Gitmeye Üç Gün
  1. Anasayfa
  2. Öykü

Gitmeye Üç Gün

Yazan: Yağmur

0

Gitmeye Üç Gün

Her gün rüyasında Semih’i görüyordu. Yaklaşık iki hafta olmuştu. İlk gördüğünde, uyandığında ağladı. İkinci gün ise sadece gözleri dolu. Sonrasında alıştı ama iki hafta… Bu kadarı fazlaydı.

Her seferinde mekân farklıydı, onunla konuşma biçimi… Bazen onunla konuşuyor bazen konuşamadan uyanıyordu. Bazen onu rüyasında gördüğünü kahvaltı yaparken bir zeytin ona hatırlatıyordu. Rüyası zeytin ağaçlarının yanında geçmiş oluyordu. Bazen de uyanır uyanmaz tüm netliğiyle gözünde oluyordu. Buna dayanamıyordu artık. Bir mesaj atmalı, hatta aramalı! Bazen de evine gitmek istiyordu. Aralarında en fazla 200 metre ya var ya da yoktu.

Gizem’e bu daha önce de olmuştu aslında. Belli aralıklarla bir ay boyunca beline gelen sapsarı saçlarını kısacık kestirdiğini görmüştü rüyasında. Bir ayın sonunda, mayısın hazirana bağlandığı zamanlarda ensesi açık şekilde olacak kadar kısacık yapmıştı. Bir hafta boyunca dövme yaptırdığını görüp evden kavga gürültü kaçıp dövme yaptırmıştı. Babası pek ses çıkartmamış, annesi bir hafta Gizem’in yüzüne bakmamıştı. Gizem mutluydu ama! En azından rüyaları görmüyordu artık.

Gizem, kendisine acı veren bu adama, onu bırakıp giden bu adama büyük bir kin duymuyordu. Onu istemiyordu da. Özlemiyordu. Geçirdiği zor zamanlarda -babasının ölümünde- yanında olmamasına kızmıyordu. Üstünden bir yıl geçmişti zaten. Gizem ilaç tedavisi görmeye başladığı gün arkadaşına atılan ”Ruh hastası lan, bu kızla uğraşamam ben,” mesajını da unutmuştu çoktan. Semih’in dürtüp gitmelerine de ses çıkartmıyordu. Ama rüyalar… Dayanamıyordu onları görmeye. Yaşadığı kasabadan gidecek olmasına rağmen, altı gününün kalmasına rağmen onu bekleyen yeni hayatına rüyalar etkisinde başlamak istemiyordu. İki hafta sonunda annesi, Gizem’e neden ağladığını sorduğunda babasını hatırladığını söylemek çok ağrına gitmişti.

Gitmesine üç gün kala kendini kumsala attı. Bir saat yağmur durmuş, güneş, gri bulutların arasında küçücük bir nokta gibiydi. Deniz durgun, gökyüzüyle birleşmiş, sanki evren bir anda gri bir hiçliğe dönüşmüştü. Denize basabilmeyi ve sonsuzluğa yürüyebilmeyi çok isterdi. Kıyıda duran taşa oturdu. Telefonuna baktı. Arayıp bu işi bitirse miydi? Çağırsa mıydı? Öpse miydi? Hangi şık rüyalarına son verirdi? Bu yıl çözdüğü en zor soru saydı bunu. Kendi kendine güldü.

Eylül’ün sonları, Ege kıyılarında bile hava serinlemişti. Buna rağmen, yağmur yağdıktan sonra deniz her zaman sıcak olurdu. Etrafında denize giren insanlar vardı. Ayakkabılarını çıkarttı, pantolonunu dizine kadar sıvadı, çoraplarını çıkarttı. Ayağını ıslak kuma değdirdi. Kum bile ılıktı. Devam etti ve suyun parmaklarında gezinmesine izin verdi. Kafasını kaldırdığında ufuk çizgisi yerinde yoktu.

İlerledi, ilerledi. Su bileğini bir karış geçti ve devam etti. Arkasına baktığında neredeyse kıyı gözükmüyordu. Ama su aynı yerdeydi. Deniz gri, ses kesilmiş, zaman durmuş. Ne denizin içini görüyordu ne de güneşi. Sadece salt ve dinlendirici bir grinin içindeydi. İçini korku kapladı. Başı döndü, aniden midesi kalktı. Suya doğru ağzını açtı, ağzından bir denizyıldızı çıkarttı. Turuncu ve Gizem’in elinden daha büyük olan bu yıldız sürünerek dibe battı. Her şey mantığını kaybetmiş gibiydi. Aklı boş… Öylece durdu. Arkasını dönüp kıyıya geri dönmek istedi. Döndüğünde boş bir grilikten başka bir şey görmedi. Kolunu bir şey dürtüyordu. Sağ tarafında parlak mavi bir yengeç gördü. Yengeç gittikçe büyüyordu, kolunu acıtmaya başlamıştı. Sonra, Semih’in sesini duyuyordu. Uyan…

Gözlerini açtığında kafası ağırlaşmıştı ve kulaklarına kumlar dolmuştu. ”Kızım uyan, ah yavrum, uyan!” diyen beyaz saçlı, yaşlı bir kadın kolunu koparacak kadar çok sıkıyordu.

“Sonunda açtın gözünü. Düzgün beslenmiyorsunuz ki sonra bayılıp kalıyorsunuz yavrum.”

“Teyze, bir çocuk hiç buraya uğradı mı?”

“Yok, kimse gelmedi. Telefonun çaldı bir kaç kez ama. Bir ambulans haber vereyim mi?”

“Yok, teşekkür ederim.” Bayılmıştı. Telefonuna baktı. Semih’ten beş mesaj… Hepsi, şuanda konuşmama konulu! Birkaç dakika sonra, Semih’i yedi kez aradığını fark etti. Bir şekilde onu yedi kere aramıştı ve hiç hatırlamıyordu.

Bir mesaj daha geldi. “Seni kıskanacağımı düşünmezdim. Gidiyorsun!” yazıyordu mesajda.

Başını tekrar tuttu. Bu sefer kendi isteği ile kuma yattı. Denizin sesini dinledi. Beş yıldır beklediği zaman gelmişti. Kokuyu içine çekti. Gidiyordu ve gideceği yerde deniz yoktu. Gideceği yerde Semih de yoktu. Yeni acıları olacaktı başkalarıyla yaşayacağı. Semih artık yoktu. Rüyalarında da olmayacaktı.

Sitemizdeki diğer öykülere de göz atabilirsiniz.

Bizleri instagram üzerinden de takip edebilirsiniz.

Gitmeye Üç Gün

İlginizi Çekebilir
Kıvırbaş

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir