Ben
  1. Anasayfa
  2. Deneme
Trendlerdeki Yazı

Ben

1

Ben

Güneşin pembeleştirdiği gökyüzünün altında yürürken düşünüp,
Gecenin karanlığıyla birlikte yazıyorum.

Bir süredir yazı yazmıyorum, kaybettiğim iç huzurumu ararken bir şekilde yazıp çizmeyi bıraktım ve hayatıma dair başka meselelere odaklandım. Kendimi toparladıktan sonra da bir şekilde elime kâğıt, kalem almaktan kaçındım. Nedenine dair de çok fazla düşünmedim, çünkü çok fazla düşünmek benim kendi cehennemim oldu hep. Bugün, bu yazıyı yazıyorum ancak tekrar uzun süre ortadan kaybolabilirim. Belki bir daha asla yazı yazmam. Belki de bu yazıyla birlikte vana sonuna kadar açılır, yaz boyu olduğu gibi sık sık yazarım, bilemiyorum. Bu, yarın nefes alıp verecek Batuhan’ın meseleleri, biz yaşadığımız ana dönelim.

Bugün fark ettiğim bir şeyi sizlerle paylaşmak istiyorum aslında… Sizce de insanlar birbirinin hayatına turist gibi girip çıkmıyor mu? İnsanlar bir ön kabulle insanları hayatına alıyor: Seks istiyorum, dostluk istiyorum, takılmak istiyorum, ilişki istiyorum… Biriyle tanışmak ve süreç içinde bir noktaya gelmek diye bir şey söz konusu değil artık. Zamanlarımız çok değerli çünkü daha fazla Reels videosu çekmemiz veya izlememiz lazım. Daha çok Seneca okumayacağız ama daha çok Reels videosu hazırlayacağız. Daha fazla Shorts videosu izleyeceğiz. Zamanımızı bunlarla dolu dolu geçirebilmek için ikili ilişkilerimizi hızlandırma kararı aldık. Sefil tarihimizin bu mühim kararını aldığımız anı kaçırdığım için üzgünüm, insanlıktan dışlanacağımı da bilsem söyleyecek iki çift sözüm olurdu. Tuvalette Dostoyevski okumanın Reels videosu izlemekten üstün olduğunu söylemiyorum. İlkinden fazlasıyla haz alıyor olmam, diğerinden haz alanları daha aşağı noktaya koymaz. Artık tuvaletlerimize dergileri ve kitapları taşımıyoruz, bu beni üzüyor ancak mesele bu değil. Mesele Reels videoları, popüler olduğu için izlenen – sevilen değil, zorla izlenen – diziler, bacasız fabrikalardan çıkma benzer müzikler değil. Mesele insanın turistleşmesi ve ikili ilişkilerin turistik bir seyahate dönüşmesi… Daha da enteresan nokta, turistlerin hayatına girdikleri insanlar hallerinden memnunlar. Turistlerin hayatına girdikleri insanlar adeta bir sanat galerisiymiş, bir seçkiymiş, bir müzeymiş gibi davranıyor. “Bak bunlar benim sevdiğim filmler, bak bunlar benim okuduğum kitaplar, bak bu benim pinterest ve vsco zımbırtılarım, ilgi çekmeyi hak eden biriyim. Ama kimin ilgisi olduğu önemli değil.” Değil tabii ki, Arap turist, Rus turist, Alman turist ne fark eder. HER ŞEY SERMAYE İÇİN SEVGİLİM… İnsanlar turistleşmiş ve turistik kent/merkez haline gelmiş durumda. Atılgan olan, bir merkeze giriyor. Müziklerini, filmlerini, dizilerini, aklınıza gelebilecek her türlü şeyi tüketiyor. Turist (bizim güzel modern insanımız) güzelce gezdikten sonra başka bir turistik kente (yani bizim modern insanlarımızdan bir diğerine) doğru yol alıyor. Hem de gençlik filmindeki gibi kötü bir müzik, üstü açık yuvarlak hatlı bir arabayla, batan güneşe doğru. Batan güneş de bizim vedalaşılmış turistik kentimiz olsun. Bakın buradan güzel bir sembolizm çıkarttım, istesem bende de var biraz yaratıcı yazarlık. Yeni bir güneş doğacak yarın ama bu dün batan güneş değil, biz yol aldık ve yeni bir kentteyiz, bu yeni bir güneş bebeğim, bu yeni güneş batana kadar onu sömüreceğiz, tüketeceğiz ve batışıyla birlikte yeni güneşe doğru son hız ilerleyeceğiz.

Kimsenin bu durumdan rahatsız olmaması midemi bulandırıyor-du. Artık bulandırmıyor. Yakın arkadaşımın dediği gibi, “Benden, sizden biri yaratmayı nasıl başardınız?” Buna da kafa yormuyorum. Üstelik ben sizinle yürürüm ama sizden değilim. Bu boktan sosyal zirzopluğa karşı söyleyecek sözlerim hâlâ var. Kendime kızdığım nokta şu, günden güne bu sosyal zirzopluğu normalleştiriyorum. Her gün Kızılay meydanında trap müzik dinleyenleri yeşile boyasalar, 18. günün sonunda buna alışmaya başlardık. Her şeye alışıyoruz. Çift haneli dolar kuruna alışıyoruz, maske takmaya alışıyoruz, salgına alışıyoruz, sevdiklerimizin yokluğuna bile alışıyoruz. Öldüğünde gözyaşı döktüğüm, terk edildiğimde içimden parça kopan insanlar oldu. Ne oldu? Hâlâ Ball and Chain dinleyerek eğleniyorum. Good Golly Miss Molly çalarsa dans ediyorum. Alıştım, alışıyorum. Turistliğe de alışıyor insan. Bu sosyal zirzopluğa alışmak hoşuma gitmiyor ama durum tespitinden öte bir şey yapmak da istemiyorum. Olayı akademik mecralara taşıyabilir miyim? Şüphesiz taşıyabilirim. Bauman’ın Akışkan Aşk’ı gibi bir şey yazabilirim ama istemiyorum çünkü… Çünkü yok, insanlar kendileri ve başkaları konusunda bu kadar özensizken bu insanlar ve ilişkiler adına ciddi bir şeyler karalamak istemiyorum. Bunun için bin kelimenin üzerine çıkamam ve BU 627. kelimem.

Hadi şunu itiraf edelim, artık çoğu insan bir yolu biriyle yürümek istemiyor. Çünkü “kişisel ilgi alanlarınız” çok güzel ve çok özel, üstelik kendinize ayırdığınız vakit çok değerli ve yaptığınız işler çok özel. Yüksek katlı cam plazalarımızda insanlar ruhunu tüketip karakterini aşındırmıyor, kreatif zekalarımızı Instagram ve çeşitli platformlardan takip edebilirsiniz. BU MEKÂNLARDA MODERNİTE NEFES ALIP VERİYOR. Zamanı, işi-gücü mühim insanımızın derdi boş vaktinde “haz almak”. Hazzı Ali’den, Ayşe’den, Veli’den, Ahmet’ten almak ne fark eder? Bana verebileceklerinden bahset, korkuların ve hayallerin kimin umurunda? Farkında mısınız artık önemli ve öze yönelik meseleleri konuşmaya başladığımız anda gevşek dangalağın teki “kafa açma”, “boş yapma” tarzı marsıvan eşeklerine özgü o cümleleri kuruyor. Özünüz, hayalleriniz, arzularınız kimsenin umurunda değil. İnanın bana, uzun süredir hayatınıza giren insanların çoğunun umurunda değilsiniz. Özel bir, iki yoldaş bulabildiyseniz sizi tebrik ediyorum. Ruhumuz uzun süredir modernite isimli cadı kazanında kaynıyor ve ben cayır cayır yanıyorum.

Daha fazla uzatmak istemiyorum, her zamanki gibi size bölük pörçük bir yazı vereceğim, bana göre benim yazdığım şeyleri değerli kılan nokta bu. Ben birazını yazacağım, siz birazını düşüneceksiniz, bunları konuşup tartışacağız, meydanları doldurup modernite isimli cadı kazanına s*ktiri çekeceğiz, halk bizi alkışlarken avuçları nasır tutacak, büyük şirketler halka bedava nemlendirici krem dağıtacak -çünkü pahalı-, zevkten dört köşe olmuş halde çırılçıplak parklara ve bahçelere koşacağız, teletubbies tekrar çekilecek ve her remake gibi rezil olacak…

Ne anlatıyorum ben? Saçmalık. Herkese güzel yaşamlar, Korsan Edebiyat’ı takipte kalın, hoş kalın, hoşça kalın!

Ben

Yazarın (antropolog) diğer yazılarına da göz atabilirsiniz.

Bizleri instagram üzerinden de takip edebilirsiniz.

Ben

İlginizi Çekebilir

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yorumlar (1)

  1. Güzel bir deneyimleme tebrik ederim.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir