Annemin Dünyaya Sığmayan Kalbi
  1. Anasayfa
  2. Öykü

Annemin Dünyaya Sığmayan Kalbi

Yazan: Özlem D. P.

0

Annemin Dünyaya Sığmayan Kalbi

Minicik, bir masalık hayalleri vardı. Sarı yapraklı defterine ne yazardı çok merak ederdim. Otururdu bazen ve yazmaktan ölecek zannederdim. Anne, derdim hemen omzunun arkasında. Ne yapıyorsun, diye sorardım. Yaşıyorum, derdi sadece yaşıyorum. Babam işe giderdi, ben okula. Sabah 9’da kimse kalmazdı evde. O ve masasının gıcırtısı… Geldiğimde üç buçuk olurdu saat. Masada iki bardak, birinde kahve kokusu diğerinde çay çöpü… Yerde iki bardak birinde soda asidi, diğerinde limon kabuğu… Yemek yaptım, derdi. Toparlanırken. Sanki bir mahcubiyeti vardı. O hisli bakışına üzülürdüm.

Bugün sofra benden, derdim o kalemlerini kutusuna yerleştirip defterini kapatırken. Kaç yıl sonra okuyacağımı hesap ederken yakalardım kendimi. Onu çok merak ederdim. Kafasının, kalbinin içini… Herkesle arasındaki o ince tülü çekip göreceklerim avuçlarımı kaşındırırdı. Sanki onu öldürecekmişim gibi gelirdi okumak için. Ya da okuyabilmek için ölmesine gün sayıyormuşum hissine bürünürdüm. Utanırdım ve kötü biri olduğuma kahrederdim. Sonra kötülüğümü anne-babama bağlardım. Her şeyin sorumlusu onlar olmalıydılar. Bütün kodlarım, alışkanlıklarım onlarda gizliydi ve bana miras kalmıştı.

Ee, anlat bakalım derdi; uçuk pembe rujunu yemiş biraz, gülüşüne kiraz saklamış bakışları tezgaha düşerdi. Ne var ne yok anlatırdım okulda. Onun uzun sessizliklerine harfler yığardım. Boylarımızı aşar, aramıza dağlar sıralar, köprüler kurar, mavi gökyüzünü sererdi cümlelerim. Hıımmm, derdi usulca. Hikâyeler topluyordu, anlardım. Beni de yazıyor musun anne, diye sorardım bazen. Duymamış gibi yapardı. Beni önemsemediğini hiç düşünmezdim de beni nasıl yazardı okumadan evvel onun ağzından duymak isterdim. Kendimi annemden duymaya aç gibi hissetsem de beslenme çantamın en köşesine gizlenmiş bir şekerleme sürprizi gibiydi bana hissettirdiği.

Koltuğa geçip birer kahve koyardı ikimize. Kendimi, onun arkadaşı gibi hissederdim. Konuşur, konuşurdum uzun uzun. Dinlerdi. Bir gün bıkıverecek diye korkar, gözlerine bakar ama kelimeleri duymadaki açlığına şaşardım. Bu kadar içsel bir kadının böylesine fıkır fıkır oluşuna hiç anlam veremezdim beni dinlerken, ona öylesine hayrandım.

Bisiklete binerdik. Uzun, dar yollardan geçerken arkadan gelir, insanlara selam verir, kuşları izler ve sanki hiç önüne bakmadan sürerdi bisikletini. Görmesem hani, kuşlar tekerleklerden kaldırıyor sanırdım, yola öylesine nazik davranırdı ki, her bir papatya başka görünüyordu sanki ona. Anne, demiştim yine bir gün. Süt dişlerimi yitirmiş olmanın verdiği büyüklükle, nasıl böyle naif olabiliyorsun? Tebessüm etmişti. Kâkülünü geriye iterek alnını güneşe çevirmiş, keşke demişti, keşke olabilsem. Hadi eve dönelim, babanı karşılayalım, demişti sonra. Bisikletlerimizi bulutlara doğru sürerek eve varmıştık. Aklımda kalan son lise anımdı sanki annemle. Keşke bisiklet yerine piknik sepeti hazırlasaydık diyorum şimdi. Belki daha çok zaman geçirirdik onunla son anımda. Öyle, mavi bir günün altında limonatalarımızı içerken, peynirli sandviçimize fesleğen koymayı akıl ettiğim için beni överdi belki de. Babama da anlatırdı. Başka bir gün ikisine de yapardım. Belki bir öyküsünün kahramanı olurdum. Ne derdi acaba fesleğenli sandviç için? Ondan yıllar sonra okuyup tanıdığım Didem Madak’ın dizeleri gözümü ıslatacaktı, keşke gölgesine razı bir fesleğen olaydım ve ben annem fesleğenle ve benimle ilgili hiçbir şey, tek bir satır dahi yazmadı diye şükredecektim.

Sayısız deftere tonlarca öykü sığdırmış ve hayatı kusmuştu sanki. Tıkır tıkır yazdığı harflerinde ne çok kırılganlık, keder paylaşmıştı. Üzüldüğü şeylere karşı ne cömertti kelimeleri, öfkesini nasıl da altın tepsilerde sunmuştu karakterleri üzerinden. Şaşırmıştım. Cinayet öyküleri bile yazmıştı. Ona merakım ve hayranlığım artmıştı. Aynı zamanda da acımıştım. Hangi acısını ne ile örtmüştü acaba? Gömmüştü belki de! Gördüğü papatyayı koparamayan, minik bir dokunuşu çok gören annem adamlar öldürüyor, işkenceler ediyor, tecavüzcüleri savunuyordu. Eşini aldatıyor, çocuğuna işkence ediyor, yemeklere tuz koymuyor ve alkolikleri dolduruyordu sayfalarına. Sonra birden her şey sükûnete eriyor, yoga hocası oluyor, bazen de bir derviş… Tekkede dua edip yakarıyor, önce kendim diyordu, kendimi ıslah etmeliyim. Soyu tükenen hayvanlardan kendini sorumlu tutarken birden sirklerde ayı oynatıcısı oluveriyor beni hayrete düşürüyordu.

Anne, keşke bize anlatsaydın diyorum biraz. Azıcık yüklerini verseydin bize. Ben, annenim ve seksen yaşına da gelsem senin annen olacağım demiştin. Yükümü seninle paylaşmayacak, gücümü senden almayacağım. Bende olanı sana vereceğim, vereceğim ki senin bensiz yapabileceğine inanayım demiştin. Bir gün laf arasında kalbim çok kırık demiştin. Ne bileyim babam ya da ben bir şey yapıverdik sanmıştım. Kırgınım anlıyor musun, kırılıyorum demiştin bir gün babama da sesin kapının altındaki paspastan çırpılıvermişti koridora. Biraz başka şeyler mi düşünsen hayatım, diyordu babam. Oturup kapının altından sızan ışıkta gölge oyununuzu izliyordum. Kaldırmıyor kalbim, diye haykırıyordun. Sesinin hiç yükseldiğini, çatallaştığını duymamıştım.

Bana hep koşup koşup çatlayan atları hatırlatıyordun anne. Şaha kalkmış, kafasını gökyüzüne dikip birden fırlayıveren saka bir ata… Bir gün ve çok erken bir gün kalbinin tıpkı bir at gibi çatlayıp kalakalacağını biliyordum anne. Senin hayatını ne değiştirirdi bilmiyorum. Harflerin, kalbinin yüzde kaçıydı acaba? Hiç okumadım yazdıklarımı demiştin bir defasında. Kendinden bu kadar mı korkuyordun anne? Yüzleşmek, 8 yaşındaki minik kız kalbine dayanamazdı biliyordun. Sana ne yaptılar acaba anne? Nasıl güvenemedin kimseye? Kelimelerden bir dünya yaratıp kendini içine mi hapsettin? Sevinemediğim dünyada yüzünü güldürecek hiç mi bir şey olmadı? Kaybedeceğini, elinden alacaklarından korktuğun masumiyetine sahip çıkmak için boğdun kendini kelimelerinle. Sen çok cesursun anne. Ama yine de keşke seksenine kadar yaşasaydın, senin çocukluğunun elinden tutardık, torununla birlikte büyürdün bir daha. Bir defa daha gelirdin dünyaya anneciğim. Dünyayı sevmek zorunda değildin ama keşke kendini biraz sevseydin anne.

Sitemizdeki diğer öykülere de göz atabilirsiniz. (Annemin Dünyaya Sığmayan Kalbi)

Bizleri instagram üzerinden de takip edebilirsiniz.

Annemin Dünyaya Sığmayan Kalbi

İlginizi Çekebilir
16621849951725626034

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir