Düşümün İçerisindeki Bandoyu Ben İcat Etmedim
  1. Anasayfa
  2. Öykü

Düşümün İçerisindeki Bandoyu Ben İcat Etmedim

Yazan: Alican

0

Düşümün İçerisindeki Bandoyu Ben İcat Etmedim

Yemek masasında otururken kafamı yukarıdaki pencereye kaldırıp yağmurun yağdığını gördüm. Bir koşu mutfaktan bez alıp pencere kenarına koydum. İyi ki bir tane odam ve iyi ki bir tane pencerem vardı. Yoksa her yağmur yağdığında birçok pencereye nasıl bez yetiştirirdim? Bezi pencerenin kenarına bıraktıktan sonra masaya oturup yemek yemeye devam ettim. Yağmur yağmaya devam etti. Bez yağmur sularını emmeye devam etti… Merdiven altı bir katta oturduğum için içeriye araba farından başka ışık düşmüyordu. Yine de gündüz saatlerinde hava kararıncaya kadar ışığı yakmamaya gayret gösteriyor, ama yağmurlu günlerde açmak mecburiyetinde kalıyorum. Bitmek üzere olan ışık çok kısa aralıklarla yanıp sönüyor. Yemeğim bitince, penceresi apartman boşluğuna bakan, penceresi apartman boşluğunun zeminine bakan mutfağımın kara lavabosunun içerisine ellerimi daldırıyorum. Ara sıra pencereden yansıyan koridorun boşluğuna takılıyor gözlerim. Eğer bir arka odası olsaydı buranın, annemin arkamdan sessizce geçmesini düşlerdim. Öyle düşlemediğim için gözlerimi pencerenin düştüğü apartman boşluğunun zeminine çevirdim. Şeffaf küçük bir balon zeminin ortasında duruyor. Durdukça kendiliğinden şişiyor. Şiştikçe büyüyor. Balon her büyüdüğünde dışarıdaki yağmur hızlanıyor. Yağmur hızlandıkça balon daha da büyüyor sanki. Balon büyüdükçe içerisinde henüz doğmamış, arkası dönük, çıplak bir bebek beliriveriyor. Nereden geldiğini düşünmediğim yeşil kalın bir bez ise bebeğin altına seriliyor. Bu sırada, oturduğum sokaktan geçen kalabalık ayak sesleri duyuyorum. Aynı anda yere değiyorlar. Aynı anda havaya kalkıyorlar. Ayakları her yere değdiğinde pencere boşluğundaki balon sönüyor. Ayakları her havalandığında pencere boşluğundaki balon büyümeye devam ediyor. Ayakları her yere değdiğinde balonun içerisindeki bebek yok oluyor. Ayakları her havalandığında balonun içerisinde bebek geri geliyor. Ayakları yere değdiğinde bebeğin altında serili kalın yeşil bez yok oluyor. Ayakları havalandığında yeşil kalın bez geri gelmiyor. Yeşil kalın bez geri gelmediğinde dışarıdaki ayak sesleri de kesiliyor. Dışarıdaki ayak sesleri kesildiğinde balon patlıyor. Balon patladığında içerisindeki bebek kafa üstü zemine düşüyor. Bebek zemine düştüğünde ortadan ikiye ayrılıyor. Bebek ortadan ikiye ayrıldığında kanı nar gibi saçılıyor etrafa. Kanı biriken suyla birleştiğinde ortalık duruluyor.

Ellerimi sudan çıkartıyorum. Oyalanma uğraşımdan vazgeçiyorum. Bulaşık yıkamamaya, plastik tabaklar, plastik bardaklar, plastik çatallar-kaşıklar-bıçaklar alacağıma, onları atmak için çöp poşetleri biriktireceğime kendimi tembihliyorum. İçeriye gidip kitaplığın yanındaki turuncu tabureye oturuyorum. Kafamı pencereye doğru kaldırdığımda suyu emen bezin iyice küçüldüğünü fark edip oradan alıyorum. Duran yağmurun ardından cama sıçrayan çamur lekelerini parmaklarımla siliyor gibi yaparken, sokağı boyluca bir tepe kızıllığına bulamışların adımlarının seslerini yeniden işitiyorum. İlk önce ayaklar aynı anda yere vurup aynı anda havalanıyordu. Bu doğru.

Davullar çalıyordu ilk önce. Daha sonra ziller vuruluyordu birbirine. Ziller birbirine vurduğunda davul sesleri kesiliyordu. Ziller sustuğunda tekrar davul sesleri duyuluyordu. Biraz sonra her ikisi de aynı anda sustuğunda, ne taraflarında kaldığını tahmin edemediğim borazan seslerini duyuyordum uzaktan. Ayaklarını aynı anda, aynı şekilde yere vurup yerden havalandırmayı unutmuyorlardı. İlerliyorlardı ilerlemesine ama ne başı görünüyordu sıranın ne de sonu. Masanın üzerinde pencerenin önünde dikili kaldım. Bir savaşın içerisine mi girildi diye düşündüm önce. Yok, öyle olsaydı dört bir yandan ezan duyardım dedim. Hem kimlerin hangi savaşa tarihinde bu kadar şık ilerlediği görülmüş. Kendi kendime güldüm. Kendi kendimi pencerenin önünden alamadım ama. Borazanlar sustuğunda davullar başlıyor, davullar başlayınca ziller çalıyor, bazen hepsi aynı anda susuyor, bazen hepsi aynı anda yükseliyordu. Adımlar asker adımları. İleride bir  şiirin dizesine düşülecekse uygun adım ileri, uygun adım ileri bir cenazeye gelindi. Ağız birliği edilmiş duanın yakasına yapışıldı. Yapışılan duanın yakasından toprağın içine girildi. Kalan kanlar emildi. Bayraklar dikildi.

Düşten uzak gerçekliğe, gerçeklikten uzak düşe kaybettiklerimle vardım.

Konuklarımızın diğer yazılarına da göz atabilirsiniz.

Bizleri instagram üzerinden de takip edebilirsiniz. Düşümün İçerisindeki Bandoyu Ben İcat Etmedim

Düşümün İçerisindeki Bandoyu Ben İcat Etmedim

İlginizi Çekebilir

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir