Bahar
  1. Anasayfa
  2. Öykü
Trendlerdeki Yazı

BAHAR

Bir adım vardı benim, annemin kulağıma fısıldadığı… Sahi neydi o?

0

Bahar

NİSAN 1992

Biliyorum bir gün her şeyi unutacağım o vesile ile yazıyorum. Nasıl bir his bu? Niçin bu denli köklü ve derin? Ne olacak yani bütün benliğim, bütün anılarım silinecek mi? Aldığım onca Fransızca dersleri, ana dilim gibi konuştuğum İngilizce, gezdiğim onca ülke ve büyülü şehirler, çalmayı zar zor öğrendiğim viyolonsel, (Tanrım hiç değilse bu kalsın hatırımda) okuduğum bir oda dolusu kitap, bana okunan en nadide şiirler, en sevdiğim yemeğin tadı, söylemekten en zevk aldığım şarkılar, peki ya dinlediğim şarkılar, (hadi canım! Onlarda mı?) en büyük kahkaham, en büyük acım, sevdiğim insanlar, canımı yakan insanlar, ailem, anlarım…

Sahiden mi? Peki ya ben unutunca ne olacak? O anılar hiç yaşanmamış mı farz edilecek? Ama yaşadım… Ben vardım. Buradaydım. Hayallerim vardı, anlarım vardı, yüklerim vardı geçmişten günümüze uzanan… Ne olacak onlara?

Mutlu bir çocukluk geçirdim, çoğunlukla. Büyükada’da bulunan evimizin taşlı sokaklarında güle oynaya koştuğumu hatırlıyorum. Elbiselerimi uçuştura uçuştura bisikletime bindiğimi, sabahları pastaneden sıcak poğaça aldığımı ve eve doğru bisikletimi sürerken rüzgarın saçlarımda dağılmasını… Bu huzur sonsuza dek sürecek sanıyordum. İnsan savaşın ortasında ne kadar huzurlu kalabilir ki? Nasıl mutlu bir çocukluk geçirmeye devam edebilir ki? Büyüklerin yersiz kininden elbette ki ruhum nasibini almış ve kalıcı yara izleri kalmıştı. Benliğim parçalara ayrıldı, iplik iplik söküldüm. Bu savaş beni ziyadesi ile hassas ve gözü yaşlı bir çocuk yapmıştı zamanında. Bir mumun yanan, ince, silik ateşi gibi insanların her hareketine titreyen gözlerle bakıyor, kendimi saklayacak bir sığınak arıyordum.

Sonra bir genç kadın oldum. Ürkek… Yabani otlar arasında kök salmaya çalışıyordum bir papatya gibi. Beni koparacaklar diye ödüm kopuyordu. Gün oluyordu varlığımı korkusuzca ortaya koyuyordum; gün oluyordu kaçıyordum. Ben gitmeyi çok seviyordum. Uzaklar uzaktan çok güzel gözüküyordu. Hayalim; kitaplarımla birlikte bir sahil kasabasına yerleşmek ve kendimi insanoğlundan ilelebet saklamak, vals öğrenerek dünyanın her yerinde dans etmek ve şarkı söylemekti durmaksızın…

Sonra sevdim. Çok sevdim ve çok sevildim. Uzaklar uzaktan çok soğuk ve yalnız gelmeye başladı. İnsan, ruhunu doyuran biriyle birlikte olmalıydı. Oldum. İnsan birini sevme kabiliyeti gösterdiğinde ve bu kabiliyetin karşısında sevilme kabiliyeti gördüğünde dünya daha anlamlı ve daha canlı oluyormuş. Şimdi kitaplar daha anlamlı, şarkılar daha yoğun, kabare de oyunlar daha heyecanlı ve yaşamak, ah yaşamak daha gür ve coşkulu. İnsan iliklerine kadar sevebilmeli, insan aşık olmalı yarını düşünmeden. Sonra yarını düşünmeli ve birlikte hayatı yaşayacağı o insanla yarınlara uyanmalı. Her sabah ve her akşam. İnsan sevdiğiyle yaşamalı!

Orta yaşlı bir kadın oldum zaman geçince. Ruhumun ürkekliği kırıldı, insan sevince daha korkak değil aksine daha cesur olurmuş. Artık ormanda yetişen bir papatya değil; dünyaya kök salmış bir begonvildim, hem de rengarenk. Ruhumun deliliği hat safhada, ah sevilmek, ah sevmek ve doya doya yaşamak. Kök salmış begonvilden, gözünü güneşten ayırmayan ayçiçeklerine dönüştüm ve dünyaya ışıl ışıl parladım. Daha çok resim yapmaya başladım, fakülte derslerinde öğrencilerimle daha çok zaman geçirmeye ve tutup onlara hayat tavsiyeleri vermeye başladım. Sevin dedim; alabildiğince, durmaksızın sevin! Hayat insana bıkkınlık verecek kadar uzun değil, o yüzden sevin gitsin.

Zaman ilerledi ve ben epey yaşlandım. En son 68 yaşımı geçirdim zannımca. Sessizleştim ama hâlâ, deli gibi değil aklı başında bir şekilde seviyordum ve ziyadesiyle seviliyordum. Artık ışıl ışıl parlayan bir ayçiçeğinden ziyade bir lavantaya dönüştüm. Sevildikçe ruhumdan yeni lavantalar çıkıyor ve kokusu her yeri sarıyordu. Ama bir şey oldu bana. Bir hekim, büyük bir silgi bıraktı yaşlanmış avuçlarımın içine. Bu silgi benliğim dahil her şeyi silmeyi kafasına koymuştu. Sevgi her şeyin üstesinden gelirdi; peki ya sevgi birden zihnimden silinirse Üstesinden gelecek sevgiyi unutursam ne olacaktı?

Ben kim miyim? Hatırlıyorum. Hazır hatırlıyorken yazmalıyım.

Ben Bahar.

Adını bildiği bütün çiçekleri ruhunda bulunduran, gözyaşlarını kirpiğinin arkasında saklayan, güzün yapraklarını döken, çırılçıplak kalan acıdan ve yeri geldiğinde korkudan tıpkı yapraklarını dökmüş bir dalın rüzgarda titremesi gibi tir tir titreyen Bahar. Poyrazda, kökünden savrulan çiçeğin gökyüzünden korkuyla dalgalanarak tüm polenlerini rüzgara bırakırken tek dalı ile asfaltın üstüne düşen ve güneşte eriyip yok olan Bahar. Tüm kışı hiçe sayıp renklenen, kışı yok eden ve varlığını cesurca ortaya koyan ve bazen kaçarak giden yerini yaza bırakan Bahar. Ruhunu adını bildiği bütün çiçeklerin özleriyle birleştiren ve seven, sevginin sonsuzluğunu gökyüzünün sonsuzluğundan alan ve sevilen, sevilmesini yeryüzünün sonsuzluğundan alan Bahar. Ruhuna ihanet edeceğine kendini bir uçurumdan gözünü kırpmadan atabilen ve yalana tahammül edemeyen Bahar.

Bir şey oluyor. Kim bu konuşan zihnimde durmaksızın? Şu aynada küstahça yüzüme bakan suret kimin? Ben, Ben kimdim? Biri miydim?

Canım yanıyor, niye hatırlamıyorum? Hayır bu hatırlamamak değil ben, ben unuttum. Kahretsin, Yüce Tanrım sonunda bu da oldu işte! Silgi benliğimi sildi. Neredeyim ben? Kimim ben? Biri miyim?

Adım neydi benim? Bir adım vardı benim, annemin kulağıma fısıldadığı… Sahi neydi o?

Bahar

Yazarın (Simay Kurtoğlu) diğer yazılarını da okuyabilirsiniz.

Korsan Edebiyat’ı instagram üzerinden de takip edebilirsiniz.

– Bahar

Sait Faik zamanında; "yazmasam deli olacaktım” demiş. Ben de o vesileyle yazıyorum. Yazmak benim ben olmamı sağlayan bir unsur.

Yazarın Profili
İlginizi Çekebilir

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir