Kurdelemin Rengi Kırmızı
  1. Anasayfa
  2. Öykü

Kurdelemin Rengi Kırmızı

Yazan: Nilüfer BİRDAL

0

Kurdelemin Rengi Kırmızı

“Yıkadınız mı bulaşıkları? Çöpü de çıkarın dışarı.”

“Yıkıyorum, az kaldı Cemal. Çöpü koydu Nihan.”

“Nuran gelsene sen yanıma. Nihan yapar işleri. Kazık kadar kız oldu.”

Milletin ne babaları var. Dağ gibi. Sırtını daya. Benimki de şans… Arkanı bile dönemezsin! Hep tetikte olacaksın. Sürekli keyfini kollayacaksın. İyiyken iyi, kötüyse kaç!

“Tamam, ellerimi yıkayıp geliyorum Cemal.”

Haddini bildirmemiş ki kimse! “Aklını başına topla. Erkek olmak karını, çocuklarını dövmek değil!” diyen olmamış. Ne babası ne anası ne de annem… Ben çıkıp karşısına konuşsam diyorum. “Olur güzel kızım, hatamı şimdi anladım,” demeyecek tabii. Çat. Pat. Küt. Onun lisanı bu!

“Ulan pezevenkler bir toplanıp yayını başlatamadınız. Beş para etmez lan bunlar!”

Neyse bu akşam sakindi. Yemeklere laf etmedi. Oturuşumuza, kalkışımıza, kaşımıza, gözümüze karışmadı. Suçlamadı. Dalga geçip kinayeli laflar etmedi. Bir şeyler anlattı durdu masada, politik politik konuştu. Patronun ipliğini pazara çıkardı. İçkisini içip nutuk atarak iyice rahatladı.

“Kavundan biraz daha var mı?”

“Var baba, kesip getireyim ben.”

Canı sıkkın olsa, dövecek bahane arardı. İyi bilirim ben bu evin dayaklarını. Boks ringinde yaşam… Her şeye dikkat etsen, parmaklarının ucunda yaşasan da o şamar o suratta patlar. Boşta yakalanırsın bir an, gözlerin dolar, sersemlersin. Utanç yürür yüzüne. Mahcubiyet acıdan bile hızlı…

“Hah şöyle. Konuşun bakalım, bugünkü maçta kimler oynuyor?”

Ne kadar acıtsa da, döverken su gibi sessiz olacaksın. Bağırıp çağırma, itiraz etme. Uysal ol. Ya da öyle görün. Hıncını alacak daha. O dayak o bünyeden çıktıysa, geri dönüşü yoktur. Bize hâlâ gücünün yettiğini görüp rahata erecek.

“Yanına biraz da peynir koyaydın.”

“Tamam baba hemen getiririm.”

Gözlerimi dikip izliyorum ben. Kabaran öfkesini, kontrolsüz mimiklerini. Döverken büyüyüp odayı kaplıyor. Her vuruşta önce geriliyor, sonra rahatlıyor yüzü. Kol kasları şişiyor. Kaşı gözü seğiriyor. Yoruldukça kızarıyor.

“Bu ne böyle köpeğin önüne getirir gibi hazırlamışsın! Beceriksiz bu yaa!”

“Özür dilerim baba…”

Bizi kontrol altına almak zor iş. Alnında birikti terler. Halletti işte. Türk milleti onunla gurur duyacak! Alkış… Ağzımızın payını verdi.

“Şu anten çekmiyor mu yine yaa! Anasının örekesi. Bir zevkimiz var şurada. Şeytan diyor fırlat at!”

Çuval gibi yıkılırsın bir köşeye. Gözyaşın, salyana sümüğüne karışır. Koluna sil yüzünü. Acını içine çek, korkunu hissettirme… Hıçkırıklara boğulma. Daha değil. Sağır, dilsiz olur zaten herkes. Annen, komşular… “Babadır, atadır, bir bildiği vardır…” derler. Çocuklarının iyiliğini ister babalar… Kızını dövmeyen dizini döver!

“Oğlanın yatağını yaptınız mı?”

“Yaparım şimdi baba.”

Mum gibi çocuk öyle bir günde yetişmiyor. Toplum bir uysal kadın daha kazandı. Kırmızı kurdelemi kalbimin az üstüne taktım ben. Çengelledim yüreğime…

“Ben yatağı yaparım Nihan, sen ödevini bitir kızım.”

“Saat kaç olmuş, hâlâ ne ödevi? İşten kaçmak için hep bahane bunlar. Zaten karı kısmısının fazla okuyanı makbul değildir!”

Sıkıldım ben, çok sıkıldım. Bu hayattan da, bu aileden de sıkıldım. Basıp gitmek istiyorum. Kapıyı çarpıp yürüyüp gitmek. Şu evden çıkıp kendi evime geçeyim, hiçbirinizin yüzüne bakmayacağım bir daha.

“Öyle deme Cemal.”

Buna sen de dahilsin anne. Onu böyle tepemize çıkaran sensin. Kendi babana ayak direyip evlenmiş, iki çocuk doğurmuş kadınsın. Zorluklara göğüs germeyi de azdan çok yaratmayı da bilirsin. Okumuş olsan, eminim babamdan daha ileride olurdun iş hayatında. Bir bizi koruyamadın…

“Öyle deme Cemal’miş! Elimin tersiyle yüzüne oturtmayayım şimdi!”

Ama bak isteseydin, ben seni kurtarırdım. O akşam duvarda şişeyi kırıp hepimizi tehdit ettiğinde söylemiştim sana. “Hazır sızmışken bırakıp gidelim babamı, baş başa verirsek hallederiz…” demiştim. “Gözümü onda açtım ben kızım, kolay mı?” da ne demek oluyor?

“Hadi oğlanı yatır da yanıma gel.”

Kafayı iyi kullan Nihan. Kendi geleceğini hayal et. Onlar gibi olmak zorunda değilsin sen. Bir gün kendi evin, kendi ailen olacak. Bugünler geride kalacak. Gözünü seveyim, kimseye âşık olmaya kalkma. Yoksa görürsün sen de gününü… O kızıl kurdeleyi artık boğazına takarlar!

“Hah öp lan şöyle güzel güzel, bulmuşsun benim gibi kocayı.”

Bu sevişmek nasıl bir şeyse, efsunlanan kadının aklı başından uçuyor herhalde. Acaba ben de bir kez deneyip sonra mı bıraksam? Şöyle yakışıklı, yumuşak bakışlı, güzel gülen biriyle… Ama hiç aşık olmadan tabii…

“Biraz sırtıma masaj yap bakayım, yoruldu kocan bugün. Daha sert yap be! Taş fırın erkeği var karşında.”

Yok ya, en iyisi ben o işe hiç girmeyeyim. Çok tehlikeli. Gerekirse yalnız kalırım. Bir kedi alırım eve. Erkek. Onu da kısırlaştırırım. Anca beraber kanca beraber.

“Bizim Hakkı, Nihan’ı oğluna istiyormuş. Dünür olsak fena olmaz değil mi ama? Her gece içer, eğleniriz beraber.”

Çalışıp mimar olacağım ben. Çok başarılı işler yapıp belki ödül bile alırım. Evimde uzun sofralar kurar, misafirler ağırlarım. Dostlarım beni çok sever. Kadehimi kaldırırken ayağa kalkar, konuklarıma açılış konuşması yaparım.

“Buraya kadar gelmek benim için hiç kolay olmadı ama değdi. İşte asıl böyle olur kadın dediğin!“

Hayal kur Nihan, sen hep böyle güzel hayaller kur…

Kurdelemin Rengi Kırmızı

Konuklarımızın diğer yazılarına da göz atabilirsiniz.

Korsan Edebiyat’ı instagram üzerinden de takip edebilirsiniz.

Haftalık bültenimize ücretsiz abone olup gelişmelerden haberdar olabilirsiniz.

– Kurdelemin Rengi Kırmızı

İlginizi Çekebilir
Gitmeye Üç Gün

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir