Ölü Şehrin Müzesi
  1. Anasayfa
  2. Öykü
Trendlerdeki Yazı

Ölü Şehrin Müzesi

"Geçmiş öylece bırakılıp gidilebilecek bir şey miydi?"

0

Ölü Şehrin Müzesi

Bir çığ gibi düşüp gelen ölümlerin ardından derin bir sessizlik sardı sokakları. İlk önce çocukların seslerinin silinip gittiğini hissetti insanlar. Ardından… Ardından artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağının farkına varan insanlar da birer ikişer çekip gitti. Şehir; boylu boyunca uzanmış eski bir çınar ağacı gibi kurumaya, yosun tutmaya ve çürümeye başladı. Geceler boyunca evlerin çatılarının çöküşünün çıkardığı o iç burkan sesi işittim. Kederin bir süre sonra dördüncü öğünüm olduğunu fark ettim. Eskiyen her şeyin, yıkılan her duvarın, çürüyen her demirin kederini katık ettim aşıma. Yolları kaplayan otların, duvarları saran sarmaşıkların aslında buranın gerçek sahipleri olduğunu anlamam güç olmadı. Akmayan musluklar oturduğum evden taşınmamı gerektirdi. Nehir kenarında eski bir eve yerleşmem pek de kolay olmadı. Sadece kitaplarımı taşımam bile aylar sürdü. Sonrasında ise kendi rutinlerim oluşmaya başladı. Her gün bir eve girip eski mutlu anıları hatırlatan fotoğraf, oyuncak, kitap ya da alelade bir eşyayı sahipleri adına saklamak için toplamaya başladım. Kitaplığım kısa sürede dolup taştı. Topladığım anılar için evin yanı başına barakalar eklendi. Baraklar da bir süre sonra evin odalarına dönüştü…

İnsanların şehri terk edişinden uzunca bir süre sonra, şehirdeki tüm evlerin içinde dolaşmıştım. Birçoğu artık içine girilmez bir hale gelmişti. Şehir adeta harabeye dönüştü. Sadece nehir kenarına inşa ettiğim Ölü Şehrin Müzesi’nde yaşanabilirdi artık. Evet… Yaşadığım bu yere “Ölü Şehrin Müzesi” adını koymuştum… Günlerimi ortalama bir insanın yaşaması için gerekli olan azami ihtiyaçları gidermek ve kitap okumayla geçiriyordum. Eski günleri düşünmemeye çalışıyordum. Bunun yerine günü oluşturduğum müzedeki eşyaların temizliğini ve bakımını yaparak oyalanıyordum. İlerleyen yaşıma rağmen, bir gün olsun aksatmıyordum görevlerimi. Evet… Bunlar benim görevimdi. Şehri terk etmeyen tek ben kaldığıma göre, eskiden bu şehirde yaşayan insanların mutlu bir şekilde yaşadığının ya da en azından bu şehirde insanların yaşadığının ispatı olmak da benim görevimdi. Bu benim kaderim, cezam ve en büyük sorumluluğumdu…

Yaz aylarını bir şekilde kolay geçirsem de kış aylarında epey zorlanıyordum. Yaşım ilerledikçe daha az temizlik yapmaya, bakımları aksatmaya, güç gerektiren işleri de yapamamaya ve biriktirdiğim tüm anılara bakıp sahiplerine günden güne kızmaya başladım. Nasıl olur da her şeyi bu şehirde bırakıp gidebildiler? Yaşadıklarının, geçmişlerinin hiçbir önemi yok muydu? Hangi sebeple, hangi korkuyla, hangi amaçla insan; görünmez bağlar kurduğu toprakları terk edebilirdi? Geçmiş öylece bırakılıp gidilebilecek bir şey miydi? Bu kadar kolay mıydı yani! Ya ben? Benim ne suçum vardı? Bana bu sorumluluğu nasıl bırakabildiler? Hangi oylamayla, hangi kararla bir tek ben kaldım bu cehennemde? Onlarca yıldır bir tek cümle kurmadan geçirdiğim bu hayatın mükâfatı ne olacaktı? Asıl önemli soru: Benden sonra Ölü Şehrin Müzesi kime kalacaktı? Şimdi bile çatısı akıtmaya, duvarları çatlamaya başlamıştı. Tüm eşyalar günden güne kalınlaşan tozun altında mutlak sonlarına alışmıştı bile… Biliyordum, artık çok zamanım kalmamıştı. Benimle birlikte bu şehrin son harikası, anıtı, yaşanmışlığa dair tek kanıtı yok olup gidecek, ölü şehrin son cenazesi de kalkacaktı!

Umutsuzluk ve kızgınlıkla geçirdiğim son günlerin ardından, bir sabah şehrin kuzeyinde gökyüzünü hırçın bir kuş gibi yırtan uçaklar göründü. Çok yakından, bir kartal edasıyla süzülen uçaklardan aşağı doğru süzülmeye başlayan iki siyah noktayı gördüm…

⇒Son Dakika: “Slikti Genel Merkezi’nden yapılan açıklayama göre, uzun zaman önce terkedilmiş olan Ceru şehrine hava harekâtı düzenlendi. Bu saldırının ardından savaşın son bulduğu ve barış görüşmelerinin başladığı bildirildi. Böylelikle Slikti ile Labi arasında yaklaşık 15 yıldır süren savaş Slikti’nin üstünlüğüyle son bulmuş oldu. Öte yandan, terkedilmiş bir şehrin neden bombalandığı konusunda ise bir açıklama yapılmadı…”

Ölü Şehrin Müzesi

Savaş tüm iyiliklerin düşmanıdır!

Yazarın (KorsanKalem) diğer yazılarına da göz atabilirsiniz.
İnstagram hesabımızı da takip edebilirsiniz.

Ölü Şehrin Müzesi

İlginizi Çekebilir
Öykü: Kansa kan!

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir