Yegâh: Yaz Sonu
  1. Anasayfa
  2. Deneme
Trendlerdeki Yazı

Yegâh: Yaz Sonu

"Bir yazın daha sonuna geldik. Sona geldiğim her şeyin en başına dönmek, en sevdiğim."

0

Yegâh: Yaz Sonu

Kulağımda Amy’ye yazılmış bir şarkı var. Pek sevdiğim bir gruptan. Ben onları tanıdığımda çokça asi, biraz yabani, kendini tanımadığı gibi etrafına da şartellerini kapatangillerdendim. Şarkı bahanesi aslında… Geçirdiğim kocaman bir yaz ve ondan önceki bir dönemden kesitler eklemeye niyetlendim bu güzel pazar gününde.

***

Şarkının içinde geçiyor: “Do you wanna be a friend of mine?”

***

Bir ânı bütün hücrelerine kazımanın Türkçesi ne olurdu diye düşündüm. Ne zaman, nerde? Dünden önceki gün ülke sınırına on kilometre kala yemyeşil dağların denizle buluştuğu mekânda. Hâlâ bunu düşündürebilen zaman ve mekânın olması aslında umut verici. Okuduğum kitapta “gönlü umman eden, hatta varlığın merkezi yapan da aşktır, muhabbettir” diyor ve gönlün yanmadığı sürece yakamayacağını, içinde aşk olmayanın aşk veremeyeceğini söylüyor. Bunu hissedebilmek de ayrı bir yetenek. Belki daha ötesi… Bunun için de “her şeyin yerini bilmek gerek”miş. Çünkü bir şeyleri yerli yerine koymadan, ne muhabbet ne de aşk var oluyor. Hepsi de gönülde birleşiyor. Bütünleyen eksik kalmışsa, kopuk, dağınık… İşte o manzarada güneşten damlayanı çekti içine tüm hücrelerim, sonra ciğerlerim denizin tuzunu soludu. Gitmesin, kalsın deyip gözlerime, vücudumun üzerinde kaç tane nokta varsa her parçasına renk renk işledim her anı. Gökte ışıldayan ay değildi bu kez, günün en parlak yıldızı. Elime değen rüzgâr, batmasın biraz daha kalsın görmeye doyamadığım. Bir ahenk, bir muhabbet vardı onların arasında. Yeşilleriyle zümrütü kıskandıranlar mavisiyle göğü yere indirenleri kucaklamıştı. Şahitleri de güneş ve rüzgâr. Birazdan yerini siyaha bırakacaklarına kimse inanmaz. Alacağımı aldım heybeme. “Son Kuşlar” da uçuyordu, bize yetişse diye çok istedim ama olmadı elbette.

***

Herkesin meşhur atfı otuz beş yaş şiirine, Dante’den alıntı. Zaman… Zaman dediğimiz sevgi, ilgi, bilgi ve vergi için var olmuş gibi. Bu dördü de insanın olgunlaşması için şart olanmış. Bu da yine okuduğum kitaptan. Sevdiğin şeye ilgi gösterirsen, bununla ilgili bilgi sahibi olmaya da başlıyorsun. Merak edip, öğrendiğinde ise artık bilgi insanı “verici” hale getiriyor, sen vergiye dönüştürüyorsun zamanı. Zamanın çokça yorumundan biri bu… Mesela çok kısa zamana sığdırılabilenler de var. Kırk saniye. Hiç konuşmadan, sadece baktığınla gördüğünün birbirine karışıp, aslında düşündüğünün o olmadığını kelimelere dökmeden anlatabilmenin yeterli olduğu zaman dilimi. “Söz göze anlatılır” der benim hocam, hangi söz? Gönlünün içinde, toprağın altında yeşerttiğin…

***

309 yıl uyuyup, dünmüş gibi uyanmak. Bunu anlatan bir roman vardı elimde, tatil için bekletmişim aldığım ilk günden bu yana. Yedi farklı karakterin yolculuğu ve hepsinin kesiştiği yer, Roma. Ama Diocletianus’un Roma’sı. İnsanların inançlarından ötürü yakıldığı, mor rengin hükümdar olduğu, hediyeler sunmadan Tanrı tarafından dikkate alınmayacağını düşünen insanların mekânı. Yazar, “dağılmış bir şeyi onun ancak eski halini bilen biri bir araya getirebilir” deyip almış sazı eline, dağıtmış da dağıtmış. Gitmediğimiz yer kalmıyor romanı okurken. Roma’nın anlatılan ve dillere destan olmuş her köşesi üstelik de milat öncesi, İsa sonrası zamanlar ile harman edilerek anlatılıyor. Bir rüya âleminde, bir varmışın bir yok olduğu, yokun var olduğu zamanlar ve mekânlardan geçiriyor.

***

“Şimdi ölen hangisi?” diye sormuşlar bir sahne için. Çok meşhurdu, “Öyle Bir Geçer Zaman Ki” dizisindeki İnci ve Mete karakterleri. Son sahneleri galiba en akılda kalıcı olanıydı. Bu soru da o sahneyi izleyenlerden gelen soru. Muhteşem bir konser bitmiş, saygı duyduğunuz, gerçekten çok sevdiğiniz, sizden bambaşka bir siz yaratan bir insanın yanına koşarak geliyorsunuz. Ellerinizde papatyalar. Beyazları karanlıkları aydınlatıyor. Hastane koridorları ışıl ışıl. Kapıyı usulca açıp, uzaktan izliyorsunuz o çiçekleri sunacağınız kişiyi. Ölüm sessizliği olduğunu fark edince patırtı çıkarıp panikliyorsunuz. Sonra bir ses, yanına çağırıyor. Sizin içinizde ferahlama. Yanına oturuyorsunuz, geceyi anlatmanızı istiyor. Konserin nasıl geçtiğini, neler yaptığınızı anlatmaya başlıyorsunuz… Elinizi tutarak anlattırıyor, “bu iyi geliyor” deyip. Sonra… Sonrası duran zaman, beyazı solan papatyalar, siyahı gömülen hastane koridorları, camları buğu bile tutmayan soğuk hastane pencereleri ve tüm bunların ortasında öylece kala kalan Mete’nin anlatmaya devam edişi… : “Ağlaya, ağlaya kalmadı gözlerimde yaş…” Tüm hikâyeyi özetleyen bu şarkı aslında… Yönetmen Mete ve İnci’ye böyle bir kader biçmiş 🙂

***

Bir yazın daha sonuna geldik. Sona geldiğim her şeyin en başına dönmek, en sevdiğim. Bir tiyatro oyunu ile bütünlediğimiz üç aylık zamanın sonunda yaza hazırdık ama nasıl bir yaz? Asla denize karşı uzanıp sadece kitaplarımı okuduğum bir yaz değil. Deniz vardı, kum vardı, güneş vardı ve elbette ki atölyelerle. Diğeri bana göre olamadı hiç. Belki biraz daha yaşlanınca… Yazın her parçam yine mavilerle yeşillerle eskidi, yeniye hazırlandı. Şimdi yeni bir dönemin eşiğindeyim. Her yeni gibi biraz heyecan, bir parça korku, biraz endişe, çokça huzur ve mutluluk var. Hâlâ soluduğum havanın hakkını verebilmek için uğraşmaktan başka bir çabam yok. Tek farkla, makâmların dünyasında ilerliyorum.

***

Her şeyin bir makâmı var, insanın her ânının. Hatta yazara göre her makâmın, bizim içimizde bizim için her ân değişen anlamı var. Hepsi de bir duygumuzun önündeki engeli kaldırdığı için şifâlıymış. Şimdi bana şifâ olanla bitirmek isterim. İntizârı, cemâli görmek için beklemeyi terennüm edermiş. Çilenin en son derecesi… Besteleyenle konuşmayı çok isterdim. Beste, bağlanmak mânâsındaymış. Her beste, bizim bir yere bağlanmamızla ortaya çıkarmış.

Var olsunlar, hem nefesleri hem de gönülleri.

*Yukarıda bahsi geçen kitaplar:

1-Kehribar Geçidi/Nazan Bekiroğlu

2-40 Makâm 40 Anlam/Savaş Ş. Barkçin

 

Yazarın (filhakikas) diğer yazılarına da göz atabilirsiniz.

Korsan Edebiyat’ı instagram üzerinden de takip edebilirsiniz.

– Yegâh: Yaz Sonu

İlginizi Çekebilir
Ayna Ayna Söyle Bana

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir