Başarmak İçin Çok Çalış
  1. Anasayfa
  2. Deneme
Trendlerdeki Yazı

Başarmak İçin Çok Çalış

"Evet baba, bu da oldu sonunda kabullenmeyi öğrendim..."

0

Başarmak İçin Çok Çalış

Babamın atölyesinde büyük harflerle bu yazılıydı. “Başarmak istiyorsan çok çalış”… O zamanlar küçüktüm tabii, atölyeye gitmeyi iple çekerdim. Talas kokularını içime çekmeyi, alelade görünen tahtaların, pardon sen tahta dediğimi duysan çok kızardın “ahşap onlar ağaç hatta canlı, kesilmiş olmaları onların değerini azaltmaz… Aksine başka bir yaşam formunda yaşamaya devam ediyorlar.” derdin sözümü keserek. Özenle işlerdin ahşabı, bambaşka bir hale sokardın. Hiç acele etmezdin, her bir noktasına dokunur, zayıf yerlerini, sağlam yerlerini ellerinle hissederdin. Sonra işe koyulurdun, yaptığın işler de sağlam olurdu, kimse eline su dökemezdi ustalık konusunda. Bana yaptığın yemek masası hâlâ sapasağlam. Yıllar geçti üstünden, ne yemekler yendi ne projelere gebe oldu ne kavgalar edildi etrafında. Dili olsa da anlatsa… Ceviz seçmiştin benim için. Aynı ceviz gibi sert kabuğum olduğunu, kendimi o güvenli kabuğun içine hapsettiğimi ve dışarı çıkmak istemediğimi söylerdin. Haklıydın da. Ama hayat seni zorluyor be baba. Güvenli sandığın o kabukları tek tek kırıyor, bir güzel dımdızlak kalıyorsun ortada. Sonra kendine tekrar kabuk örüyorsun. Tekrar kırılıyor, tekrar örüyorsun, tekrar kırılıyor… Bitmek bilmeyen sonsuz döngü halinde devam ediyor. Şimdi burada olsaydın konuşabilseydik seninle, anlatırdım o kabuklarımı nasıl kırdıklarını… Sense gülerdin ama içten içe üzülürdün. O üzüm gözlerinin buğulanmasından anlardım. Çaktırmazdın hiç ben de anlamamış gibi yapardım. Susardık sonra. Uzun uzun susardık. Konuşacak kelime bulamadığımızdan değil eğer bir konuşsak birbirimizi kıracağımızdan korkarak…

Hayat be baba hayat… Hepimizi yoruyor, çalışsak da çalışmasak da. Sen çalışarak başarılı olacağına inanan o saf, temiz kalan son kuşaktın. Bense çalışmaktan çok çalıştığını bağırarak ilan eden, ağzı laf yapmaktan başka işe yaramayan ilk kuşak. Çalışarak istediği zenginliğe kavuşamayacağını anlamış, kısa yoldan köşeyi dönme meraklısı o kuşak… Senin hiçbir zaman takdir etmeyeceğin o yollara girdim. Bununla övünmüyorum. Ama mecburdum.

“Hayatta mecburiyet yoktur. Bu başarısız, bir baltaya sap olamamış insanların uydurmasıdır efendim. Çalışacaksın o kadar! İçinde bulunduğun koşullar kötüyse kurtulmak için çalışacaksın.” Sözlerin hep kulaklarımda çınlıyor. Bazen sözlerini sosyal medya üzerinden sanki kendiminmiş gibi paylaşıyorum. Çok beğeni alıyorum hatta diğerlerinden daha fazla, videoları saymazsak… Onlar hep çok izleniyor. Buna şaşmamak gerek aslında; ne de olsa biz özlü sözler kuşağıyız. Yıllar önce ölüp gitmiş ünlü şahsiyetlere bile hiç söylemedikleri sözleri atfedip bir de aslında bunları o söylemedi diyenleri bir güzel döveriz. Cahillik diz boyu anlayacağın. Bu kuşak böyle… Hepimiz aynıyız. Sıradan ama kendini derin zanneden, hız bağımlısı ama sürekli yavaşlamaktan bahseden, durmaktan ölesiye korkup sürekli basıp gitmekten bahseden yapay insanlara dönüştük. Senin işlerinin, emeğinin asla kabul görmeyeceği bir çağ burası…

Nasıl dayanıyorsun bilmiyorum. Peki, ben nasıl dayanıyorum tüm bu sahteliğe? Onu da bilmiyorum. Belki alıştım tüm bu hayata, düzene ayak uydurmayı başardım bir şekilde. Değiştiremeyeceğimi anlayınca kabullendim sanırım. Evet baba, bu da oldu sonunda kabullenmeyi öğrendim. Ben ki hemen her konuda fikri olan, illa muhalefet edecek, karşı duracak, dik kafalı kızın sonunda kabullenmeyi öğrendi.

Yıprandım be baba. Eski asiliğim yok artık. Yaşlanıyorum galiba. Senin gibi akşamüstleri rakı içmeye başladım. Özenle hazırlıyorum sofrayı sadece kendim bile olsam tıpkı senden öğrendiğim gibi. Yanına kavun ve beyaz peynir koyuyorum. Ama senin gibi seçemiyorum şu peyniri bir türlü. Hep yağsız oluyor aldıklarım, ağzımda yavan bir tat. Belki suç peynirde değildir, benim ağzımın tadı bozulmuştur. Suçu başkalarına atmak çok kolay hâlbuki… “Şu peyniri iyice bozdular, hep ucuz malzeme kullanıyorlar artık… O yüzden hiç uzun ömürlü olmuyor ürünler, kullan, sıkılınca at, Çin’de işçilik ucuz tabii bizde pahalı ama bizim ürünler gibi olur mu hiç? Onlar tek kullanımlık, bizimkiler ise ömürlük.” Benim şikâyetlerim seninkilere karışıyor artık.

Kimse ömürlük ürün istemiyor artık baba. Kimsenin o kadar uzun süre tahammülü yok. Hemen sıkılıyor şimdiki insanlar. Herkesin derdi tek seferde ünlü olayım, parayı bulayım, günü kurtarayım. Üstümdeki kıyafetler bile güya marka, dünya para ama sentetik tek giyimlik. Giyin, çık, güzel görün, sonrası önemli değil at gitsin yenisi gelsin. Geçen arkadaşlar yemeğe geldi. Senin ellerinle özenerek yaptığı masada yedik yemeğimizi. Hâlâ şaşırıyorlar, bunca yıl, onca taşınma sonrası nasıl hâlâ sapasağlam kaldığına. “Başarmak için çok çalışmamız lazım” dedim senin ses tonunu taklit ederek, güldüler. Oysa komiklik olsun diye söylememiştim. Konu dağıldı zaten hemen çok konuşup hiçbir şey anlatmadık birbirimize. Susmadık da. Bu aralar suskunluk iyi gelmiyor bana hep geçmişe dönüyorum. Geri dönülemez şekilde birbirimizi kırdığımız o ana. Bu masada yemek yerken kopmuştu kıyamet…

“Gezdin, eğlendin tamam ses çıkartmadık ama kızım bundan sonra ne yapacaksın? Hayatını yoluna koymanın zamanı gelmedi mi?”

“Benim işim bu. Gezip video çekip, insanları eğlendirmek.” demiştim sana kızgınlıkla.

“Ciddi bir iş bul” diye devam etmiştin. Beni anlamadığın, desteklemediğin için çok kızmıştım sana, çok ağır laflar etmiştim. Gençken büyük laflar edip insanları kırmak, kesip atmak çok kolay. Yaşlanınca anlıyor insan hatasını. Hayat öğretiyor doğruyu, yanlışı. Tekrar senin o küçük olsam, o talaş kokan atölyede başarmak için çok çalış yazısının altında dursam ama çok geç biliyorum…

Yazarın (Zeyno) diğer yazılarına da göz atabilirsiniz.

Korsan Edebiyat’ı instagram üzerinden de takip edebilirsiniz.

– Başarmak İçin Çok Çalış

İlginizi Çekebilir
Deneme: Müzik Nedir?

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir