1. Anasayfa
  2. Öykü
Trendlerdeki Yazı

Yangın

"Yanmakta olan şu ağacı görüyor musunuz? İşte o ağaçta zaman ve ben çok salladık birbirimizi..."


0

Yangın, Yangın öyküsü

Umursamıyor muyum sanıyorsunuz oradan bakınca? İnanın bana ağlamamak için çok fazla sıkıyorum kendimi. Birazdan gözlerim isyan edecek kenarında biriken yaşları akıtmadığım için… Çünkü çok yakıyor, çok acıtıyorlar. Bu ev, neler gördü geçirdi şu küle dönmüş haline kadar? Kimler yaşadı, kimler talan etti bu evi? Yanık kokusu ciğerimi deldi sanki. Üzerime sinen is karası değil, üzerime sinen hainlik, üzerime sinen vicdansızlık karası. Kokusu ağır, geçmeyecek gibi uzunca bir süre.

Bazen konuşmak acıları arttırır, bazen susmak en doğru eylem olur. Konuştukça ruhuna bir darbe daha vermek yerine susarak yaralarını sarabilirsin. Ve bu susmalar için kimseye hesap vermemek gerek. İnsanlar ağıtlara alışmış, baksanıza nasıl da haykırarak ağlıyorlar. Ben sustuğum için bu açıklamayı size yapmak zorunda kaldım, onlar yüzünden… Emin olun ben onlardan daha çok haykırıyorum, ben onlardan daha çok ağlıyorum şu an. Lütfen beni bu yalnız ve sessiz ağıtlarımla baş başa bırakın.

Vaveylayı hiç duymadınız sanırım? Size kitap okumanızı tavsiye ederim. Belki bu peşin hükümlülüğünüzü de tedavi etmiş olursunuz. Başımı omzunuza koyup ağlamak isterdim. Gözyaşlarım bu karalarla akıp gitseydi keşke üzerinizdeki gömlekten. Evet, bunu isterdim. Fakat tıpkı bu ev gibi, akan her bir yaş bende talana dönüştü ve tıpkı bu ev gibi yandım içten içe. Bu yüzden, ayaklarım sağlam, başım yukarıda ağlamayı tercih ediyorum. Her ne kadar size anlamsız gelse de bu böyle. Üzgünüm bir ön yargı duvarınızı yıktım. Yeniden örmeyeceğim, yeniden örmeyin!

Yanmakta olan şu ağacı görüyor musunuz? İşte o ağaçta zaman ve ben çok salladık birbirimizi… Bazen o, bazen ben geçirdik, geçiştirdik çok şeyi. Şimdi yanıyor hepsi! Bakın salıncağın asılı olduğu dal düştü. Bakın, lütfen! İnandırıcı geldi mi kahroluşum?

Yeşillik içinde bir bahçenin tam ortasında uyudunuz mu hiç? Ben uyudum… Tam olarak şu an bunca insanın bastığı bu çamur, bu siyah, bu kirlilik bir zamanlar yeşildi; hem de çok yeşil… İster inanın, ister inanmayın ama şu an tam göğüs kafesimin ortasında o ayakların ağırlıklarını hissediyorum. Sanki benim üzerime basıp geçiyorlar.

Anlatabiliyor muyum? Sanırım hâlâ şaşkınsınız bu donukluğuma?

Şöyle anlatabilirim, gözlerimi kapatıyorum, kulaklarımı tıkıyorum ve burnuma salıncakta sallanırken aldığım yeşilin kokusu geliyor hâlâ… Gözümün önüne evin en güzel köşesinin manzarası geliyor ve kulaklarım duyuyor ağacın yapraklarının hışırtısını ama bir şey eksik, sizce ne olabilir?

Tabii ki bilemediniz! Ben söyleyeyim “gerçek” eksik. Keşke bu evle birlikte zaman da yansa! Yansa ve dönüşse yanmadan önceki haline…

Şimdi müsaadenizle yanınızdan sizi düşündüren ve şaşkın eden donukluğumla ayrılıyorum, bu talandan, bu kıyametten…

 

Yazarın (Venüsyalı Biri) diğer yazılarına da göz atabilirsiniz.

İnstagram hesabımızı da takip edebilirsiniz.

Bence sadece yaşamalıyız ama nasıl? Yaşamaktan başka gaye değil de nasıl yaşamak lazım diye çok sorum var ölmeden bir kaçına cevap bulmak dileğiyle günleri geçiriyorum.

Yazarın Profili
İlginizi Çekebilir
tek kurşun dört ölüm

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir