Sevgi’nin Nehri
  1. Anasayfa
  2. Öykü

Sevgi’nin Nehri

Yazan: Özlem D. P.

0

Sevgi’nin Nehri

Ah Nehir, ne bu halin böyle diye sorasım geliyor önce. Ama duruyorum. Çakmak çakmak gözlerinde bin bir telaşı okuyorum Nehir’i kuşatan. Elleri titriyor çay dolu kupayı tutarken. Hava pek de soğuk değildi Allah’tan derken ki hali, dondurma dudağının kenarında asılı duran çocuğun ben dondurma yemedim ki deyişi gibi. Öylesine masum…

Safiye Abla, “iyi ki seni aramışım da çay koy demişim” diyor; teşekkürü kalpten biliyorum. Islak taytını, bluzunu kaloriferin üzerine koyuyoruz, odada bir buhar yükseliyor. Gülüyoruz. Biz zaten çok gülüyoruz Nehir’le. Her şeye… Fazla gülüyoruz. Çoraplarını attım gitti canım, diyorum elimle çöp kovasını işaret ederek. Olsun, diyor. Omzunun biri bir ülkenin yükünü bir tepeye atmış ve diğeri başka bir ülkenin telaşını yüklenmiş gibi. Ürkek ama sevinçli… Biraz da bilinmezliğin gamsızlığına bırakır gibi kendini. Gri bir çorap uzatıyorum, yağmur havasına uygun. Pembe bir tayt ve yeşil bir tişört onu sarmalayıveriyor. Ee, anlat artık kızım, sabır taşı mı sandın beni; diye çıkışıyorum. İş başvuruları, yüksek lisans başvuruları yaptığını biliyorum epeydir. Beklenen mailler, yollanan transkriptler, görüşmeler, referans bulma, mülakata gidip gelmeler derken yurtdışından istediği master kabulünü aldığını duyuyorum. Oysa telefonda sadece yüksek lisansa başlıyorum, çayı koy anlatacağım demişti. Çayı koy, gideceğim yakında demeliydi. Ya da içebileceğimiz kadar içelim, bir daha ne zaman içeriz kim bilir de olurdu…

Yüzüm, ilk defa tadacağım bir nimetin gerginliğine büründü. Neye benzeyecekti tadı, hissi? Sevecek miydim ve hep tatmak isteyecek miydim? Sorular, cevaplar düşüyordu beynimin nöronlarına. Dilim henüz karar verip bir harfe büründürememişti içimdeki sesleri. Başını aşağıya eğip havluyla kurularken söyleyişi, dalgalı saçlarından damlayan sularda yüzmeye, ona ulaşmaya çalışan beni alıp bir başka tarafa atıyordu sanki o an. Ben ona bakarken otursun, geriye yaslansın ve Safiye Abla diye başlamasını istiyordum cümlesine. Kalbim bir sevincin eşiğindeyken, telaşlanıyor ve vücudumdaki tüyler ayağa kalkıp tişörtümü itiyordu adeta.

Nehir durmadan anlatıyor; öyle olursa böyle olur, böyle olursa şöyle yaparım, değil mi Safiye Abla diyerek cümlelerinin sonunda onay beklercesine adımı zikrediyordu. Bense ona olan alışkanlığımın ve ablalığın vermiş olduğu sahiplenmeyle bin bir senaryo uyduruyordum. Senaryolarıma bir başka daha iyimser bir senaryo katıyor ve ikisini savaştırıyor ve maalesef hep berabere bitiriyordum. Şarkılar kulağıma çalınıyor, arabeske bağlıyor, sanat müziğine geçiyor ve kalmalı gitmeli şarkıları zihnimde notalara beziyordum. Bir şarkı bestelemek istesem ne olurdu diye içimden geçirirken hep aklıma Vivaldi’nin Dört Mevsim eseri düşüyor ve bir türlü ona uyacak söz bulamayıp mevsimler arasında koşup duruyordum. Nehir, bir çay daha alacağım, sen de ister misin; deyince biraz kendime geldim. Oluuurrr, demişim. Ne oldu, dedi. Hiç, dedim. Büyük şeyler olunca hiç, birçok şeyi ve bence her şeyi kapsayabilirdi çünkü. Ve eğer muhatabın bilirse bu gerçeği merhametini kucağına boşaltır ve seni hiçlikten hepliğe, birlikteliğin o muazzam hazzını yaşamaya davet edebilirdi. İkinci çaylarla birlikte Nehir de durulmuş, ben de senaryoları yırtıp atabilmiştim.

On bir yıl yaşadığım ülkeye bir yakınımı gönderecek olmanın hüznü ve aynı zamanda ülkeyi, şehri tanıyan biri olarak da o havalı bilgiçliği taslayarak mail adreslerini verdiğim tanıdıklarımla tanıştıracaktım Nehir’i… Önce kendi attığım maillere onu da ekleyecek, birilerini arayacak ve Nehir’den haberdar edecek sonra da gideceği güne kadar saymayacağım kadar çay içecektik. O hep ağzının kenarında asılı gülümsemesi, ben hep azıcık telaşlı ama çokça gururlu ablayı oynayacaktım.

Mailleştiğim arkadaşlarımdan birinin çocuğunun bakıcısı olma teklifi gelene kadar tiyatrom devam edecek ve valizimi hazırlayıp kapıdan çıkarken jübilemi yapacaktım ülkeme. Ondan gidişim, kalbimdeki boşluğunu dolduramayacağım bir sevgiyi başka bir şey ile tamamlayamayacağımı anlayınca kazık çakmıştı mideme. Preslediğim duygularımı Nehir ile açığa çıkararak, bir yastığın altında canına sebep olduğum Sevgi’nin günahıyla ülkeden kaçacak ve ruhumu özgür bırakacaktım. Hepsi Nehir sayesinde, Nehir’e rağmen olacaktı. Kaynattığımız çaylar hep fincanda sırlarımızdan habersiz yeni sırlar ekleyecektik.

Sitemizdeki diğer öykülere de göz atabilirsiniz. 

Bizleri instagram üzerinden de takip edebilirsiniz. Sevgi’nin Nehri

Sevgi’nin Nehri

İlginizi Çekebilir

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir