Güneş
  1. Anasayfa
  2. Deneme
Trendlerdeki Yazı

Güneş

"İnsan ne kadar sığınabilir kendine? O küçük yaralı çocuğu ne kadar taşıyabilir sırtında? En başında büyük bir soğukkanlılıkla sardığı o yaralar kanadıkça, nasıl dindirebilir o acıyı aynı soğukkanlılıkla?"

1

Güneş

İnsan kimsenin hayatında, ittirerek veyahut zorlayarak yer açamıyor kendine. Bir aralık bulduğunda sızıveriyorsun oradan, belli bir süre kalınca ve artık orada sana ihtiyaç olmadığında aynı aralıktan çıkıveriyorsun yavaşça. Orda kalmak için ne kadar çırpınsan da, bir noktada miladını doldurduğunu anlıyorsun. Nasılsın diye sorulmadığında, anlattıkların merakla dinlenmediğinde ya da yarım bir gülüşte bile farkına varıyor insan. Bu noktada sen girdikten sonra kapanan o aralık, sen orada fazlalık olmaya başladığında, bu sefer çıkman için aralanıyor.

Kimse, kimsenin evi, sığınacak limanı olamıyor. En zor anlarında hep kendine sığındığında, çığlık çığlığa bağırmak isterken yutkunduğunda, kafanı susturmak için son ses metal dinlediğinde ya da bir yere varmak istermişçesine koşu bandında son hızda koştuğunda anlıyor insan kendinden başka gidecek bir yeri olmadığını.

Geçmişten kaçarken yaptığın her başlangıçta bile, o tanıdık hissi aradığında anlıyor insan geçmişten kaçamayacağını. Kaçtıkça tilki misali, kürkçü dükkânında buluveriyorsun kendini. Kaçtığın ne varsa bir bir diziliyor karşına, dalga geçermiş gibi. Bak buradayız, nereye kaçarsan kaç, hep burada olacağız, diyor sana. Yüzleşmek istemedikçe tokat gibi çarpıyor her biri yüzüne…

Çok sevdiğin bir şehirden artık nefret etmek, en sevdiğin o şarkıyı bir daha hiç dinleyememek, ne zaman canın sıkılsa izlediğin o komik videoları bir daha açamamak, farkında olmasa da boşluk yaratıyor insanın hayatında. Bilinmezliğin boşluğunda, can havliyle “yenilik” arayışına girdiğinde ve aynı tadı vermediğinde, oluşan boşluğun getirdiği sıkıntı iki misli oluyor.

İnsan ne kadar sığınabilir kendine? O küçük yaralı çocuğu ne kadar taşıyabilir sırtında? En başında büyük bir soğukkanlılıkla sardığı o yaralar kanadıkça, nasıl dindirebilir o acıyı aynı soğukkanlılıkla? Aynı yaşam hevesi nasıl aşılanır tekrar? Bu yaraları iyileştirecek ilacı ne kadar daha bekleyebilir?

“Ne de olsa bizi öldürmeyen her şey bize sihirli güçler katacaktı” diyor bir şiirde. Bizi öldürmeyen şeyler bizi güçlendiriyor mu sahiden yoksa ruhumuzdan bir parçamız öldüğü için güçlendik diye avutuyor muyuz kendimizi? Elde kalan bir avuç avuntu tüm ömrü avutmaya yeter mi?

En nihayetinde, kimsenin hayatında zorla yer açamıyorsun kendine. Sığmaya çalıştıkça daralan alan, sıkıştırıyor insanın yüreğini. Konfor alanının vazgeçilmez hissi bırakmıyor yakanı. Gitmekle kalmak arasındaki o incecik çizgide yitiriyorsun kendine olan tüm saygını. Çökük gözaltların, 24 yaşında yemeye başladığın tırnakların, avuç avuç dökülen saçlarından bir sonuca varıyorsun nihayetinde. Sevilmemişliğin verdiği tüm ağırlığı bir anda hissediyorsun vücudunun her zerresinde. Gözüne inen o perde bir anda kalkınca, uzun süre karanlıkta kalmışsın gibi, gözlerini kırpıştırıyorsun tekrar görebilmek için. Sonra içinden bir şarkı mırıldanıyorsun:

“Hevesle yanan mum sönmez güçsüz bir nefeste

Sen korkma yeniden doğar güneş
Tut cebinde ne kaldıysa hatalarından
Koy kendi kendini kendi yerine
Korkarsan adım almaktan ya da
Tut ki derinlere dalmaktan

Sen korkma yeniden doğar güneş”

Yazarın (Zeynep Çelebi) diğer yazılarına da göz atabilirsiniz.

İnstagram hesabımızı da takip edebilirsiniz.

Güneş

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yorumlar (1)

  1. 30 Ağustos 2021

    Güzel bir yazı olmuş. Kalemine sağlık

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir