İki Mevsim Sonrası, Uçurumun Kenarı: “Kalbim Neresi?”
  1. Anasayfa
  2. Deneme
Trendlerdeki Yazı

İki Mevsim Sonrası, Uçurumun Kenarı: "Kalbim Neresi?"

"En kötü ya da en iyi, paylaştıysan eğer biriyle, hem onda izin kalıyor hem o sana iz bırakıyor."

0

İki Mevsim Sonrası, Uçurumun Kenarı: “Kalbim Neresi?”

İnsanın ders almadığı binlerce olay var. Bir şairi özlerken yazılıyor bunlar. Şairin bıraktığı notaları özlüyorum. Ona ait mısralarda, sakladığı notaları dinlemeyi. Notalarının rengiyle hüznü, kederi eritmeyi… Okuduktan sonra tekrar hayretle dünyaya bakmayı… Ziya Osman Saba’nın şiirindeki o hayrete gark olmayı.

***

Bu aralar araştırmaların en keyifli olanı ile ilerliyoruz bir arkadaşımla. Çocuk hakları ile ilgili olabilecek 25 farklı filmi çıkardık ve onları analiz etmeye koyulduk. Birlikte çalıştığın arkadaşın senin en dip köşe hallerini, en geçmişte bıraktıklarını bilenlerdense, birlikte çalışmak sadece çalışmak değil, birlikte yaratmak, birlikte nefes almak gibi bir şeye dönüşüyor. İlk filmle başladım bugün: The Big Friendly Giant (BFG). Konu olarak çok fazla içerik var, çok detay not aldım ama bir düşler ülkesine sığınan, daha doğrusu düşlere sığınan koca devler -biz yetişkinler- ile çocukların bakış açısını yeniden sorgulatan bir tarafı var. Spoiler olmasın ama galiba en sevdiğim sahne düşler ülkesine geldiklerinde “artık bir sırrı paylaşıyoruz” dediği an. Yalnız yaşayan, insan yiyen koca devler arasında kalmış bir küçük kız çocuğu. Ona yardım eden de the BFG. Küçük kız çocuğundan çok da farkı yok aslında, o da yalnız. Düşler ülkesinde kaldıkları zaman diliminde konuştukları hikâyeleri birbirleri ile paylaştıkları zaman. İnsanın “en güzel zaman” dediği, anlamlandırdığı, anıları ile yıkayıp parlattığı, belki canına batanlarla kanattığını paylaştığı zamanlar. En kötü ya da en iyi, paylaştıysan eğer biriyle, hem onda izin kalıyor hem o sana iz bırakıyor. O yüzden “iz bırakanlar unutulmaz” şarkısı var.

***

Zamanınıza bir şekilde dahil olanlar, insan ilişkileri ve insanlarla ilgili düşündüklerimiz… Çoğu da bir yerlerde kayıtlı. Bir zaman öncesine kadarki siz ile şimdiki siz arasında dağlar kadar fark var. Belki karşılaştıklarınız yüzünden katılaşıyorsunuzdur. İnsanın, çizdiği sınırlara dokunulduğu anda sabrı da zedeleniyor. “Seni ilgilendirmez” demekten korkmak da böyle başlıyor. Önceden nezaketle cevap verip, bir şekilde zamanı paylaşmayı değerli gördükleriniz, her şeyin bir paçavra gibi yerlere saçıldığını gördükten sonra artık sustuğunuz, rengi solmuş yapraklara dönüşüyor. Sordukları sorularla öylece kalmalarını, sorularının cevapsız kalmalarını izlemeyi tercih ediyorsunuz, değerleri zerrece olmadığı için.

***

Hacı Bayram Veli’nin gönlüne hayranım, Hoca Ahmet Yesevi’ye de öyle ama kendimin ne olduğunun da farkındayım: “Uçurumun kenarında duran debbağ”. Pisliğin, çamurun, iğrenç kokunun içinde debelenir, iyi bir deri oluşturmak için. O pisliğin içinde kala kala buna alışır, bir süre sonra koku duymaz olur. İnsanlar da bundan nemalanır. Çünkü o orda bunu yapmasa, insanların üzerindeki deri ceketler, deri ayakkabılar olmayacak. Peki bu bir gerekçe olabilir mi? Bunun başka bir yolu var mıdır?

***

Madde, mânâ, empati, anlam. Her biri bambaşka dünyası olan kelime. Mana kişinin söylemek istediği; anlam ise karşı tarafın anladığı şey. Bunlar her ne kadar eş olsa da birbiri ile inceden ayrılan kelimeler. Tıpkı “Hicrânı açmıştır sînede yâre” diyen gibi. Makamı aslında çok tatlı ama mânâ ve anlam dediğimizin kıyısında gezinen için gördüğü renk, aldığı tat çok başka.

Merhamet var bir de. Kendime olan merhametsizliğimi bir kenara bırakalı çok oldu da, merhamet denilen kalbi yumuşak olanlarla müsemmaymış, bunu yeni öğreniyorum. Sahi; “kalbim, neresi?”; insan, bir kalbi olduğunu nasıl anlar?

2013 yılı, Ankara Devlet Tiyatrosu’nda şahane bir oyun oynandı. Kenan Işık’ın yazıp yönettiği “Aşk Hastası”. Başroldeki oyuncu, oyun boyunca sorar dururdu, “kalbim neresi?”. Oyun, Orhan Pamuk’un Kara Kitap’ından kısmen de olsa etkilenmiş fakat özü Şeyh Gâlib. Esrar Dede ve Şeyh Gâlib’in bağı, Hüsn’ü Aşk’ı yazan Şeyh Galib için mana dediğimizin belki de özü. Herkese açılmayan kapı, boşluk diye bakıp da göremediğimiz aslında her şeyi dolduran o sırlı külçe zaman. Hangisini derseniz deyin, kalbini arayan biri için her şey, var ile yok denilenin arafında. Zaten öyle olmasa;

Gül âteş gül-bün âteş gülşen âteş cûybâr âteş
Semender-tıynetân-ı aşka besdir lâlezâr âteş

dedirteni merak etmezdik. Ateş dediğimiz, aşığın sevgiliye gönül vermesi ile tutuşan, kalpte bir mesken tutan. Yeter mi? Elbette hayır. Tüm bedeni sarıp kuşatmadan rahat etmeyen… Gazelde anlatılan, o kırmızı güllerin rengini kokusunu aldığı ırmak ve bu renk ve kokuyla kendinden geçip coşan gül bahçesi. Semender ise kendi bedeninden salgıladığı su, yağ ve buna benzer bir sıvı ile ateşte yaşayan ve asla yanmayan. Ya da biz öyle görürüz, dışı yanmaz, ya içi? Onun kalbi neresi?

Bilmediğim soru. Bir cevabım yok. Ne kendiminki ne onunki için. Belki bu yüzden merhameti, şimdi çok uzaklarda kalan bir çınar ağacının yaprağı ile denize kıyı olan memleketlerde gömdüm. Neyi gömerse, bir parça da onunla gömülüyor insan. Gömdükleri çoğalınca, kendinden parçaları toprağa karıştıkça da sanırım sıra kendine geliyor. O zamana kadar da arayıp duruyor işte, o sahnedeki oyuncu gibi, “kalbim neresi?”.

Yolumu kaybettiğimde sığındığım Yıldızlı Atlas’ta sorulan iki soru var: “Kalmak mı iyi çekip gitmek mi?”

Ben bunu sene 2015, Samsun’da Amelie filmi içinde yaşıyorken de sormuştum. Ama bu sorunun sorulduğu bölüm, sonu “i” ile biten cümlelerden oluşan bir paragraftan oluşuyordu aynı zamanda ve soğuyan iki bardak çayın kederiyle bitmişti:

“Hatırlarsan üç şubat bindokuzyüzdoksansekizde iki çay söylemiştim hani… Bugün onaltı eylül bindokuzyüzdoksansekiz. İki mevsim geçmiş aradan. Senin çayın öyle soğumuş ki…”

Kalbimin neresi olduğunu bilmediğim, çayları soğuttuğum nice iki mevsimlerden sonra, bir sonraki için de hazırım.

O zaman, hoş gelmiş “Aralık”.

İki Mevsim Sonrası, Uçurumun Kenarı: "Kalbim Neresi?"

Yazarın (filhakikas) diğer yazılarına da göz atabilirsiniz.

Korsan Edebiyat’ı instagram üzerinden de takip edebilirsiniz.

Haftalık bültenimize ücretsiz abone olup gelişmelerden haberdar olabilirsiniz.

– İki Mevsim Sonrası, Uçurumun Kenarı: “Kalbim Neresi?”

İlginizi Çekebilir

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir