Kaygılar ve Sorular
  1. Anasayfa
  2. Deneme

Kaygılar ve Sorular

0

Kaygılar ve Sorular

Hayat bir gece vakti sabahları beklemek gibi midir?

Sürekli beklentilerle yoğrulan insan oradan oraya çarpılan bir top gibi mi?

Geçmiş attıkça geri gelen bir bumerang galiba ya da cebimizde duran revolver. Bir ağacın yaprağını döktüğü gibi yeniden yeşermesi mi yoksa aynı ağacın yeşermesi gereken mevsimde yeşermeyi reddetmesi mi mucize?

Taş bile yontulup heykel olabilirken dönülmez talihin bu inadı neden? Gerçi her heykel de… Neyse sanat sanattır, sanat üretmektir sonuçta. Üretmek tüketmekten önemlidir. Tabi üretirken neyi tükettiğimiz de önemli değil mi? Peki sevgiyi üretirken tükettiğimiz emeğe de tıpkı o neyse dediğimiz heykeller için tüketilen taş gibi yazık etmiş olursak hesabını kime sormalıyız? Bizden o sevgiyi isteyene mi yoksa kendimize mi?

Göz göre göre yapılan hatalardan kafamızın içindeki dâhiyane var oluş şeklini sorumlu tutmak ne kadar adil, ne kadar mantıklı? Peki ya tüm bu aksiliklerin, tüm bu karanlığın, tüm sabah nöbetlerinin sebebi engel olamadığımız duygularımız mı yoksa bizi yiyip bitiren hırslarımız mı?

Dünya’nın nasıl olduğunu, yaşamın nasıl başladığını hâlâ bilemezken var olmayan bir şeye inanan insanlara olan bu kaygı neden? İdeolojik yalanlar uğurunda daha kaç nesil heba olacak?

Kaygılar soruları, sorular kaygıları getirecek ve bu evrenin enerjisi sönene ya da yaratıcı bu devrimin bitmesi gerektiğini düşündüğü ana kadar devam edecek. Tıpkı bir paradoks gibi hatta bazen çoğumuz için bir dejavu, belki de bir reenkarnasyon gibi. En nihayetinde dönüp dolaşıp zamanında Cemal Süreya’nın şu cümlesine varıyoruz; “Hayat kısa kuşlar uçuyor” fakat bu cümleyi söylerken bir anda Nilgün Marmara beliriveriyor hemen ardından; “… Niye kimseler izin vermez yollarıma kuş konmasına? Öyle güzelsin ki kuş koysunlar yoluna…

Kaygılar soruları, sorular kaygıları getirir…

Yaratanı sevmek, bir karıncayı sevmek, bir insanı sevmek ya da bir ağacı sevmek ya da düşünceleri sevmek, bir çocuğu ve belki de anneyi sevmek… Hangi sevgi kurtaracak, hangi sevgi yok edecek bizi?

Bizi bizden başka kim kurtarabilirmiş, içimizdeki o mum ışığını koskoca bir fener ışığı yapmaktan başka ne kurtarabilirmiş? Nefes alırken bedenimizde oluşan kırışıklıkları sayarak mı bulmalıyız yaşımızı, yoksa nefes aldığımız süre içinde ayaklarımızın altındaki toprak parçası üzerinde yaptıklarımız, arkamızda bıraktıklarımızla mı? Ne kadar yaşarsak yaşayalım, ne görürsek görelim; isyan da bizim olsun, düşmek de bizim olsun, tebrik de bizim olsun, kutlamalar, ayağa yeniden kalkmalar da, hatta her yeniden ayağa kalkışımız bir kutlama olsun. Pastadaki mum sayısı değil yarattığımız ve yaşadıklarımızın sayısına üfleyelim dileklerimizi. Her yeni yaşımızın sabahı bayram sabahı gibi olsun, her umut o kırmızı pabuçlar gibi başucumuzda kıyamadığımız gibi değil giyip mutlu olduğumuz, koşup oynadığımız mutlu olduğumuz anlar olsun.

Mucize olmaktan korkmayın her yeni yaşınızda…

Sevgiler 🙂

Yazarın (Venüsyalı Biri) diğer yazılarına da göz atabilirsiniz.

İnstagram hesabımızı da takip edebilirsiniz.

Kaygılar ve Sorular

Bence sadece yaşamalıyız ama nasıl? Yaşamaktan başka gaye değil de nasıl yaşamak lazım diye çok sorum var ölmeden bir kaçına cevap bulmak dileğiyle günleri geçiriyorum.

Yazarın Profili
İlginizi Çekebilir

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir