Yazdım Yazmasam İntihar Edecektim!
  1. Anasayfa
  2. Hayatın içinden

Yazdım Yazmasam İntihar Edecektim!

Hadi Biraz Dertleşelim-2

1

Yazdım Yazmasam İntihar Edecektim!

Baştan söylemek istiyorum bu biraz fazla uzun bir yazı olacak. Umarım sonuna kadar okuma lütfunu bahşedersiniz kendinize çünkü bu yazı vadetmek gibi olmasın ama size bir şeyleri fark ettirebilir, sizi bir şeylerden vazgeçirebilir, sizi bir şeylere götürebilir, döndürebilir, belki de sizi size anlatabilir ya da belki de size arkadaş olabilir.

Bu yazının yazılma sebebi hayatın zor, Dünya’nın katlanılmayacak halde olduğunu fazlasıyla hissetmeye başlamış insanların ne kadar çok olduğunun fark edilmiş olmasıdır.

Nasıl bir gündü bugün? Nasıl hissettirdi bugün? Neler gördünüz, neler duydunuz bugün? Evden dışarı çıktınız mı? Birileri ile konuştunuz mu? İşe gittiniz mi bugün? Yoğun muydunuz ya da belki de bomboş? Ne yapıyorum ben diye sorguladınız mı bugün? Eğer dışarı çıkmadıysanız dışarı çıkmak istediniz mi bugün? Nelere şaşırdınız bugün? İyimser olmaya çalıştınız mı? Yenilmiş hissettiniz mi bugün? Yalnız hissetiniz mi? Birinden yardım istediniz mi ya da birine borçlandınız mı bugün? Aldatılmış? Yanlış anlamış? Bir şeyleri düzeltmeye çalıştınız mı ya da hayatınızla ilgili radikal kararlar aldınız mı bugün? Neden diye sordunuz mu bugün?

Ya da bugün de diğer günler gibi aynı, alelade bir gün müydü?

Peki;

Birini incittiniz mi bugün? Yalan söylediniz mi bugün? Birilerinin kalbini kırdınız mı bugün? Görmezden, duymazdan geldiniz mi bugün? Biri sizin yüzünüzden ağlamış olabilir mi bugün? Biri sizin yüzünüzden yalnız hissetmiş midir bugün? Haksızlık yaptınız mı bugün? Kırık bir kalbe sebep oldunuz mu bugün? Birini kıskandınız mı bugün? Birinin sırrına ortak oldunuz mu? Birinin sırrı oldunuz mu? Âşık oldunuz mu bugün? Ayrılık yaşadınız mı bugün? Birini terk ettiniz mi bugün? Birinin işinden olmasına sebep oldunuz mu bugün? Birinin hasta olmasına? Birine yardım ettiniz mi bugün? Birinin canına kast ettiniz mi bugün? Birinin ruhuna yara açtınız mı bugün?

Hayat ne zor değil mi? Dünya iyice çığırından çıktı artık!

Hayır! Değil.

Hayat aslında yaşanılabilir ve dünya oldukça güzel fakat bize zor ve çığırından çıkmış gibi gelmesinin sebebi böyle hissetmemize sebep yukarıda sorduğum soruların cevapları. Evet dedikleriniz ve hayır dedikleriniz. Ve biliyor musunuz aslında daha çok sorulacak soru var.

1 gün dediğimiz 24 saat 1440 dakika ve çoğalan saniyeler ve de çoğalan saliselerden ibaret ve sayılar çoğaldıkça yaşanılanların ne kadar çok ve de geri alınamaz olduğunu gösteriyor. Zamanı geriye alamayacağımız aşikâr tabii ama çoğunlukla unuttuğumuz bir şey var, asıl zaman değil önemli olan zamanın içinde yaşanılan ve de yaşatılanların geri alınamaz olduğu…

Sadece 1 saniye içinde değer verdiğiniz birini, çok sevdiğiniz birini yaşamınızın sonuna kadar kaybedebilirsiniz ya da nefret ettiğinizi düşündüğünüz birini hayatınızın geri kalanı boyunca dost edinebilirsiniz, dünyaya yeni bir insan getirebilir ya da dünyadan bir insan yok edebilirsiniz hatta kendinizi var/yok edebilirsiniz birinin hayatında(n), 1 saniyede hiç dönmeyeceği o yere uğurlayabilirsiniz en kıymetlinizi. Bir saniyede bunlar olurken bir günde neler olabilir.

Bir çiçek bir günde açmayabilir fakat siz onu bir günde açmış gibi görebilirsiniz. Hatta genelde böyle olur ağaçların yeşerdiğini yeşerene kadar fark etmediğimiz için bir günde yeşermiş farz ederiz çoğumuz, çünkü çok zor çok yoğun zamanlar geçiriyoruzdur. Kimilerimiz gündüzün geceye ya da gecenin güne döndüğüne bile şahit olmadan geçirir günlerini. Bu durumda da saniyelerin artarak 24 saat oluşu gibi azar azar artarak yaşanılanları taşmadan fark etmeyiz. İşte bu taşmalar geri dönülemez zamanın geri döndürülemezleridir.

Bazen uyarılar verir fark etmemiz için, örneğin çok sevdiğimiz biri bize bir yanlışlımızı söyleyebilir, onu kırdığımızı, üzdüğümüzü ya da bize ihtiyacı olduğunu, belki bizimle kavga eder, belki de karşımıza nazikçe çıkar, belki bizimle savaşır belki de silahsız gelir, savunmasız olur. Belki bir çalışanınız, çalışma arkadaşınız size bir hatanız olduğunu söyler, haksızlık yaptığınızı söyler, belki de siz birine söylersiniz tüm bunları ve belki de bulunduğunuz ortamı, yaşadığınız süreci sorgularsınız.

Sonrasında saldırganlaşmış olduğunuz, hakaret ettiğiniz, belki çileden çıkıp cam çerçeve indirdiğiniz oldu mu? Ya da kıskançlık ettiğini düşünüp, saçmaladığını söylemişsinizdir. Hırsa bürünüp ona acı çektirmek, yok etmek istemiş bile olabilirsiniz belki de. Tüm bunların size yapıldığını düşünürsek; belki hayattan nefret ettiniz, katlanmakta zorlandığınızı düşündünüz, terk ettiniz, istifa ettiniz, kavgaya devam edip yaralandınız belki şu an ağlıyorsunuz belki yaşamı sorguluyorsunuz. İçiniz öfke dolu belki ve birinin canını yakmak istiyorsunuz ya da kendi canınızı. Çünkü bunlar bir seferlik olan şeyler değildi taşmak üzere olan saniyelerin habercisiydi ve dikkate almadığınız için taşmasını engelleyemediniz.

Tüm bunları sineye çekip, haklı da olsanız ya mecburiyetten ya naiflikten ya da kaybetme korkusundan, onun da kötü bir günü diyerek sustuysanız, mizacınız gereği özür dileyip kenara çekildiyseniz, düzeltmeye çalıştıysanız ve karşı taraf bunu anlamıyorsa ya da sorguladığınız süreci, ortamı bırakmaya korktuysanız bir saniye daha eklendi zamana. Ve bingo! siz bunu devam ettirdiğiniz sürece bu davranışınızın dışına çıkma hakkınızı kaybedeceksiniz. Olur da bir gün çıktığınız zaman ise zorbalık göreceksiniz, alçak olacaksınız, nankör olacaksınız ve sizi kıracak, yerle bir edecek ne varsa onları duyacaksınız.

Biz insanlar öncelikle tercihlerimiz olduğunu ve de tercih edilebilir olduğumuzu anlamalıyız. Davranışlarımızın hepsinin bir karşılığı var ama bu karşılıklar bizim istediklerimizle aynı, bizim tercih ettiğimiz gibi olmayabilir. Çünkü bu karşılığı verecek olanların da tercih hakkı vardır. Örneğin siz bir işi tercih etmiş olabilirsiniz ya da bir görevi ve bu tercihiniz size aittir. Bunun karşılığında gelecek olan başarı ya da başarısızlıklarda sizin etkiniz yüzde elli düşecektir ya da daha fazla tercihleri ile etki edecek insan sayısına göre değişir. Ve yahut birini sevdiniz âşık oldunuz diyelim. Onun size âşık olması ya da sevmesi sizin tercih edeceğiniz bir sonuç olma olasılığı yüzde ellidir. Ve ya bir çocuk dünyaya getirmeyi tercih ettiniz; onu korudunuz, kolladınız, sevdiniz, yetiştirdiniz siz ebeveyn olmayı tercih ettiniz. Sonrasında onun sizi ebeveyn olarak istememesi sizin tercihiniz olacak mı? Dürüst olmayı, yalan söylememeyi, haksızlık yapmamayı tercih ettiniz bunun karşılığında aynı şekilde davranılmamak sizin tercihiniz mi?

İnsan odaklı olan hiçbir şeye tercih olamaz başka bir insan. Siz istediniz haliyle o da isteyecektir. Ve sizin istediğiniz, sizin tercih ettiğiniz gibi olmadığında kabul etmediğiniz, vazgeçmediğiniz sürece yıpranmaya, üzülmeye ve geri döndürülemezleri yaşamaya ya da yaşatmaya mahkûm olursunuz. Sonuç olarak hayat zor, dünya çekilmez olur. Eğer saniyeler bu şekilde dolup taşarsa da yok olur ya da yok edersiniz.

Tüm bunlar demek değil savaşmayın, vazgeçmeyin, pes edin. Siz, siz olmaya devam ederek aynı tercihlerle devam edin ama tercihlerinize etki edecekleri değiştirin ki hırsınız, kibriniz, kırıklarınız, kırgınlıklarınız dolup taşmasın.

Kadercilik denilen, özgür iradenin etkisiz olduğunu savunan inanış tüm bunları bir kalemde yok edebilir diye düşünüyorsunuz çoğunuz. Şöyle düşünürsek eğer, sizin kaderiniz varsa onun(onların) da kaderi vardır. Kadere müdahale etmeye çalışmak ne derece doğru?

Bu dünya ince ruhlu insanlar için çok kötü değil, bu dünya dürüstler için, bu dünya iyiler için zor değil. Biz bu dünyayı komple değiştirmek istediğimiz için zor.

Dünya zıtlıklardan ibaretken nasıl beklersiniz ki herkes sizin gibi olsun. Biz, bize düşenin bizim gibi insanları bulmak, fark etmek olduğunu öğrendikçe kabullendikçe bu dünya çekilecek kıvama gelecek. Ayrıca hepimizin içinde bir iyi bir de kötü var. İyiyi ne kadar korur, kötüye ne kadar yenilmezsek o zaman mutlu oluruz.

Tabi bir de bizden başkasının sesini duymayı, çabaları fark etmeyi, hırsımızı bir kenara bırakmayı, asla mükemmel olamayacağımızı, bildiklerimizden kat ve kat bilmediklerimiz olduğunu ve bunları başkalarından öğrenebileceğimizi, herkesi sevmek zorunda olmadığımızı, sevilmek zorunda olmadığımızı, herkesin aynı düşünmek zorunda olmadığını, herkesle aynı düşünmek zorunda olmadığımızı, hata yapmanın insan doğasında var olduğunu, özür dilemenin, naif olmanın, empati kurmanın zayıflık olmadığını, her şeye sahip olamayacağımızı, paylaşmayı, bencil olmamayı da benimsersek bir ağaç gibi hür olabiliriz.

Keşke artık dayanamıyorum diyenler şimdi yaşıyor olsaydı. Onlar gittiği için değişmedi hiçbir şey. Keşke şu an en sevdiği şarabını, en sevdiği müzik eşliğinde yudumlasalardı ya da öylece bir gün geçirmeye devam etselerdi. Pes etmeselerdi, savaşsalardı ya da bu zorluğu kabullenip yalnızca kendilerini korusalardı. Çünkü onların gidişine, yok oluşlarına şahit olan, sebep olan kimsenin hayatı değişmedi. Çoğu kendini de değiştirmedi. Hatta belki şu an yarın evsiz kalacak, yiyecek bir şeyi kalmayacak insanların da gitmeyi düşünecek kadar çaresiz kalışlarına sebep olanlara da etki etmeyecek onların gidişi.

Dünya hiçbir zaman kaostan kurtulamadı. Zamanın hiçbir diliminde haksızlığa uğramayan, sevilmeyen, yalana maruz kalmayan, zorbalığı yaşamayan olmadı. Dünya’da yaz ve kış olduğu kadar normal bir şekilde iyi ve kötü oldu. Nasıl ki, gün geceyle bir olmadıysa iyi de kötüyle olmamalı. Nasıl ki, gece ve gündüz zamanları geldiğinde gidiyorsa iyi de kötüden gitmeli. Dünya’da yaz ve kış olduğu kadar katil ve maktul de oldu, olmaya da devam edecek ama biz bahar olabiliriz ilk ya da son olmak bizim tercihimiz. Nasıl ki, dünya zamanı geldiğinde bitecekse biz de bitmek için zamanı beklemeliyiz.

Hayat çekilebilir, dünya yaşanılabilir bir yer. (Bitmeyen virüs olsa bile! :))

Ben çok sevdiğim Kalben’in şarkısında bahsettiği Perişahı’nın kızıyım. Kimsenin görmediği, kimsenin sevmediği, iki damla yaşını sessiz akıtan, babasının boyunu aştığı. Yazdım, yazmasam intihar edecektim!

Venüsya’dan sevgiler.

Yazarın (Venüsyalı Biri) diğer yazılarına da göz atabilirsiniz.

İnstagram hesabımızı da takip edebilirsiniz. 

Yazdım Yazmasam İntihar Edecektim!

Bence sadece yaşamalıyız ama nasıl? Yaşamaktan başka gaye değil de nasıl yaşamak lazım diye çok sorum var ölmeden bir kaçına cevap bulmak dileğiyle günleri geçiriyorum.

Yazarın Profili
İlginizi Çekebilir
Mektubundan Öperim

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yorumlar (1)

  1. okumalıydım, okumasam onu anlamayacak, hissetmeyecek ve intihar edecektim..

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir