Bıçak Sırtı
  1. Anasayfa
  2. Öykü
Trendlerdeki Yazı

Bıçak Sırtı

0

Bıçak Sırtı

Saatine baktı. Daha sabahın beşiydi. Söylenerek uykuya dönmeye çalıştı, gözlerini sımsıkı kapattı, yanı başında uyuyan karısı kıpırdanmaya başlayınca hareketsiz bekledi. Bu saatten sonra uyuyamayacaktı biliyordu… Sabah aklına gelen öykü fikrini mi yazsaydı; çok klişeydi belki ama bu zamanda bunlar çok tutuyordu. Yayınevinin verdiği süre dolmak üzereydi, düşündükçe strese giriyordu. Uykularının kaçması boşa değildi aslında. Ayşe’nin giderken bıraktığı roman üzerine mi çalışsaydı acaba geçen sefer ki gibi? Kimse onun yazmadığını anlamamıştı. Kız da ağzını sıkı tutmuştu bugüne kadar. Ne yazacağını düşündükçe çıldıracak gibi oluyordu. Bu düşüncelerle uykuya dönmesi mümkün değildi ama çok yorgundu. Zihni, vücudu, iyice bir dinlenmeye ihtiyacı vardı. Kalkmayı düşündü, evin içinde biraz gezinse aklına belki yeni fikirler gelirdi ama oğlunu uyandırma tehlikesi vardı. Bu da karısıyla arasında çıkacak büyük bir kavga demekti. Elini yatağın başucunda duran telefonuna uzattı, interneti açmadan önce sesinin kısık olup olmadığını kontrol etti, kısıktı. Aniden gelen bir mesaj ya da bildirim ev halkını ayağa dikebilirdi. Önce maillerini kontrol etti. Bu saate kadar yeni bir olay yoktu. Günün her saati bitmek bilmeyen reklamlar hariç… Şöyle bir göz gezdirdi. Bir tanesi yeni açılması planlan steak house reklamıydı. Her yerde bit gibi türeyen bu mekânların da sonu gelecekti elbet. Şu an moda veganlık değil miydi zaten… O bile yayınevinin baskısıyla biraz konuşulmak umuduyla vegan olduğunu açıklamıştı ama istediği primi yapamamıştı elbette. Kendilerini doksanlı yıllarda ünlü olup sonra sabun köpüğü gibi sönüveren popçular gibi hissediyordu. Her albümde imajı yenilenen ama bir türlü tutunamayan…

Sıkıntıyla diğer reklama geçti. Hayran olduğu ama bir türlü paraya kıyamadığı saat firmasından gelen yeni ürünleri tanıtan maildeki linke tıkladı. Yeni modelleri inceledi. Eskiden en azından bunları bir gün alabileceğinin hayallerini kuruyordu ama şimdi bu döviz kurlarıyla bu hayali bile imkânsızdı. Canı sıkıldı, siteyi kapattı, tüm reklam maillerini sildi. En iyisi sosyal medyada gezinmekti. İnstagramı açtı, ara sıra karısının haberi olmadan yazıştığı kadınlardan birine mesaj attı. “Uyuyor musun?” Cevabı beklemeden en önemli işi yapmayı unuttuğunu hatırladı. Arama kutucuğuna onun ismini yazdı: Ayşe Arat… Çeşitli versiyonlarda denedi, aynı adla açılmış hesaplara baktı ama hiçbiri o değildi. Buna sevinse mi üzülse mi bilemedi. Sanki yer yarılmış kız içine girmişti…

Ana sayfaya geldi. Önüne düşen hikâyeleri izlemeye başladı. İlk olarak reklamını gördüğü steak house çıktı karşısına. Masanın başına toplanmış insanlar, kocaman bir et parçası, tavana kadar yükselmiş ateş, alkışlayan insanlar. Üstünde de kocaman ateş seni çağırıyor yazıyordu. Yahu bu ucuz hamburgercinin sloganı değil miydi ne zaman aldınız da kullanmaya başladınız! Sonra ise hep gittikleri ama artık gizlemek zorunda olduğu benzer etçinin hikâyeleri düştü önüne. Beyazlar içindeki kasap kendisine uzatılan etleri havada bıçak darbesiyle kesiyor sonra da pişirip restorandaki müşterilere kendi elleriyle yediyordu. Konsept buydu. Daha bir hafta önce gitmişlerdi. Taylan’ın doğum günü partisi için. O da gelmişti, adı neydi bir türlü hatırlayamıyordu. Daha önceki buluşmalarında tesadüfen karşılaşmışlar, ilgisi olduğunu anlayan arkadaşı da özellikle bu gece için çağırmıştı. Ama işler beklediği gibi gitmemişti o gece. Karısı da yanındaydı ve üstelik sanki tüm bunları sezmiş gibi gece boyu yanından ayrılmamıştı. Kızın ne telefonunu alabilmişti ne de bir daha görebilmişti. Kaçan fırsatlardan biri daha… Sosyal medya hesabı da yoktu ki takip etsin. Özellikle detoksta olduğunu ve bu durumun ona çok iyi geldiğinden bahsetmişti.

Hızlıca başka hikâyelere göz attı. Spor yapan insanların olduklarını hızlıca geçti, sabahın beşinde bunları izlemek hiç cazip değildi. Yeni takip etmeye başladığı kadınınkilere gelince durdu; tabii ki çok güzel ve alımlıydı. Ekranın önünde durup sürekli zıplayarak kıyafet değiştiriyordu. Bir süre izledi ama kıyafetlerin ucuz olduğu o kadar belliydi ki kızın ter kokusu burnuna geldi. Bir de üstüne bunları satmaya çalışıyordu. Geç diyerek geçti. Başka bir kadın ama diğerine çok benzer saçları, burnu, dudakları o da zıplayıp kıyafet değiştirip sağa sola kıvrılıyordu. Özgün olun azcık özgün… O sırada mesaj kutusundan gelen bildirimi görünce heyecanlandı.

“Uyku tutmadı bir türlü, sen?” devamında kalpli emojiler.

“Ben de uyuyamıyorum.” Üzgün surat.

“Çok sıcak”

“Yanıyorsan söndürmeye geleyim mi?”

“Alevler, kalpler, oklar.”

Bir süre emojiler üzerinden yazıştıktan sonra üstünde ne var diye sordu. Cevap fotoğrafla geldi. “Hiçbir şey yok. Sen de?” Pijamalarına baktı; seksi olmaktan çok, uzun pamuklu baba pijamaları vardı. Ama bunu yazıp kızın tüm heyecanını kaçırmak istemiyordu. Yavaşça pijamasının altını sıyırdı ve hızlıca karısının uyanıp da ne yapıyorsun demesine fırsat vermeden fotoğrafını çekerek gönderdi.

Cevap gecikmedi. “Ooooo” ardından gözleri yuvalarından fırlamış emojiler. Bir süre daha bu şekilde yazıştılar. Artık birbirimizi daha yakından tanısak, ben de zaten yazar olmak istiyorum. Kendi yazdığım küçük öyküler var göndersem yorum yapar mısınız? Tabii hemen yardımcı olayım, sizin gibi güzel bir hanıma yardım etmek görevimiz ama öncesinde yemeğe ne dersin, çok güzel bir otel biliyorum gözlerden uzak. Biz bize oluruz… Günü, saati kararlaştırdılar ve sonunda rahatlamanın verdiği hisle kendini uykunun kollarına bıraktı.

“Emre Allah cezanı versin senin be adam! Yapmadığın bir tek bu kalmıştı.” Karısının sesiyle mi uyandı yoksa kafasına vuran gece lambasının sesiyle mi bilmiyordu. Neler olduğunu anlamaya çalışarak baktı etrafına. Karısı hem ağlıyor hem bağırıyordu. Ne oldu hayatım, bir sakinleş konuşalım.

“Bu ne Emre bu ne?” Ona doğru uzatılan telefondaki açık sayfayı okumaya başladı. “Ünlü yazar Emre Çolak İnstagram üzerinden hayranını taciz ederken yakalandı. İfşa mesajları haberimizde… Tıklayın tüm gerçekleri öğrenin.”

“Yalan vallahi yalan, ben kimseyi taciz etmedim.”

“Hadi oradan!”

Yataktan hızlıca kalkıp karısının peşine takıldı. Salona geldiğinde açık televizyonda önce dün geceki mesajlarını ve kadına attığı fotoğrafı tabii buzlanmış haliyle gördü. Sonra ise bir masanın etrafında toplanmış iki kadınla bir erkeği gördü. Bir süre konuştuktan sonra aralarındaki en genç olanı şok, flaş gibi anlamsız kelimelerle bir cümle oluşturmayı başaramayıp stüdyoya birini çağırdı. Geceki mesajların sahibi Ayşe Arat…

“Ayşe” diyebildi sadece. “Demek bunca zaman sendin…” Karısı eline telefonunu tutuşturdu o arada. Bir sürü mesaj arama. Yayınevinden geleni okudu sadece. “Bu olay kötü oldu ama merak etme unutulur. Reklam reklamdır. Sen şimdi ortalarda görünme. Yazmaya odaklan. Sular durulsun, bir sonraki kitabın satış rekorları kırar.” Diğerlerini okumak istemiyordu hele Twitterı açmaya bile korkuyordu. Tam fırlatıp atacaktı ki o mesajı gördü.

“17 Haziran 2012 Gümüşlük, ilk tanıştığımız yer. Unutma intikam soğuk yenen yemektir…”

O sırada ekranda aynı tarihi ve birlikte çekilen fotoğraflar dönüyordu. Hem Ayşe ile olanlar hem de karısı ile olan balayı fotoğrafları. Gözlerini kapattı ve tüm bunların kötü bir rüya olmasını diledi.

Bıçak Sırtı

Yazarın (Zeyno) diğer yazılarına da göz atabilirsiniz.

Korsan Edebiyat’ı instagram üzerinden de takip edebilirsiniz.

Bıçak Sırtı

İlginizi Çekebilir

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir