Biz silahları atalı çok oldu Murat Abi*!
0

Biz silahları atalı çok oldu Murat Abi!

10444512_327867787396262_4981323838755857103_nKaybedilen bir gündü sanırım. Diğer günlerden biraz farklı, epey umutsuz, mutsuz ve soğuk. Kimse bayramlıklarıyla dolaşmıyordu. Bez ayakkabılarımın yanları yırtılmıştı. Ve bu şekilde uzun süredir de giyiyordum. Yıpranmışlığımı temsil ediyordu adeta. Omzumda asılı çantamın içindekiler, mahallenin çocukları arasında tam bir merak konusuydu. Apartmanda üçüncü katta oturan Mehmet’le kısa süre, bir yavru köpeği beslemiştik bir zamanlar. Daha sonra Mehmet’in babası köpeği çok ses yapıyor diye köye götürdü. O dönemde köpekle birkaç fotoğraf çekmiştik. Bugün Mehmet’le denk gelince, faceden eklemem ve fotoğrafları yollamam için adını soyadını söyledi. Tabi not defterime kayıt etmediğim için unuttum çocuğun adını. Koyu bir Fenerbahçeli kendisi. Bazen kızdırıyorum, ama iyi çocuk nihayetinde…

Bir hışımla çıkınca evden, hiçbir ayrıntının da farkına varamıyor insan. Türlü dolaplar dönüyor sokakta. Türlü şeyler yaşanıyor, yaşıyoruz… İyimserliğimizi yitireli çok oldu biliyorum. Umut ediyoruz yine de böyle bayram günlerinde… Kurban ettik diye hayvanları, cennete gitmeyeceğiz orası kesin. Bunca kir o hayvanların kanıyla temizlenmez bunda hem fikiriz. Arabistan’da birçok hayvan ziyan zebil ediliyormuş, buna üzüldüm. Keşke aç olan halkların karnı doyurulabilse! Bizde de durum sırf et yeme bayramına dönüştü. Oysa paylaşılmayan bir bayram, nasıl gerçekten bayram olur ki? Bir yanda buzdolaplarına stoklanan etler, öteki yanda yan komşunun boğazından geçen kuru ekmek. Bu tablo ters bir tablo, bu tablonun hiçbir dinle alakası yok! Dini bile kendi özünden uzaklaştıran insanoğlu, kim bilir daha ne kıyametler yaşayacak yeryüzünde!

Böyle soluksuz anlarda kendimi sahildeki parka atıveririm. Telefonum sessizde, ruhumu adeta denizin o berraklığına bırakır okumaya koyulurum. Çantamda birden fazla kitap bulunur, bir tane de dergi. Ot dergisini neredeyse iki yıldır takip ediyorum. İçeriği çoğunlukla tatmin edici oluyor. Birçok değerli yazarın cümlelerine dokunabiliyor insan. Murat Menteş de bunlardan biridir… Bu ay “Şimdi O silahı Yavaşça Yere Bırak” diye bir yazısı yayımlandı dergide… Orada kalmışım, okumaya daldım Menteş’in yazısını… Terörden, İslam’dan, savaştan, katliamlardan, helalleşmekten bahsediyordu. Silahın çözümsüzlüğünü anlatmaya çabalıyordu. Hoş görü ve vicdandan dem vuruyordu yazdığı uzun yazıda. Bölümlere ayrılmıştı yazısı, her bölümde de başlıklar vardı. Oturduğum bankın hemen önüne park etmiş bir dolmuştan Demet Akalın’a ait olduğunu düşündüğüm bir şarkı geliyordu. Kapıları açıktı dolmuşun. Ama içinde kimse yoktu. Muhtemelen yan bankta oturan bir grup erkeğin dolmuşla bir alakaları vardı. Ama içinde çalan şarkı bizzat benim yüzüme vuruyordu. Yan bankta çiğdem(çekirdek) çitleyen, kola içen gençler oralı bile değildi. Ben de çok önemsemedim zira yüksek sesli ortamlarda hiç çekinmeden okumayı sürdürme gibi bir özelliğe sahiptim.

Menteş’in yazısındaki “Helalleşmeden Cennete Giden Mi Var?” başlığını okuduğum sırada, yan banktakilerden birisi “A**na *orum lan ben onların, adam mı onlar?” deyiverdi. Ardından bir diğeri “Anasını ***iğimin çocukları, adam olsalar tek tek gelirler **çler!” dedi. Refleks olarak yüzümü onlara çevirdim, içlerinden biri ağzındaki kabuğu yere tükürdü bana bakarak. Sorun istemiyordum ve okumaya devam ettim. O an içlerinden bir diğeri “Entel abi rahatsız oldu beyler, sessiz.” dedi. Oralı olmadım, bir süre güldüler, daha sonra da her biri tek tek önümden geçtiler. İçlerinden birisi çok yakınımda yere tükürdü ve dolmuşa doluştular.  “Ne Amasra’ymış A**na **yayım! “ dedi içlerinden biri, dolmuş hareket ederken. O an okumayı kestim. Denizi seyrettim bir süre. Sonra Menteş’i düşündüm. Bu yazıyı hangi hassasiyetle yazdığını… Kimler için bu incelikleri düşündüğünü… Sonra işin içinden çıkamadım. Çıkılası bir iş değildi bu. Anlamak çok güçtü ve her zaman ki gibi anlamadım ben de. Anlamlandıramadım! Kederle kalktım o banktan. Benim için önemli bir yerdi o park ve oturduğum o bank. Amasra’da hiç sıkılmadan oturabileceğim ender yerlerdendi. Öyle kirlendi ki gözümde, öyle kirlettiler ki bir dolmuş dolusu herif! Aşk olsun dedim, kendi kendime. Aşk olsun, bugün bayram!

Sonra karnımı doyurmak için bir lokantaya girdim. Az mercimek çorbası ve pilav üstü döner yedim. Yan masadakiler, esnafın para hırsından bahsediyorlardı. “Çayı 3TL den kakaladılar resmen” dedi adam. Tiksindim o vakit, hızlıca yedim yemeğimi ve kalktım oradan. Murat Menteş yanımda olsa, O da tiksinirdi. Çünkü bugün bayramdı, bugün hoşgörüydü ve paylaşmaktı. Dediği gibiydi Menteş’in “Otomobilini, Çocuğundan Çok Sevenler Cumhuriyeti” ‘ne dönmüştü ülke ve herkes değer yargılarını yitirmiş, paranın peşinde satmıştı saflığını! Artık temiz değildik, temiz olan ne varsa kirletiyorduk. Yazarların çoğu bembeyaz kağıtlar gibi düşler hayatı ve gördüklerini kağıt üzerinde temizleme çabasına girerler. Menteş ne kadar yazsa, ne kadar dil dökse çare olmaz bu karanlığın aydınlanmasına. İlk çıkan kavgayı ayırmadık bizler, ilk dökülen kanı engellemedik! Ve ardın sıra geldi her şey! Durmayacak biliyorum. Bitmeden daha da büyüyecek tüm acılar. Bu günlerin geleceğini yıllar yıllar önce fark etmiştim. Uyarmıştım, yazmıştım. Ama elimden başka bir şey gelmediğinin de bilincindeydim…

Bir kafeye oturdum sonra.. Bir çay istedim. Çayımı yudumlarken yakınçağ siyasetiyle ilgili bir kitap okumaya koyuldum. Yan masada gençler kart oynuyorlardı. Kitapta bir ülkenin nasıl dönüştürüldüğü anlatılıyordu. Televizyon açıktı kafede ve haberlerde sınırımızdaki vahşeti gözler önüne seriyorlardı. Ama yan masa aynı heyecanla kart oynuyordu. Nefes alamıyordum bu kayıtsızlık karşısında! Çıktım dışarıya. Öylece yürüyordum. Kaldırımlar yürümeye müsait değildi. Yolun kenarından yürüyordu insanlar.  Şehirleri planlamak bu kadar mı zordu? Ya da bu kadar beceriksiz bir millet miydik topyekun? Bir sürü sorunun yanıtını bulmak güçtü, karşıdan gelen arabanın göz göre göre koluma dikiz aynasını çarptırması gibi! Zor olanı başarmak için çabalıyorduk. Ve sanırım başarıyorduk bunu. O an Murat Menteş’in koluna çarpsaydı araç, belki Menteş küfür bile edebilirdi. Ama benim koluma çarptı ve umursamadım acımı. Yoluma devam ettim.

Yolumuza devam ediyoruz. Bize öğretilen önemli bir husus bu. Ne olursa olsun devam etmek. Ama o yollardan çok insan geçti. O yollar yıprandı artık. Şimdi savaşmayın ulan diye bağırsa Menteş, en fazla ben duyarım onu, Ot dergisinin okuyucuları duyar belki. O da uzun yazmazsa. Ama sınırda katledilenler nasıl duyacak Menteş’i? Başlarına bomba yağan tüm ezilen halklar, Menteş’in iyilik söyleminden nasıl nasiplenecek? Zor değil mi? Çok zor!

05.30 07.10.2014

*Murat Menteş (d. 1974, İstanbul), Türk şair ve romancıdır.

Eserleri:

  • Kuzgunun Gölgesi (şiir, Yediiklim Yayınları, 1999)
  • Kaosa Mütevazi Bir Katkı (deneme, Şule Yayınları, 2001)
  • Aynalı Barikatlar (deneme, Şule Yayınları, 2003)
  • Dublörün Dilemması (roman, İletişim Yayınları, 2005)
  • Korkma Ben Varım (roman, İletişim Yayınları, 2009)
  • Garanti Karantina (şiir, Sel Yayıncılık, 2010)
  • Ruhi Mücerret (roman, April Yayıncılık, 2013)

Murat Menteş

Yazarın (KorsanKalem) diğer yazılarına da göz atabilirsiniz.
İnstagram hesabımızı da takip edebilirsiniz. Biz silahları atalı çok oldu

Biz silahları atalı çok oldu Murat Abi*!

İlginizi Çekebilir

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir