Bir sihir var, bak gör…
0

Bir sihir var, bak gör…

Sıradanlaşmış hayatında mucizelerin hayalini kuruyorsun. Oysa her geçen günün içinde küçük de olsa sihirli şeyler gizleniyor. Kaldırımlara o kadar dalmışsın ki, o küçük sihirleri göremiyorsun. Göremediğin her gün, biraz daha kararıyor gözün. İnce bir dokunuş ve o el bile insana umut verebiliyor aslında. Küçük bir dokunuş, beklentisiz ve sorgusuz bir gecenin sabahında her şey daha berrak görünüyor gözüne. Sonra üstesinden geldiğin tüm bu zorlukların, geçip gittiğinin farkına varıyorsun. Canını yakan tüm kelepçelerden er ya da geç kurtuluyorsun. Hapsettiğin, tutsak kaldığın bedeninden sıyrılıyorsun böylece. Ki bazen kronikleşmiş bir sırt ağrını, güzel bir uykunun ardından hissetmiyorsun. Bu bile yüzünü güldürebiliyor. Ki baksan çevrene, gezsen şehrin tüm sokaklarını; yüzün o kadar çok gülümseyecek ki! Haberin yok bunlardan. Haberi olmuyor çoğu zaman kimsenin. Kimse kimseyi görmüyor ki bu metro istasyonunda. En fazla yanına bir dilenci yaklaşıp para istiyor. Üstelik cebinde son model akıllısından bir cep telefonu taşıdığı halde! Utanmıyor O. Onun yerine sen utanıyorsun. İnsan başka bir insanın yerine nasıl utanır bunu da düşünüyorsun sonra. Oysa küçükken, gittiğimiz bir misafirlikte kırdığım koltuk için annem ev sahiplerinin karşısında yaptığımdan dolayı utanmıştı. Ben utanmamıştım. Koltuk eskiydi bir kere! Vakti gelmişti ve kırılmıştı. Ama ben o zamanlar çocuktum. Şimdi olduğum gibi yani… Fakat şimdiki çocukluğum biraz evrilmiş sanırım. Yani biraz daha uysalım diyebilirim. Çocukluğumdan pek bir şey kaybetmedim. Ha, yıllar geçiyor. Yıllar geçiyor ve saçlarımdaki beyazlar birbirine baka bak beyazlıyor. İnanır mısınız hiç dert etmiyorum bu durumu. Ben doğallıktan yana oldum bu zamana kadar. Organik besinlerden bahsetmiyorum. İnsanın insan olabilmesinden; giyiminin kuşamının, boyasının badanasının, süsünün çok da mühim olmadığı benim söylediğim. Yoksa herkes gülen fotoğrafların ardına büyük hüzünler gizliyor bu günlerde. Herkes o kadar mutsuz ve yalnızken, bir o kadar da yalancılaşıyor. Bir yatağın huzurundan bahsediyordum ben. Konu hep bizi bir yerlere sürüklüyor. Ki çok konu var bahsedeceğimiz. Bahsedilmeyi bekleyen çok hikâye var bu gezegende.

Haziran da geldi işte. Eskiden sevinçle beklerdim bu ayı. Tatile girersin, denize koşarsın. Bir sürü yaz hikâyesi falan. Ama şimdi aynı heyecanla beklemiyorum. Bir sürü genç öldürüldü bu ayda. Dünyayı ele geçirmek falan değildi kimsenin derdi. Bir şeylerden hoşnut değildi o çocuklar. Oturup dinlemek yerine ölümü reva gördü büyükler. Büyükler her şeyi daha iyi biliyordu bu memlekette. Bildikleri için her şeyin içine ettiler. Herkes o kadar uzaklaştı ki küçük şeyleri görmekten. Çiçekleri beton bloklarla kapladıkları için oldu bu. Ben böyle düşünüyorum. Bir çiçeğin, bir ağacın gözünün yaşına bakmayan beyler, insanın ciğerini oymaktan çekinmezler bana kalırsa! Çocukları ve gençleri mutlu etmeyi amaçlamayan hiçbir siyasi hareketin barışı ve huzuru getireceğine inanmıyorum. Bir sürü palavra dönüyor ortada. Ağızlarından kin kusmaktan başka bir şey gelmeyen efendiler çıkıp bangır bangır bağırıyor ortalık yerde. Ve her birimiz aynı bataklıkta batıyoruz. Aynı pislik bulaşıyor paçalarımıza. Değişmiyor, değiştiremiyorsun ne yaparsan yap. Tabutu sırtlıyorsun sadece. Cenaze usul usul gömülmeye gidiyor ve eşlik ediyorsun. Oysa kır çiçeklerine sarılmak geçiyor içinden. Menekşelere dokunmayı düşlüyorsun. Rengârenk çiçeklere, bir arı gibi konmaktı niyetin. Dozerle geçiyorlar üzerinden. Dev yatırımlarda katloluyor tüm renkler. Tüm çocukluğunla kopardığın bir papatya, eski bir kitabının arasından çıkıyor. Kurumuş, hüzünlü… Ama var işte, bir betonun altında değil. Yaşamıyor ama var. Ki bu önemli… Bununla umut etmeye devam edebilirsin. Bunu unutma, bulduğun o kuru çiçeğe sarıl parmakların. Sıkıca, ama kırma. Zira bir çok şeyi kırıyoruz. İsteyerek ya da bilmeden, görmeden…

Yine de bir sihir var günün içinde. Bir köşe başında, bir yatakta, bir elde, bir gözde… Bu sihri yakaladığımız takdirde ve çevremizdekilere bu sihri gösterebildiğimiz takdirde, o çiçekler o betonları delip yeniden açacaktır. Ben buna inanıyorum. Gün yeniden doğacaktır. Ölenler geri gelmeyecektir, ama yeni çocuklar gelecektir dört bir yandan ve mutlu olacakları bir dünya yaratacaklardır hep birlikte. Yaşananları ve bunları yaşatanları unutmayacaklardır!

Zira unutursak kalbimiz kurusun!

02.06.15 17.56

Bir sihir var, bak gör...

Yazarın (KorsanKalem) diğer yazılarına da göz atabilirsiniz.
İnstagram hesabımızı da takip edebilirsiniz.

Bir sihir var, bak gör…

İlginizi Çekebilir

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir