Aynaların Arkasında Çılgın Yılbaşı Partileri Yok
  1. Anasayfa
  2. Öykü

Aynaların Arkasında Çılgın Yılbaşı Partileri Yok

Yazan: Doğukan ÇELİK

0

Aynaların Arkasında Çılgın Yılbaşı Partileri Yok

“İyilik nedir? Peki arkadaşlık? Sevdiğin birine yetememek nedir? İnsan ne zaman yorulur? Seçtiğimiz yolun sonuna gelince ne olur? Var olduğunu nasıl kanıtlarsın mesela? Veya yok olduğunu ne zaman anlarsın? Gözümden akacak olan yaş içime doğru yol aldıysa, varacağı son durak neresidir? Hislerimiz uçsuz bucaksız bir orman mıdır? Ya da çok mu basittir de biz o küçücük hislerimizden sonsuz bir orman yaratırız? Dilimiz hangi acıyı alamayacak kadar zayıf? Veya gözlerimiz gerçekleri görecek kadar güçlü değil midir? Sendelediğimiz zaman direnmeli miyiz, yoksa kabullenip düşmeli miyiz? Kolumuzdaki kaslar ne kadar sorun taşır mesela? O sözü duyacağıma canlı canlı kesselerdi dediğimiz anlardan nasıl kurtulacağız?”

“Aaaa! Yeter be. Bir yerde durursun diye bekledim de duracağın falan yok senin. Bilgisayara komut göndermiyorsun, bir insana soru soruyorsun, farkındasın değil mi? Gerçi bilgisayarlar bile art arda komut aldıklarında kitlenebiliyorlar, nadir de olsa. Harbi bilgisayarlar da çok gelişti ya. Önceden konsola komutla derdini anlatmaya çalışırdın. Gerçekten zor günlerdi.”

“Hayır ben kesin hayal görüyorum. Bu kadar soruyu kaldıramadığımdan herhalde. Rüya mı lan yoksa. Nerem açık kim bilir yine.”

“Yok yok. Rüya da değil hayal de. Yabancı dizi mi lan bu?”

“Bak abicim kendime az da olsa saygım var. Kendime sövmek istemiyorum. Belli ki ben bu durumu kendime açıklayamayacağım. Biraz yardımcı olsan?”

“Bak Mori, işi uzun uzun anlatmaya gerek yok. Nasıl olduğunu bilemem de sanırım kafayı temiz sıyırdın ki buradayım.”

“Dayı ne dediğinin farkında mısın? Aynada iki dakika kendimilze yüzleşelim dedik, ikinci bi’ beni ete kemiğe bürüdüm. Ayrıca Mori ney lan? Neyin kısaltması, nasıl bi’ hitap bu.”

“Bak şansını zorluyorsun. Kötü konuşturtma beni. Sanki hiç görmediğin birisiyim de şaşırıyorsun. Ne zaman gelsen burada oluyorum, konuşunca mı suç oluyor? Ayrıca bu nasıl ruh hali? Dua et beni görüyorsun aynada.”

“Ne kadar mantığım almasa da söylediğin doğru.”

“Maalesef mantık her şeyi açıklamıyor.”

“Buna bugünden itibaren katılıyorum.”

“Senin şu sorularının tamamına olmasa da bir kısmına cevap verebilirim sanırım. Öncelikle çay var mı? Dilim damağım kurudu şerefsizim.”

“Olmaz olur mu be. Bekle koyup geliyorum. Kaç şeker? Bu arada Mori de güzelmiş aslında”

“Eyvallah Mori’m. Şekersiz olsun. Bir de demini fazla koy, fenalardayım.”

Mutfağa giderken olağan imkânlarla düşünüyorum fakat bir sonuca varamıyorum. Bırakalım böyle kalsın. Öldürecek değil ya. Bir de eğer aynanın arkasında bir ben daha varsa onun hayatı nasıldır acaba? Veya hayat var mıdır aynanın arkasında? Aynayı kırsam boyut değiştirir mi lan bu?

“Laannn! Kendi kendine de mi sorular soruyorsun. Kat gel la şu çayları.”

Doğru söylüyor adam, şunları götürüp sohbete devam etsem daha iyi olacak herhalde. Zaten ha burada kendime sormuşum ha aynadaki bene sormuşum. Ne fark edecekse artık.

“Buyur Dayı”

“Eyvallah Mori”

“Eee anlat bakalım. Kimsin, neden karşımdasın, aynanın arkasında hayat nasıl?”

“Öncelikle Mori ben senim. Karşında olmamı da sen istedin ve aynanın arkasında hayat düşündüğünden de zor.”

“Detaylara gireyim mi yoksa bir bildiğin var mı?”

“Detaylara girme. Bildiğim konusunda da senden ne bir eksik ne bir fazla.”

“Sigara içiyor musun Dayı sen? Yakayım bi’ tane.”

“Sen kendine yak. Arada seninkinden bir iki fırt alırım.”

“Tamamdır Dayı.”

“Senin sorularına bir yanıt bulmaya çalışalım. Bu arada biz, siz, onlar falan bunları boş vermekle başla. Milyarlarca insanı tek bir çatı altına toplayamazsın. Sen kendi doğrularını, fikirlerini ve görüşlerini edinmeye bak. Milyarlarca insan dünyada oyuncu ve hepsinin farklı rolleri var. Hepsi aynı olsaydı emin ol çok sıkıcı olurdu. Bu arada istediğim sorudan başlayabilirim dimi?”

“Tabii ne demek”

“İlk başta şuna açıklık getirelim ki sevdiğin birine çok da rahat yetebilirsin aslında. Gerekli zorlukları var tabii ki. İlk başta yetemediğin kişinin ne istediğine bakacaksın. Muhtemelen istediği şey sende ya kırıntılar halindedir ya da hiç yoktur. Bu yüzden yetemezsin. Fakat karakterinden ödün verip değişmek istersen her türlü insana yetebilirsin. Bu seni onların sevgisini kazanmış karaktersiz biri yapar. Omurgaları çok oturmadıysa karakterinin, bunun farkına bile varmazsın. Eğer bir duruşun varsa ve sevdiğin kişiye yetebilmek için bunlardan taviz verdiysen gün geçtikçe sevdiğin kişinin yanında boğulursun. Ve ne sevdiğin ne de en yakın çevren bunun farkına dahi varmazlar. Tek başına yavaş yavaş ölürsün. Tamamen öldüğünde unutursun. Kendinden eser kalmaz. Farkında olmadan başka bir karaktere bürünürsün. Bi’ fırt versene sigaradan.”

“Buyur Dayı”

“Off be bu ne, sarma mı içiyon? Sen ölmüşsün be Mori”

“Peki ya arkadaşlık?”

“Arkadaşlık dediğin şey de insanın yalnızlık korkusundan dolayı bulduğu bir çözüm. İnsan dediğimiz canlı maalesef ki iletişime muhtaçtır. Çoğu insanın yalnızım demesine aldanmasan iyi edersin. Hiç kimse bunu göze alamaz. Deneyemezler bile. Aralarında istisnalar çıksa da en yalnızım diyen insan kendiyle, sokak köpeğiyle, pelüş ayıcığıyla ve en son çare olarak da Tanrı’yla konuşur. Ama kuralı unutma. Tanrı hep son çare olarak gelir insanın aklına. İşler yolundayken Tanrı’nın adı bile geçmez. Hep başları sıkıştığında, yardıma muhtaç kaldıklarında, yalnız olduklarını anladıklarında Tanrı’yı hatırlarlar. Sonuç olarak iletişim ihtiyacını gider, fazla da kasma.”

“İyilik?”

“İyilik özetle almadan vermedir. Altın kuralı da karşılık beklememek. Karşılık beklediğin an o yaptığın şey iyilikten çıkar ve insanları iyi olmamakla suçlarsın. Hâlbuki kimse sana zorla iyilik yaptırtmadı. Bu içinden geldi ve yaptın. Bir sebebe veya karşılığa ihtiyacın yok. Bencil değilsen zaten gerisi gelir.”

“Seçtiğimiz yolun sonuna gelirsek ne olur?”

“Sen doğduğun andan itibaren bir yoldasın zaten. Eşsiz bir yol. Zamanla birlikte o yolu şekillendirmeye çalışıyorsun. Yoluna yeni yollar ekliyorsun, eklediğin yolun sonuna ulaştığında önüne ekstra yollar ekliyorsun. Bunun sınırı yok. Ölene kadar istediğin kadar yol çizer ve üstünde yürürsün. Öldüğünde o yolun sonuna geliyorsun anlayacağın. O çizdiğin ekstra yollar da seni ölüme götürüyor. Ölümün farkındasın, biliyorsun fakat durduğun an ölümü hatırlıyorsun. Kendine ‘bunu da yapmam gerek’ diyerek çeşitli yollar belirliyorsun. Ölümden kaçıyorsun, korkuyorsun ve sonsuza kadar yaşayacağını o yollar sana aşılamaya çalışıyor. Sonunda yine ölüyorsun. Bir şey değişmeyecek yani. Devam et.”

“Dayı sen ne yaptın ya. Şu cümlelerin toplamı suratımda patlayan bir kroşe etkisi yarattı.”

“Mori saymaya başla.”

“10,9,8,7,6,5,4,3,2,1,0…”

“Hadi yeni yılımız kutlu olsun. Delisin melisin de adam gibi adamsın, bensin sonuçta.”

“Eyvallah Dayı, sen de adamsın”

“Peki adamlığımızın bir bardak çay kadar ederi var mıdır sence? Bi’ katsan da içsek?”

“Tabii ki Dayı. Yeni yıla içerek girelim.”

Bir şeyler garip geliyor. Ben bu cümlelerin anlatmak istediği şeyi aslında biliyorum gibi. Ama hiçbir kimse, olay, eser veya obje bana bunları anlatmadı. Enteresan geliyor. Gerçi aynada ikinci bir benle konuşuyorum. Sanırım bugünlük enteresan olay bu olarak kalır.

“Buyur dayı, afiyet olsun.”

“Eyvallah Mori, son sorunu alayım artık. Malum aynaların arkasında çılgın yılbaşı partileri yok ve benim de uykum geldi. Halden anla”

“Tamamdır Dayı. Gözlerimiz gerçeği görecek kadar güçlü değil mi?”

“Gözlerin her şeyin farkında. Görüyor ve net bir şekilde aktarıyor bunu sana. Sen görmek istemeyeceğin hatta duymak istemeyeceğin şeyler duyuyorsun. Bunu kendince yenilir, yutulur bir hale soktuktan sonra sindirebiliyorsun. Bunu yapmazsan ortada hiçbir sorun kalmayacak. Bu da zaten benim kim olduğumu açıklıyor. Ben senim. Senin gördüklerin, duydukların hatta hissettiklerinim. Sen beni öyle bi’ kırptın ki içinde, gerçeğe dair hiçbir şey kalmadı. Haliyle kendini her seferinde kandırıp üzdün. Bak dostum, etrafında olup biten her şeyi görebiliyor ve içinden eleyerek kendine uygun bir hale getiriyorsun. Yapma. Gördüğün, duyduğun kadardır her şey. Ben senin ham olarak görüp duyduğun hatta hissettiğinim. Bu yüzden emin konuşuyorum. Neler düşündüğünü, hissettiğini biliyorum ama inan bana fazlasını değil. Bu gece uyurken bir karar vermen gerekecek. Ya Mori olacaksın bir yıl daha, ya da benim yeryüzündeki karşılığım. Hadi şimdi çayına bi’ fondip at ve yat.”

Çaya attığım fondip değişmesi gereken bir şeylerin olduğunu vurguladı. Bir yıl sonra, bir yıl önceki benden daha huzurlu olmak istiyorum. Bir yıl önceki ben bunu fazlasıyla hak etti.

“Eyvallah Mori, iyi uykular.”

Sitemizdeki diğer öykülere de göz atabilirsiniz. 

Bizleri instagram üzerinden de takip edebilirsiniz.

Aynaların Arkasında Çılgın Yılbaşı Partileri Yok

İlginizi Çekebilir
Geride

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir