Sonbaharın Dertli Yüreği
  1. Anasayfa
  2. Öykü

Sonbaharın Dertli Yüreği

Yazan: Y.Ç.

0

Sonbaharın Dertli Yüreği

Havada sonbaharın izleri vardı. Radyodan kulağa güzel ezgiler geliyordu. Fincanından buharlar çıkıyordu. Saat beş buçuğa geliyordu, gökyüzüne şöyle bir bakınca hafif kederlenmiş ağlayacak gibi duruyordu. Tüm ağaçlar, insanlar ve sokak gözyaşıyla yıkanacaktı belki.

Kendine özel bir yerdeydi. Bu on metrekarelik yerde rahatça düşünebiliyordu. Çünkü burada tekti. Sadece tek olabildiği kendi içini kendine açıyor, dürüstlük gösterisini bu on metrekarelik alanda tek başına yapıyordu.

İkinci katta oturuyordu. Hafif bozuk gözlerini ovuşturmaya başlamış, ardından kocaman siyah gözlüklerini yeniden takmıştı. Yeniden başladı sokağı, semti izlemeye.

Doğduğundan beri oturduğu sokaklara nefreti olan kadının dikkatini sokağın başındaki kavga dağıttı ve oraya konsantre olmasını sağladı. İki tane göbekli, saçları hafif beyazlaşmış kısa boylu adam birbirlerini itiyorlardı ve aynı zamanda dengelerini kaybetmemek için kahverengi paltolarından birbirlerini tutuyorlardı. Dengeyi böyle sağlıyorlardı. Saat daha 18.00 bile olmadan rakıyı kim bilir ne kadar kaçırmışlardı! Ağızlarını yaya yaya, kelimeleri söyleyemeye söyleyemeye küfürlerini etmeye devam ettiler ellisine yeni basmak üzere olan ihtiyarlar.

Dedesi birinci katta yani bir altlarında oturuyordu. Onun sesleri gelmeye başladı bu sefer. Alkolikti bu ihtiyar. Torunun ruh sağlığını bozmaya itecek hareketleri vardı. Bazen bir gece eve gelip bağıra bağıra herkese alkolün güzelliklerinden bahseder, bazen de yere düşer karısına vurmaya çalışırdı. Kadın bu sesler üzerine yine iç geçirdi. “Ne kadar içerse içsin kanser olmuyor, elbet bir gün yıkılacak, tıpkı yedi milyar yük taşıyan dünya gibi!”

Kavga eden morukların 30 adım ötesinde el ele tutuşup sevgilerini haykıran iki yabancı vardı. Onları görünce kaşları oynadı, dudakları hareket etti. Bazı şeyleri anımsadı, sonra küfretti. Birkaç hakaretle içinin acısını sözlere döktü. Anımsadığı şey eskilerden bir parça anı değil, insanlara duyduğu güvenin boşa çıkmasıydı. O an dedesinin sesleri arttı, kahvesinden bir yudum aldı ve radyonun sesini arttırdı.

Göğsünün arasında bir yarık izi vardı. Bir ay önce çıkmıştı hastaneden. İçini iki kez yarıp kapatmışlardı. Göğsündeki ağrı arttı sesler artınca. Hastane geldi aklına. O iğrenç koku ve yemekler, kendine zihinsel ölümünün gerçekleşmemesi için verilen boş umutlar, ölmemesini ve iyileşmesini sağlayan elleri harika makas, neşter tutan doktorlar aklından film şeridi gibi geçti. Sokak, bu manzara onun derin derin düşünmesini sağlıyor fakat o ne kadar düşünürse kalbi o kadar sıkışıyordu. Ama insan düşünmeden sadece sabit bir fikre odaklanarak nasıl hayatını geçirsin ki? Duyguları ve düşünceleri alınan bir insan, robottan başka nedir?

Bir an giriş kattaki komşusu Münevver Hanım için sevindi. Isırgan otlu bir bahçesi vardı kadının. Hatta görebiliyordu biraz eğilirse. Eklemlerine iyi gelsin diye bitki çayı yapardı. Yağacak yağmurun yardımıyla ısırgan otlarının mutluluğunu düşündü. Bu sefer çok sıkışmadı kalbi.

Sokağın başındaki kavga dağılmıştı. Yerine işten çıkan, yağmura yakalanma korkusuyla hızlıca yürüyen memurlar gelmişti. Bazı memurlar ise kafelere girip yağmurun başlayıp bitmesini bekleyecekti. Kafede oturacak telefonlarıyla ilgilenip meşgul gibi yapacaklardı. Kafe bir çınar ağacının altındaydı. Yerlerde yapraklar birikmişti. Birazdan her yer çamur olacaktı.

Yarın ne yapsam diye düşündü. Yapacak bir şey yoktu. İyileşmeyi bekleyecekti. İlaç içti geldi. Odasına tam girerken şimşek çaktı. Alt kattan bir düşme sesi geldi. Galiba dedesi sızmıştı. Balkonda yerini aldı yine, akşam olmuştu. Kahvesini bitirdi.

Yağmur çiselemeye devam etti.

Sitemizdeki diğer öykülere de göz atabilirsiniz. 

Bizleri instagram üzerinden de takip edebilirsiniz.

Sonbaharın Dertli Yüreği

İlginizi Çekebilir
Eleştiri

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir