık aynı olmayacak, torunlar küçük belki seni hatırlamayacaklar… Belki bizim birbirimizi ne kadar çok sevdiğimizi bilmeyecekler… Biz belki silineceğiz hafızalarından… Belki benim eşyalarımı dağıtacaklar… Belki bu evi, anılarımızı satacaklar… Belki kendi doğdukları evi yakıp yıkacaklar, bana aldığın küpeleri öylesine bir kuyumcuya verecekler… Fotoğraflarımızı saklamaya değer bile görmeyecekler… Belki kardeş olduklarını unutacaklar… Artık kimse eskisi gibi olmayacak. Senden sonra başlayan değişim benden sonra şiddetlenecek. Bizi silmeye çalışacaklar sevgilim. Ama biz varız, var olduk, sevdik, sevildik.

Vakit geldi hissediyorum. Mahalleye taşındığın ilk gün geldi şimdi de aklıma. Dalyan gibi delikanlıydın, hoyrat, mahzun… O gün bir şeyler değişeceğini anladım. Bilirsin rüyalarım, hislerim hep çıkar. Ne kadındım ama… Şimdiyse eskisi gibi değilim. Eskisi gibi olmadığım için buradayım işte. Neyse, babam kiracılar geldi dedi ve bir hayat böyle başladı. Bir çift büyük kahverengi göz değdi göz bebeklerime. Pencerelerimiz karşılıklı, sen bana en güzel besteni çalıyorsun, ben tutup mani okuyorum ve sevgimizin karşılıklı olduğunu anlıyoruz. Hem de zor yıllarda yapıyoruz bunu, kimsenin fikri önemli değilken biz birbirimize kavuşuyoruz. Şahsi hayatımda başıma gelen en güzel şey oluyorsun. Altı çocuk, on iki torun ve bir ömür…

Bizi mi unutacaklar şimdi çocuklarımız? Birbirine âşık anne babaların çocukları daha güzel olur derlerdi ya, onlar bizim sayemizde çok güzellerdi. Şimdi tutup bizi mi unutacaklar?

Sen gittikten sonra sevgili, düzeni sürdürmeye gayret ettim şu son günlerime kadar. Gittiğin günden beri ayakkabın kapının girişinde duruyordu. Bir milim kıpırdamadı yerinden. Sanki evdeymişsin gibiydi…

Maaşımı dolapta asılı duran ceketinin cebine koyuyordum. Çocuklar, torunlar para istediklerinde “Babanızın ceketinin cebinden alın…” diyordum… “Babanızın ceketinin cebinden alın.” Hiç gitmemişsin gibi… Hiç gitmedin ki!

Bir kavgamız da bana dönüp; “Nesimi’ye sordular o yar ile hoş musun? Hoş olayım, olmayayım o yar benim kime ne?” demiştin. Ne küslük kalmıştı geriye, ne gönül kırgınlığı… Sen hep bir yolunu bulurdun. Gülerdik sonra, bir çay içerdik.

Vakit geldi hissediyorum. Yerimi yadırgıyorum, biraz kızgınım, müthiş derecede küskün… Nedenini gelince anlatacağım. Ama sen, ben anlatmadan gözlerimden anlarsın. Hoş, bu anlatacaklarımı anlamasan daha iyi olur. Sen konuş istiyorum yanına gelince. Durmadan konuş, ben torunları anlatayım, sonra hep sen konuş.

Bugün yine Haziran, ama nasıl sıcak bir Haziran… Ben böyle sıcak bir Haziran görmedim ömrümde. Güneş kasıp kavuruyor, kül ediyor bedenimi. Vakit sanki geldi gibi sevgili, 19 yıl önceki Haziran’da ölmek ne zordu hatırlıyorum. Lakin şimdiki Haziran… Şu anki Haziran’da ölmek öyle kolay ki… Ben de öyle hevesliyim ki hiç sorma. Bugünün tarihini sordum 17 Haziran dediler. Üç gün sonra gidişinin 19. yılı olacak. Fakat üç gün daha bekleyemeyeceğim sevgili…

Vakit geldi sevgili, hissediyorum. Dilerim yanına gelince kalbimdeki ağrıyı dünyada bırakırım. İnsanlar beni, bizi unuttular, bir kalbim olduğunu, sevdiği adamı 19 yıl göremeyen bir kadın olduğumu, evlat hasreti çektiğimi hep unuttular. Dilerim ben de dünyadaki acılarımı unuturum.

Vakit geldi sevgili, hissediyorum. Yarın 18 Haziran… Yarın sabah bir kahvaltı hazırlayayım diyorum bize. İlk günlerde olduğu gibi…

Vakit gelsin artık sevgili. Yarın görüşmek üzere…

NOT: Kavuştunuz ya, tek avuntu bu.

Vakit Geldi

Yazarın (Simay Kurtoğlu) diğer yazılarını da okuyabilirsiniz.

Bizleri instagram üzerinden de takip edebilirsiniz.

Vakit Geldi

Sait Faik zamanında; "yazmasam deli olacaktım” demiş. Ben de o vesileyle yazıyorum. Yazmak benim ben olmamı sağlayan bir unsur.

Yazarın Profili
İlginizi Çekebilir
Öykü: Eskimeyen

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir