Refakatçi
  1. Anasayfa
  2. Öykü
Trendlerdeki Yazı

Refakatçi

"Mesafe soyut bir kavram mıdır yoksa somut bir kavram mıdır?"

0

Refakatçi

“Çok insan var, fazla insan var hatta. Normal değil bu yani normal bu olmamalı.”

Ne bekliyorsun? Hastanedeyiz. Normal değil bu evet, çünkü daha kalabalık olur.”

“Daha mı kalabalık?”

Sessizlik oluşurken aklında hiçbir şeyin olmadığını fark etti. İş yeri sıkıntıları, hayatındaki insanların ona yansıttığı, onda oluşturdukları sorunlar, doğrular, yanlışlar… Hiçbir şey yok.

“Ne tuhaf. Evet, bu da tuhaf… Bugün tuhaf bir gün oluyor. Böyle düşünmemiştim.”

Efendim, ne dedin anlamadım?”

“Bir şey yok, öylece kendimle konuşuyorum.”

Kendinle mi konuşuyorsun?”

“Evet. Ne var bu kadar şaşıracak, sen hiç konuşmaz mısın kendinle?”

Konuşurum ara sıra ama sanırım burada pek istemem kendimle konuşmayı hele de yanımda biri varsa.”

“Pardon, bir yanlış mı yaptım?”

Hayır, yani baksana yanındayım, senin için buraya geldim bu saatte ve ben hastanelerden nefret ederim. Buna rağmen buradayım ama sen ya susuyorsun ya da kendinle konuşuyorsun. Sabahtan beri tuhaf diyorsun ya hani, işte şimdiye kadar en tuhaf olan şey bu. Yanındayım ama yokmuşum gibi davranman, hatta buraya gelmemin sana ıstırap yarattığını hissettirmen…”

“Açıkçası ben farkında değilim tüm bunların. Sana bu denli rahatsızlık verdiğimin… Acaba ben mi istemiştim benimle gelmeni? Hatırlayamadım da…”

İşte bu da diğer problemin! Bu ukalalığın; bu kabul etmez, bu ihtiyacım yok tavırların.”

“Bence ne burası ne de ben tartışmak için uygun zaman içinde değiliz. İstersen kendi isteğinle geldiğin bu yerden hemen uzaklaşabilirsin. Hatta istemeyerek yaşadığın her şeyden uzaklaşabilirsin. Ben şu an buradaki kalabalıkla, kafamın boş dağınıklığıyla ve belli belirsiz oluşan bu karamsarlık dolu korkuyla kalabilirim.”

Kendini unuttun.”

“Hayır, aksine onu tüm bunların yanında tutuyorum zaten.”

Gidiyorum ben.”

“Güle güle. Geldiğin için teşekkür ederiz. Ben ve kendim…”

Yalnız kalmış olması onu susturmazdı… Bunca tedirginliğin içinde bu yüzden devam etti kendiyle konuşmaya.

“Hastane koridorları çok acayip geliyor bana. Mesela bu sefer bir podyuma benzettim. Sıfırdan yüze her yaştan geçip giden hayatların olduğu bir podyum. Hepimiz aynı telaşın içindeyiz. Farklı sebepler, farklı amaçlar, farklı duygular, farklı korkular ama hepimiz aynı podyumda beliriyoruz. Burada güzellik yok, burada elbiselerin hiçbir önemi yok, burada makyaj, fönlü saç, ojeli tırnak ya da jöleli saçlar, mis gibi kokulu parfümler yok! Burada herkesin elinde bir kâğıt var ve o kâğıtta buradan çıkınca ne yapacağımız yazılı.

Hepimizin hikâyeleri var. Roman olacak korkular var gözlerimizde. Sabırsızlık var, karmaşık duygular var, her şeyin başı sağlık dedirten hafif bir umursamazlık çökmüş üstümüze. Çoğumuzun başında atılmayı bekleyen topraklar oluşmuş bile. Şu an kafamın içindeki projeksiyon gözlerimin önünde canlandırıyor. Azrail’in bu koridorda Giora Feidman’ın Mazel Tov’u eşliğinde dolaşıyor olduğunu, hatta biraz ileride sırasını beklerken telefonla konuşan bir kadının yanağından makas aldı. Sonra kadın yanağına dokundu kaşındı zannederek, böyle eğlenceli anlar yaşatabiliyorum kendime.

Aramızdaki mesafeler uzak olduğu kadar yakınız da birbirimize ya da yakın olacağız hiç beklenmeyen bir yerde. Kaç yıllık dost; az önce yanı başımdan ucuz bir bahaneyle gidecek kadar uzakken bana, birkaç saniye aynı koridorda duran insanlar ise alakasız olduğumuz seviye kadar yakın belki de…

Mesafe soyut bir kavram mıdır yoksa somut bir kavram mıdır? Somut olan mı daha çabuk belli olur ve ölçülebilir yoksa soyut olan mı? Ruhların mesafesi, ayrı düşülen yolların mesafesinden daha zarar verici değil midir?

Hastalıklar sağlıklara, sağlıklar hastalıklara ya da kaçınılmaz olan o son nefese kadar geçen süre zarfında mesafeleri yok edebilir miyiz?

Kendi kendime ne çok konuştum yine… Soru çok, sorun çok ama hiçbirinin değeri yok bu podyumda.

Sanırım adım okundu, evet, evet! Benim! Geliyorum bir saniye…”

Refakatçiniz var mı?”

“Hayır.”

Yalnız mı geldiniz?”

“Evet… Aslında hayır, yanımda çok sevdiğim hatta âşık olmak üzere olduğum bir adam vardı. Fiziki olarak pek bir şeye benzediğini söyleyemem ama ben de güzel sayılmam. Zaten güzellik yıllara meydan okumakta hep zorlanır. Baksanıza sizin bile yüzünüz ne kadar kırışmış bu yaşınızda. Neyse işte bu adam benim ukala, hatır gönül bilmez, inadına ben kendi başıma halledebilirim tavrımdan sıkılıp gitti ve ben şu an buraya yalnız gelmiş bulundum. Yani evet, yalnız geldim ama hastaneye yalnız gelmedim. Bir de yanımda olduğu için çok mutluydum ama bunu ona, onun istediği gibi gösteremedim. Sorun bu, ben sevdiğim insanlara karşı sevgimi gösteremiyorum.”

“Anlayamadm?.. Ayrıca ben 45 yaşındayım.”

“Kırışıklıklar normal o zaman.”

Hanımefendi! Şu kâğıdı alıp buradan gider misiniz?”

“Peki.”

Kâğıdını alıp yine kendi kendine konuşarak hemşirenin sözünü dinledi ve oradan uzaklaştı çünkü daha fazla cümle kurmak istemiyordu bir başkasıyla.

“Refakatçiniz var mı sorusuna verdiğim hayır cevabı onu tatmin etmeyip (neden acaba?) “Yalnız mı geldiniz?” sorusunu sorma gafletinde bulunmasaydı böyle olmayacaktı. Sorun bende değil onda ama işim yeniden ona düşerse diye korkuyorum. Bir çikolata mı hediye etsem acaba; bu yaşta çikolata iyi geliyormuş kırışıklıklara diye, resmen eğlendim şu an.

Kahve kokusu geliyor burnuma. Çok güzel bir koku bu… Hangi çekirdek acaba diye düşünmeden edemiyorum. Kahvaltı da etmedim. Sadece su içtim sanırım bu sebepsiz kahve kokusu bu yüzden burnuma geliyor.

Anlamadığım şey şu;

Fark ettim de; içimdeki korku gözlerime yansımış durumdaydı, karşımdaki bunu neden göremedi acaba? Hâlbuki aramızda çok da mesafe yoktu. Korkuma bir de yüzüme vurulan yalnızlığım eklenince aşırı üzücü oldu ve üzülmek istemediğim tek yerde olduğumu fark ettim şu an.

Ağlamamalıyım, ağlamamalıyım, ağlamamalıyım…

Bu duymazlık, görmezlik ve hissetmezlik! Bugün bitsin mi artık? Mesafelerden yoruldum.”

Yazarın (Venüsyalı Biri) diğer yazılarına da göz atabilirsiniz. (Refakatçi öyküsü)

İnstagram hesabımızı da takip edebilirsiniz. (Refakatçi)

Refakatçi öyküsü

Refakatçi

Bence sadece yaşamalıyız ama nasıl? Yaşamaktan başka gaye değil de nasıl yaşamak lazım diye çok sorum var ölmeden bir kaçına cevap bulmak dileğiyle günleri geçiriyorum.

Yazarın Profili
İlginizi Çekebilir
Sadece Kazaydı

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir